Fabian Ernst, vıdı vıdı futbola bakıp “Tanrım, ben neredeyim?” diye sormuş mudur acaba? Anormal koşan, didinen ve çalışan (!) bir takımın o kadar da top kaybetmesine şaşırmış mıdır? Zaman zaman temposu yükselen, sertlik dozajı artan bir mücadelenin bu kadar golden uzak oluşunu; şutsuz, hamlesiz, etkisiz ve niyetsiz bir aldatmacaya dönüştüğünü anlayınca acaba neler hissetmiştir?
Ernst’in duygu ve düşüncelerini bırakalım. Biz kafamızda çengellenen başka bir soruya yanıt bulmaya çalışalım: “Bu Beşiktaş dünkü haliyle nasıl şampiyon adayı olabilir? Zirve takımları arasında nasıl tutunabilir?”
Yanıt arıyorum, ama bulamıyorum.
Gelecek sezon nerede, hangi formayla oynayacağını Nobre de bilmiyor, biz de bilmiyoruz... O nedenle Nobre kulübede...
Beşiktaş, Nobre ile Bobo’yu bir türlü bir arada oynatmıyor, oynatamıyor... O nedenle hücumda iki yakası bir araya gelmiyor. (Neyse ki 76’da Ernst’in yerine Nobre alınıyor da şeklen çift santrfor görüntüsü gerçekleşiyor) Holosko (sonradan S.Özkan) Tello, Yusuf anormal tutuklar. Bu adamlardan yavaş yavaş çok şey beklenmemesi gerektiğini hep birlikte öğreniyoruz... Emektar İbrahim Üzülmez’in ciddiyetiyle Holosko’nun dağınıklığını aynı kantarda
Beşiktaş ara transferde gerçekten gösterişsiz ama isabetli hamleler yapmış. Elbette zorluk derecesi yüksek lig kapışmaları, yeniler hakkında daha doğru ölçüler koyacaktır ortaya
Artık kanıksanmış maçlar kapsamında görüp “kabak tadı” verdiğine inandığım Beşiktaş - Antalya müsabakası, daha önce oynananların üstünde eğlenceli ve keyifliydi... Kısacası kabak aynı kabak ama, üstüne ceviz mi konmuş, kaymak mı, lezzeti daha da artırılmıştı.
Galiba oyundan aldığımız keyifi iki yeni oyuncuya, Fabian Ernst ve Erkan Zengin’e borçluyduk... Bobo ve İbrahim Üzülmez, Serdar Özkan, Serdar Kurtuluş ve Zapo da keyfimizi artıran bir takımın ortaklarıydı. Elbet Ali Zitouni’nin konuk takım adına giriştiği hücum denemelerini de alkışlamalıyız.
Fabian Ernst, ön liberoda Uğur İnceman’la birlikte görev aldı. Savunmanın önünde güvenilir bir kesici kimliğiyle kazandığı topları da başarıyla hücum hazırlığında kullanması olumlu izlenimler yarattı. Fizik olarak sağlam, çabuk ve etkiliydi. Erkan Zengin’i de hem savunma hem de hücum aksiyonlarının içinde gördük. Diri fiziği ve top tekniği ile gözümüzü doldurdu. Yusuf’u da yeni gelenlerle birlikte tartıya çıkarırsak, Beşiktaş ara transferde gerçekten
Fabian Ernst, tıpkı Uğur’un (Meleke) dediği gibi Tayfur Havutçu’dan beri özlediğimiz ideal bir ön libero. Disiplinli, devamlılığı var. Sık sık sakatlık ya da uzun süreli cezalı olarak boşluk yaratmıyor. Alman Milli Takımı’nda da bir süre oynamış. Alman mantalitesi taşıdığına göre, Beşiktaş’ta zaman zaman ortaya çıkan tecrübesiz, sinirli, dağınık mücadele ortamına bir ölçüde sağlıklı katkı yapabilir.
Ama unutmayalım... Tayfur Havutçu, Beşiktaş tarihinde en azından benim için seçkin yabancılar arasında yer alan Federico Giunti gibi çok özel bir ortağa da sahipti... Göz renkleri ve sakin ama çabuk oyun anlayışları ile örnek bir ikili oluşturmuşlardı. Onlara takılırdım : “Siz galiba yumurta ikizlerisiniz!” Haşmet’in de (Babaoğlu ) “Tayfur ve Giunti’yi teslim alamayan takım Beşiktaş’ı yenemez” sözü hâlâ kulağımdadır.
