Issız adam: Nobre

14 Aralık 2008

Hayır, hiçbiri gol için onun kadar istekli, ihtiraslı ve hazırlıklı değildi. Koştu, mücadele etti, topu her bulduğunda kaleye vurdu... Ama olmadı, olmadı, olmadı!
Dünün “ıssız adamı” idi Nobre. Bir takımın ileri ucunda gol için böylesine adanmışlıkla mücadele edeceksin ve sıfır çekeceksin.
Gol atmanın o eşsiz keyfini tadamayacaksın. Görevini yapmanın huzurunu bulamayacaksın. Ama hep bitmeyen bir hasret ve enerjiyle oynayıp mücadele edeceksin. Bazen karşındaki stoperlerin becerisiyle, çokluk Serkan’ın başarılı pençeleriyle biten pozisyonlara aldırmadan, kimseye küsmeden darılmadan kendini tüketircesine devam edeceksin.
Evet, devam et Nobre!
Bize sabrın ve sadakatin dersini ver. Azmini ve inancını hiç kaybetmediğini hep göster...
Bırak, bazıları senin için “beceriksiz” ya da “ son vuruş acemisi” desin... Kimine göre de “çok şanssız birisin...
Ama inan, çok değerlisin! O yüzden gol atsan da atmasan da emeklerine saygı duyuyoruz. Seni alkışlıyoruz!

Derbiye yetmez

Yazının Devamı

Durum belirsiz!

10 Aralık 2008

Bayramınız kutlu olsun... Biz işimizi sürdürüyoruz. O nedenle bu yazı “bayramlık” niteliği taşımıyor. Tam aksine, can sıkan bir yazı.
Canımı sıkan konu, Beşiktaş’ın durumu...
Yok, hemen puan cetveline takılmayın. Şampiyonluk yarışında zayıflayan rekabet gücünden, azalan şansından dem vuracak değilim. Zaten eninde sonunda bir takım şampiyon olacak. Ötekiler, yana yakıla mazeret arayacaklar, kendilerine acıyacaklar ve “önümüzdeki sezona” bakacaklar.
Beşiktaş’ın sıkıntısı her yıl giderek artan çözülme ve dağılma... Hemen her alanda hatalarla, tartışmalı durumlarla, karmakarışık kararlarla gündeme geliyor Beşiktaş. Bu kulübün gündemindeki en önemli madde belirsizlik.
Fulya projesinde sözleşmelerin nasıl düzenlendiği, müteahhit firma ile nasıl bir paylaşım planı yapıldığı mahkeme tarafından dahi merak edilip soruşturuluyor, başkan sadece öfke ile yanıt veriyor. Durum belirsiz!

Her şey olabilir
Demirören yönetimi işbaşına geldiği günden beri 48 futbolcu gelmiş Beşiktaş’a... Kimisi el yakan fiyatlar ya da olağanüstü cömertliklerle transfer edilmiş, sonra cicim ayları bittiğinde parası ödenmemiş, PAF takımına gönderilmiş, gözden düşmüş... Kulüpten ayrılmak zorunda kalmış. Yarın hangi

Yazının Devamı

Emekler ve demeçler

7 Aralık 2008

Bu durum ne tek başına Denizli’nin kusuru olarak, ne de oyuncuların bireysel performansı ile açıklanabilir! Beşiktaş futbol takımında bir zirve kimliği yok

Beşiktaş, 100 yıldan beri zirve kulübü... Ama bu yıl en zorlandığı maçlar da zirvedeki rakipleriyle oynadığı maçlar... İçeride, dışarıda fark etmiyor. Lig başından beri ne Trabzonspor’u yenebildiler, ne Sivas’ı ne de Kayserispor’u. Fenerbahçe karşısında uğradıkları yenilgi, 11-10 özürü nedeniyle hoşgörüldü, bağışlandı. Peki İnönü’de Ankaraspor’a karşı hem de ilk kez çift santrforla oynadıkları halde iki kez geriye düşmelerine ne buyrulur ?
Söyleyelim... Bu durum ne tek başına Mustafa Denizli’nin kusuru olarak, ne de oyuncuların bireysel performansı ile açıklanabilir!
Beşiktaş futbol takımında bir zirve kimliği yok! Bulundukları yer zirve olabilir, hatta bir gün lider de olabilirler ama, bu yılın kadrosuna bakarsanız, o parçalar iddialı bir bütün oluşturmuyor. Birlikte sinerji üretemiyorlar. Takım savunması, dayanışma, yardımlaşma, bireysel katkı çok zayıf. Evet, kazanmak istiyorlar... Ama maçı koparacak bir taktik bilinçten yoksunlar.
Ön liberoda Uğur İnceman, sadece hayal kırıklığı yaratıyor... Son haftaların gözde oyuncusu

Yazının Devamı

Berlin, Berlin!

