UEFA Avrupa Ligi'nin dünkü maçı, Fenerbahçe için çok dramatik sonuçlar yaratabilecek tablolar oluşturdu. Zengin ve derin kadro, kendi seyircisi önünde maçı sahiplenemedi. Savunmada, merkezde ve hücum bölgesinde “temaslı” oyundan uzak durdu. Bloklar arasında bağlantı ve yardımlaşmayı ihmal etti.
İlk yarı önemli bir sorunla oynandı. Samet’in Livakoviç’e yavaş gönderdiği topu kapan İnaki Williams, beşinci dakikada ilk faturayı kesti... Sonrasında da toparlanamadılar. Çok kolay top kaybederek “devamlılık”ta, pozisyon oluşturmakta, pas zincirleriyle top çevirip gollük hamleler yapmakta çok kısır kaldılar. Kötü oyun, Livakoviç’ten başlayan, İsmail, Amrabat, Djiku ile devam eden uzun paslarla sonuçsuz kolaycılığı da beraberinde getirdi.
Tribünle takım ilişkilerine de bakalım. Tamam, Samet bir hata yaptı ve beşinci dakikada geri düştüler. O dakikadan itibaren Fenerbahçe taraftarının ıslıklı protestosu Samet’i oyundan düşürdü. Bu tavır kime yaradı? Yine Bilbao’ya!.
Erdal Batmaz’la konuştum. TFF’de bir dönem Mali İşlerden Sorumlu Asbaşkanlık görevi üstlenen, kulüplerin şirketleşmesi konusunda önemli katkılar sağlayan Beşiktaş Divan Kurulu üyesi dostum, “Önceki dönem başkanlarından Yıldırım (Demirören) Bey’in mesajı çok anlamlı bir çağrıdır. Onun, Beşiktaş’taki sıkıntılarla ilgili olağanüstü kongre sürecinde başkanlığa seçilecek kişilere dönük önermelerine dikkat etmek gerekir. Yıldırım Demirören, özellikle başkan adaylarının sağlam çalışma programlarıyla kongrenin huzuruna çıkmalarını söylüyor. İlham verici mesajlar sunuyor” dedi.
14 milyar lira dolayında borç sarmalıyla mücadele eden Beşiktaş’ın, Süper Lig’i “ikili zirve savaşı” gibi dar alandan çıkarması gerektiğini söyleyen Batmaz, detaylara girmeden şunları dile getiriyor.
“- Ölümsüz Süleyman Seba’dan sonra iş başına gelen dört başkanımız da görev dönemlerini şampiyonluk kazanarak tamamladı.. Hasan Arat, maalesef üç
Ne demişler? Ezeli rekabetin favorisi olur da, kimin kazanacağı belli olmaz! İki takım da bu sözün geçerliliğini bir kez daha sahneye koydular. Şans verilmeyen, şampiyonluk yarışında kulvar dışına düşen, kongre ve başkan istifalarıyla sarsılan Beşiktaş, Fenerbahçe’yi unutulmaz bir golle yenerek büyük üzüntüsünü hafifletti.
Golsüz ama heyecanlı bir ilk yarı izledik.. Beşiktaş’la Fenerbahçe, maç öncesi kendilerini öne çıkaran, kadro derinliği ve moral üstünlüğe; ya da sağlıksız biçimde gelişen yönetim krizine rağmen derbi geleneğine ve adlarına yakışır oyun sergilediler.
Ev sahibi Beşiktaş, konuğuna gösterdiği saygıyı oyunun kalite çizgisini bir ölçü daha yukarı çekerek beklenenin üzerinde mücadele azmi, yardımlaşma ve taktik disipliniyle ortaya koydu.
Fenerbahçe de özgüven duygusuyla paniğe kapılmadan, rahat ve dengeli oynadı. En az üç kez ciddi gol fırsatı yakaladılar.
İki takımın da golcüleri olmayacak biçimde basit golleri kaçırdılar. Dzeko’nun ve
Süper Lig’de Dört Büyükler adıyla tanımladığımız kulüplerin, son yıllarda dörtlü değil, ikili rekabetle zirve mücadelesi verdiğini görüyoruz. Hadi, alfabetik yazalım; Fenerbahçe – Galatasaray neredeyse yapışık ikizler gibi sürekli ağız kavgasına giriyorlar. Paranoya hallerine kapılıp herkesin, özellikle hakemlerin kendilerine karşı olduğunu tanımlayamadıkları “yapı” demekten öte somut örnek veremedikleri bazı güçlerin yollarını kestiğini iddia ediyorlar.
Şampiyonluk yarışının dışında kalanlar, Beşiktaş ve Trabzonspor, kendi taraftarlarıyla birlikte “joga bonito” (güzel oyun) futbolu izlemeyi yaşam biçimine dönüştürmüş futbolseverleri de üzüyor. Bu gidişle oyunu daha iyi oynayan daha mütevazı kulüplerin maçlarına yönelenleri biliyorum.
Bir de şu var: Aynı anda hem Osimhen’e, hem Dzeko’ya, hem de Fernando Muslera, Uğurcan Çakır ve Mert Günok’a takılıp taraftarlık baskısını aşan “bireysel” ve “mevsimsel” meraklılar var. Kimse şaşırmasın..
