Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kulüpler tatili kısa kesip, yoğun bir hazırlıkla yenilenme dönemine girerken Milli Takım da takvimindeki hazırlık programlarını iptal etmek zorunda kaldı.
Çok önceden hazırlanan planlamaya göre Milli Takım Los Angeles’a gidecek, Honduras ve Meksika ile oynayıp bir hafta sonra geri dönecekti. Bu turnuvadan milli takımın kasasına 500 bin dolar para kalacaktı. Gelin görün ki, organizatör son anda zorluklar çıkarmaya, yan çizmeye başladı. Milli takımın aradığı garantileri karşılayamadı. Sonunda "Biz bu parayı ödeyemeyiz. Bu turnuvayı yapamayız. Üstüne para ödemeniz gerekiyor" mektubunu yazıp balonu patlattı.
Elbette boş durmadı bizimkiler. Hemen yakında yorucu olmayan bir alternatif aradılar. Dubai’de Belarus ve Gana ile iki maç fırsatı doğdu. Maçların televizyondan yayını 8 kamera ile yapılacak, milli takım çayır gösterisi ciddiyetsizliğinden korunacak, maçları mutlaka UEFA veya FIFA’nın hakemleri yönetecekti. Milli takım da masraflar çıktıktan sonra 380 bin dolar para getirecekti ülkeye. Ancak vize sorunları ve zaman darlığı nedeniyle son anda Dubai seferi de iptal edildi.
Burada akla hemen şu soru gelebilir: "Nisan ayındaki İngiltere maçına hiç bir şey yapmadan nasıl hazırlanacağız?"
Suya düşen Amerika ve Dubai seferlerinin İngiltere maçı hazırlıklarıyla ilgisi yok. Bu seferler yapılabilseydi, 2004 finallerinde yararlanılabilecek oyuncular test edilecek, milli takımın felsefesi kendilerine anlatılacak ve kenarda hazır bekleyen alternatifler oluşturulacaktı. Yurt dışında oynayan futbolcularımız bu maçlara katılamayacaktı.
Asıl sorulması gereken soru şu: 1996’da Milli takıma (Federasyona) iyi bir para ödeyerek organizasyon yetkisini alan ISC Şirketi bu laubaliliği niye yapıyor? Amerika turnesi için verdiği garantilerden niye kaçıyor? Milli takımın Dünya üçüncülüğü ile yıldızı yükselirken ISC’nin pasif görüntüsü çelişki yaratıyor. Türkiye Futbol Federasyonu elindeki mücevherin değerini iyi bilerek ISC ile yeniden masaya oturmalı. Ya ciddiyeti sağlamalı, ya da sözleşmeyi çöpe atmalı.

Felipe Scolari ‘yi artık herkes tanıyor. 2002 Dünya Kupası Şampiyonu Brezilya’nın Milli Takım Teknik Direktörü olarak Haziran - Temmuz aylarında gündemimizde yer aldı. Milli takımın Brezilya karşısındaki 2 - 1 ve 1 - 0 ‘lık yenilgilerinde o gülen tarafın patronuydu. Ancak kazandığı maçlardan sonra verdiği demeçlerle de itiraf ettiği gibi turnuvanın en zor saatlerini bizim milli takımımıza karşı yaşamıştı.
Scolari , şimdi 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ev sahibi Portekiz’in Teknik Direktörü.
Türkiye ve Portekiz federasyonları 12 Şubat’da Portekiz’de özel bir karşılaşma yapmak üzere sezon başında anlaştılar. Daha sonra Portekizliler bu maçın İzmir’de oynanmasını istediler. Türkiye bu öneriyi kabul etti. Ancak Portekizliler 19 Aralık’ta bir yazı yazarak maçı iptal ettiler.
Bunun yorumu gayet açık: Scolari kaçıyor. Dünya Kupası’nda iki kez sıçrayan çekirgenin bu defa Türkiye’nin elinden kurtulamayacağını düşünüyor. Çekirge kendisi. Karizmayı sarsmak ister mi?
Milli Takım, Ukrayna ya da Galler’le karşılaşacak 12 Şubat’ta. Sorun değil...Ama Scolari ‘nin kötü bir başlangıç yapmamak için bizden kaçışı çok hoşuma gitti doğrusu.

Doksanlı yıllarda bir Trabzon dönüşü...Beşiktaş’ın golcüsü Ali Gültiken uçağın beklenmedik bir sarsıntısıyla yolculardan birinin kucağına düşüyor. Hiç istifini bozmadan iki elini havaya kaldırıp, "Yapma...Daha sırası değil, daha çok şampiyonluklar göreceğiz. Ne olur bizi üzme" diyor. Korkudan dili tutulmuş yolcular bu sözlerle şoktan çıkıp gülmeye başlıyorlar. Gerçekten Beşiktaş’ın peş peşe yaşadığı üç şampiyonluk sevinci Ali Gültiken ‘in dileğini doğruluyor.
Sporda dünü unutmamalı, ama geleceğe bakmalı. Gelecek her takıma zaferler ve şampiyonluklar kazandırabilir. Temeli bugünden akılla atılmış doğruların, ter katılmış çabaların ödülüdür şampiyonluk. Hiç karamsarlığa kapılmamalı. Bu ligde dokuz puan arkadan gelenlerin şampiyonluğunu da gördük, öndekilerin hayal kırıklığını da. Zaten futbolu da bunun için seviyoruz. Devre arasında takımlar ikinci yarı için güçlenirken bize daha iyi bir ligin müjdelerini hazırlıyorlar. Ben iyi niyetle böyle umuyorum. Yeter ki yeni transferler bazı takımların kimyasını bozmasın. Bu bakımdan Beşiktaş’ın transfersiz hazırlıkları sanki daha akıllıca geliyor bana.
Merak etmeyelim. Hiçbir uçağın havada kalmayacağı gibi, bu ligin de sonunda bir şampiyonumuz olacak. Yeter ki, güçlü bir şampiyonumuz olsun. Ülkemizi Şampiyonlar Ligi’nde başarıyla temsil etsin, final turlarına kadar koşsun. Bu ligi kazanmak ya da kaybetmek değil önemli olan. Önemli olan ligin kendisi. Heyecanın renklisi, gollerin zevklisi..

Merkez Hakem Kurulu FIFA listesini yeniden düzenlerken Metin Tokat , Erol Ersoy ve Orhan Erdemir ‘i "gençleştirmenin gereği olarak" liste dışı bıraktı.
Ne kadar kolay bir kavram bu. Sanki adamlar 50’sine merdiven dayamış gibi yaşlı muammelesi görüyor. Metin Tokat 42, Erol Ersoy 40, Orhan Erdemir de 39 yaşında. Bu hakemlerin kariyerlerine baktığınızda uzun geçmişlerine rağmen yaşlı olduklarını söyleyebilir misiniz? Gençleştirme balonunu şişirenler Muhittin Boşat ve Bülent Uzun ‘un da 42 yaşında olduğunu bilmiyor mu? Bu nasıl gençlik anlayışı? Oysa UEFA Erol Ersoy ‘u ve Orhan Erdemir ‘i önümüzdeki yıl first class hakem listesine almaya hazırlanıyordu.
Bülent Yavuz bu sorulara tutarlı yanıt veremiyor. Kamuoyunu tatmin edecek açıklama yapamıyor ve insan merak ediyor. Acaba Bülent Uzun ligden sonra Şampiyonlar Ligi’nde de hangi harikaları (!) yaratacak?