Ön libero bilmecesi!
Şimdi Fabian, Beşiktaş’ın dörtlü savunmasının önüne tek ön libero olarak dikilmek durumunda. Evet, Schalke’de de yaptığı iş buydu. Bireysel anlamda bir sıkıntı yaşamaz. Ne var ki Schalke Beşiktaş arasındaki kadro farkı onu sıkıntıya sokabilir... Çünkü Beşiktaş’ın hücum ve kanat oyuncularında savunma anlayışı yetersiz! Del Bosque’nin bir sözünü de
Dijehoua’nın koşan adamın ayağına basarak faulle aldığı topu şutlaması yüreklerini ağzına getirmişti. Hakemin göremediği bu faul anında o vuruş direkten döndü... Ya gol olsaydı? Beşiktaş öylesine rahat oynayabilecek miydi?
Mustafa Denizli, elbette hücum karakteri baskın bir hocadır... Beşiktaş da elhak öyle bir takımdır. İyi güzel de, yaşamın temelindeki “savunma” ilkesi ne olacak? Beşiktaş, kanat oyuncuları (Tello, S.Özkan, Holosko), Nobre’si, Yusuf’u ile saldırırken Cisse’nin sonuç vermeyen üç şutla (!!!), Sivok’un da Yusuf’tan rol çalıp organizatör kimliği üstlenerek cazaalanına, çevresine koşarak katıldığı “hücumcu” roller biraz fazla olmuyor mu?
Özdilek’in Antalyaspor’u kupadaki gibi isteksiz ve iştahsız değil. Ligdeki bu kapışmada oyuna her yönü ile ortak olmak istiyor. Beşiktaş’ın baş döndüren baskısına karşı yakaladıkları kontralarla birkaç pozisyon buluyorlar. Dijehoua çok gayretli, Tita o kadar sıcak değil... Hocasının beklediklerini veremiyor.
Yine de o direkte patlayan topun bir yararı oldu Beşiktaş’a...
Mutlak gol atmaları gerektiğini gördüler. Baskıyı artırdılar. Gol için ellerinden geleni yaptılar. Ne yazık ki ellerinden (pardon ayaklarından) gelen pek yeterli
Sivasspor, liderliğine toz kondurmak istemiyor. Kayserispor da, geçen hafta Gençlerbirliği karşısında uğradığı şok yenilgiden sonra yeniden zirve ekipleri arasına katılıp orada tutunma çabasında. Böyle bir tablodan çok keyifli bir maç, alkışlanacak goller bekliyorsunuz.
Maalesef ne oyun var, ne de gol!...
Hadi, Sivasspor için hafta arasında oynadığı Kupa maçı nedeniyle bir “yorgunluk” olasılığından söz edelim... Kayseri için de sakatların ve namevcutların takımın gücünü indirgediğini varsayalım...
Yine de bize sunacakları golsüz bir mücadele olmamalıydı. İki takımın da savunmada çoğaldığını, orta alanda savunma ilkelerini daha duyarlılıkla hayata taşıdıklarını gördük. Ofansif anlamda oyuna katılan, oyunu domine eden oyuncu sayısı çok azdı.
Bireysel yeteneklerden de beklediklerimizi göremedik. Sivasspor’un hem “10 numara” gibi lider oyuncusu, hem de golcüsü olarak alkışlayıp beğendiğimiz kaptanı Mehmet Yıldız, gerçekten yorgun ve etkisiz göründü. Bu durumda takım arkadaşlarının Mehmet’e yardımcı olmaları, taşıdığı yükü paylaşmaları gerekirdi. Bireysel olarak yetenekli bir oyuncu olmasına rağmen Kamanan bunu başaramadı. Sivasspor takım olarak yine de savunmacı kimliğini hatasız
Bobo için bu maç yeniden bir başlangıç olabilir. Karambolda attığı gol, penaltıdan ikinciyi bulması hem kendisine, hem de arkadaşlarına moral kazandırdı
Antalyaspor - Beşiktaş; Fenerbahçe - Bursaspor maçları Kupa kavramıyla, Kupa felsefesiyle hiç örtüşmeyen eşleşmeleri önümüze getirdi. Adı geçen dört takım, dünkü rakipleriyle ikişer ikişer aynı grupta mücadele etmiş, oradan çeyrek finale gelmişlerdi... Gönül ister ki o takımlar artık finale kadar birbirleriyle eşleşmesinler. Buluşacaklarsa, finalde buluşsunlar. Bu ilke önce Dünya Kupası’nda gündemden çıktı. Nihayet dün de Türkiye Kupası’nda birbirlerine tosladılar yeniden.