Hafta içinde yaşanan kaotik durum, anlaşılan o ki futbolcuları da etkilemiş. “Kahraman Nöbetçi” Serdar Topraktepe, ilk değişiklikleri yapmış: Salih Uçan ve Tayyip Talha ilk kez on birde. Salih, Bronckhorst’ün gidişi nedeniyle sanırım “şükür duası” ile çıkmıştır maça. Tayyip Talha da savunma göbeğindeki iki yabancının sakatlığı sonucu oluşan boşluğu doldurmaya çalıştı.
Beşiktaş’ın kaotik halinin bir parçası da Rıza Çalımbay hocamız… Anımsayalım: Rıza Hoca, Çebi’den sonraki ara dönemde bir süre Beşiktaş’ı çalıştırmış, eski takım arkadaşları Feyyaz Uçar ve Samet Aybaba’nın genç bir antrenör adayı ile gönderdiği haber sonucu kalbi kırılarak evine dönmüştü. Herkesi yaralayan, Beşiktaş’ı da perişan eden durumdan en çok etkilenen Rıza Hoca’ydı kuşkusuz.
Maç başladı, gördük ki iki taraf da drama ve kaotik ortamı unutup futbola yoğunlaştılar… Çünkü ellerinden gelenin en iyisini yapmak ancak oyunla mümkündü.
Maç
Beşiktaş’taki futbol aklının dağıldığını 9 Ekim’de yazdım. Her zamanki gibi Hasan Arat dostumdan küslük, dargınlık, kırgınlık geldi. Tüm bunları anlayış ve saygıyla karşılıyorum. Çünkü Hasan Arat, umarım kısa sürede iyileşecek olan bir boyun rahatsızlığı çekiyor. Bu konuda küçük bir operasyon da geçirdi. Kendisine gönül dolusu sağlık dileklerimi sunuyorum.
Hasan Arat 40 yıllık dostum. Ama Beşiktaş Başkanı gibi o büyük idealini gerçekleştirdikten sonra hiç anlayamadığım, farklı bir iklime taşındı. Ekvator’dan kutuplara geçti, sertleşti, kabalaştı, nezaketini ve saygısını kaybetti. Yaptığı her basın toplantısında gazetecilere işlerini öğretmek, uzak duracakları (aslında ilgilenmeleri gereken) konuları parmak sallayarak, buyurgan (!) gibi bir üslup geliştirdi.
Anlaşılmaz biçimde KAP’a bildirim yapıp yönetim kurulu başkanlığından ayrılan Hasan Arat, daha sonra yine anlaşılmaz biçimde sadece futbol başkanlığını bıraktığını söyleyerek görevini sürdürdüğünü söyledi (perşembe). Ve dün
Üzülerek yazıyorum. Beşiktaş’ı zor günler bekliyor. Futbol şubesinde yaşanan hayal kırıklıkları, şampiyonluk hedefinin (bence) kaybedilmesi, sadece spor alanında değil, yönetim kademesinde de sıkıntılara yol açıyor.
Konuştuğum Beşiktaşlılar, en geç 25 Mayıs 2024’de gerçekleştirilmesi beklenen olağan kongrede Hasan Arat’ın yeniden aday olmayabileceğini, aday olsa da önemli rakiplerle yarışacağını söylüyorlar. Kulislerle fazla ilgilenmediğim halde, bu yorumları yapan bir çok üyenin varlığını biliyorum.
Hasan Arat aday olur mu, olmaz mı? Elbette bu konuda kendisi, ailesi ve yönetimdeki arkadaşları karar verecek. İşbaşına geldiğinden beri inişli-çıkışlı günler yaşayan Beşiktaş başkanının başarısız olduğunu söylemek zordur. Kulüp olarak en ihtiyaç duyulan zamanda şirket sermayesinin artırılması ile oluşan 1 milyar liraya yakın gelirin yarısını banka kredisine ödediler. Öteki yarısı da (yaklaşık 14 milyon Euro) ellerini rahatlattı. Transfer aşamasında Hüseyin Yücel’in katkısıyla kolay ve çabuk operasyonlar geliştirdiler. Futboldaki
Hani asker uğurlamalarında “Ayağına taş değmesin” derler ve memleketin yiğit evlatlarına sağ-salim gidiş dönüş dilerler ya…
Beşiktaş’ın ayağına taş değil “kaya” değdi. İzmir Susuzdede’den yuvarlanan kaya, Dolmabahçe’de Göztepeli oyuncuların gayreti, ustalığı, enerjisi ve çabuk oyunuyla Beşiktaş’ı adeta ezdi.
10 dakika içinde 2-0 öne geçen, tehlikeli konuk karşısında Semih ve Bokele’nin (Kk) golleriyle tüm Beşiktaşlıları rahatlatan oyun, adeta eğlenceye dönüşmüştü. Ne var ki kısa sürdü bu eğlence rüzgarı... Gösteri kabusa dönüştü. Tüm taraftarlar adeta korku tüneline girdiler ve koşa koşa gittikleri maçın keyfi (!), tabir yerindeyse burunlarından geldi.
Skor tabelasının peş peşe atılan gollerle konuk takım lehine (2-4) dönmesi, futbolun doğrularıyla oldu. Şans ya da talihsizlik kavramlarıyla anlatılacak bir öykü değil bu.. Beşiktaş savunmasındaki uyumsuzluklar, orta alanda üretmeyen, gayretinden sonuç alamayan oyuncuların sergilediği yetersizlikler, Semih ve sonradan oyuna