Kupa statüsünü düzenleyenler, zaten ligin tepesindeki dört takıma endeksli seri başı uygulamasıyla küçüklerin ya da ötekilerin yolunu baştan daraltıyor. Bir de çeyrek finalde yeniden buluşma olasılığı, Kupa’yı Kupa olmaktan çıkarıyor.. Oysa en çok sürpriz yaratan, küçük kulüplerin büyük tarih sayfaları yazmasına zemin hazırlayan organizasyonlardır Kupa maçları.
Umarız, artık yeniden ikili eleminasyon sistemine dönülür ve bu komedi biter!
Antalya’ya dönersek...
Mustafa Denizli ve Mehmet Özdilek’in kariyerleri açısından dünkü maç çok önemliydi. Göreve
Futbol iktidarının iki büyük ortağı, “gözdağı verme “ toplantısında güçlerini daha da arttırmak, söylemlerini tahkim etmek için uygun konuğu (!) bulmuşlar: RTÜK Başkanı Zahid Akman... O da adı üzerindeki tartışmaların dışında bir gündem maddesiyle koşa koşa gelmiş...
Toplantıyı düzenleyenler, TFF Başkanı Mahmut Özgener ile Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Aziz Yıldırım.
Toplantının mevcutlu konukları da televizyon spor servislerinin müdürleri.
Lig TV Genel Müdürü Şansal Büyüka, “yayıncı kuruluş” kimliğiyle her iki tarafı da temsil ediyor. Hem medyanın önemli bir parçası, hem de Turkcell Super Lig’in ortağı konumunda.
Toplantıyı düzenleyenler, genelde Türk futbolunun, özelde Süper Lig’in “Marka Değerini Korumak “ gibi temiz bir amaç için orada olduklarını söylüyorlar.
Marka değerinin korunması yolunda önerilerini, isteklerini sıralıyorlar.
Özellikle hakem kararlarıyla ilgili görüntü tekrarlarının ağır çekimle ikiden fazla ekrana getirilmemesi, yorumlarda kişilik haklarını zedeleyici, hakarete varan üsluptan kaçınılması, kulüpler adına tartışma ve kavga yaratacak programlardan vazgeçilmesi isteniyor. Medyanın, özellikle görüntülü medyanın bu konudaki kötü örnekleri sıralanıyor.
Kendi kalesine attığı o gol nedeniyle yine de Kratochvil’e saygı duymaya devam edeceğim. Peki aynı saygıyı Zapotocny hak ediyor mu?
Beşiktaş’ı özlemişsin... Hava güzel, rakip Denizlispor... Zirvenin dört takımı aralarında oynarken, İnönü’de böyle bir randevu tam da taraftarın gönlündeki oyunu vaat ediyordu. Ne var ki, skor tabelası Kartal’ı güldürürken, oyun o kadar eğlenceli olmadı.
Yusuf’un ince ayar paslarına, Nobre’nin gayretlerine, Holosko’nun çalımlarına rağmen, Beşiktaşlılar maçı kazandıran tek golü Denizli’nin emektarı Kratochvil’in ayağından buldular. Yıllardır iddiasız, ama temiz bir kariyerin sahibi olan Kratochvil görevini yapmaya çalışırken hiç de hak etmediği bir sonuçla şoka girdi.
Kendi kalesine attığı o gol nedeniyle yine de Kratochvil’e saygı duymaya devam edeceğim.
Peki aynı saygıyı Zapotocny hak ediyor mu ?
Fenerbahçe karşısında Cisse, Ankaraspor önünde Sivok, Galatasaray maçında Delgado... Dün de Zapotocny!
Beşiktaş’ta sahada kalma konusunda dikkat dağınıklığı, faul yapan rakibe karşı öfke kontrolü bu kadar önemsiz ayrıntılar mı oluyor?