4 Aralık 2008

Berlin deyince hepimizin yüreği hoplar bir yerinden... Avrupa’da en yoğun Türk topluluğunun bulunduğu Almanya başkentinde özellikle futbol ve Galatasaray adları yan yana gelince elbet mutlu anılar canlanır gözümüzde.
2000 UEFA Kupası’na uzanan yolların Şampiyonlar Ligi grup aşamasında Galatasaray’ın, Hertha’yı hem de 4-1 yendiğini nasıl unutabiliriz ki!
Cim Bom’un, UEFA Kupası’ndaki, son maçında santra öncesi bunları düşündüm hep... Hakan Şükür’lü, Hagi’li, Fatih Terim takımını anımsadım. Sonra bir soru takıldı kafama: “O şampiyon kadrodan kimler kaldı ?” Keşke Hasan Şaş da oynayabilseydi dün. Takım arkadaşlarına o ölümsüz ruhu anlatıp aktarabilseydi!
Her neyse... Maç başladı. Galatasaray istekli ve etkin... Belli ki, Skibbe de kadrodaki futbolcular da bir bütün halinde kazanmaya odaklanmışlar. Berlin’de asla teslim olmama kararlığında mücadele ediyorlar.
Özellikle Lincoln, Arda ile birlikte herkesin başını döndürüyor. Türk ya da Alman... Futbolu seven herkes bu zevkli görüntülere bayılır. Ne var ki Lincoln - Baros bağlantısı hep arıza ile kesiliyor. Baros topla buluştuğunda ya gecikmeli, ya da kalabalık içinde yalnız. Hertha Berlin savunması önde karşılıyor Galatasaray’ı...

Yazının Devamı

Kayseri’de milli maç

3 Aralık 2008

Kayseri’de heyecanlı günler yaşanıyor. Nur içinde uyusun, hayırsever işadamı Kadir Has’ın yapımı için tek kalemde 30 milyon YTL bağışladığı, Atatürk Spor Kompleksi’nin içinde yer alacak olan Kadir Has Stadı inşaatı hızla ilerliyor.
Yine de bir gecikme var tabii... Renk renk koltuklarının montajına başlanan, uzay gemilerini andıran çatısı çatılan ve alttan ısıtmalı sahasının yapımına yakında başlanacak olan stad, Abdullah Gül’ün isteğiyle geçen yıl 29 Ekim’de hizmete girecekti. Ama inşaat sektöründe alıştığımız sorunlar yüzünden vuslat önümüzdeki aylara kaldı.
Yeni stad heyecanı, Kayseri’de coşkulu bir bekleyişe neden oldu: “Türkiye İspanya maçını burada oynatalım” diyor Kayserililer... İlk bakışta sıcak ve sevgi dolu bir istek bu. Türk kültüründe konukseverliğin en iyi örneklerinden birine sahip Kayseri’nin böyle bir maçta ev sahipliği elbette kusursuz olur.
Ancak ben bu konuda popülist davranmayacağım.
Kayseri’de İspanya maçını oynamak bir çok bakımdan büyük rizikodur.
İspanya için geçerli olan saha ve seyirci dezavantajı elbette önemli. Ama unutulmasın ki milli takımın oyuncuları, yani bizimkiler de ilk kez yabancısı oldukları bir sahaya çıkacaklar. Sahanın UEFA tarafından

Yazının Devamı

Hoca’nın korkusu

30 Kasım 2008

Gol sayısına bakmadan, Beşiktaş’ın maça başladığı on bire bakarak Derbi’nin fare doğurduğunu söyleyebiliriz.
Holosko ve Tello’nun kulübede tutulması, Sivok’un orta alan kaydırılarak savunma göbeğinde Gökhan Zan-Zapotocny ikilisinin tercih edilmesi, Mustafa Denizli’nin hangi taktik yaratıcılığıyla açıklanabilirdi ? Bu kararın perde arkasını bilemiyoruz ama, perdenin önüne baktığımızda Beşiktaş’ın bu dizilişle hiçbir taktik derinlik sunamadığını gördük. Denizli, Nobre’yi tek başına çaresiz bırakırken, belli ki korkularına, kaygılarına set çekmek istemiş...
Peki başarabildi mi? Hayır!
Artık eskimiş bir klasiğe dönen Alex kornerinde İbrahim Toraman, Selçuk’u hiç rahatsız etmiyor. O da rahatça vuruyor kafayı, gol... Beşiktaş o ana kadar özellikle Ekrem Dağ’ın taşıdığı toplarla bir şeyler yapma çabasında. Ama üretemiyor. Çünkü kredisi kendinden menkul Delgado yine top kaybetmede takım liderliğini (!) kimse ile paylaşmıyor. Golü yedikten sonra yine de Ekrem’in inadı ve ısrarı ile topu taşıyıp Nobre ile beraberliği buluyor.
Sonrası Beşiktaş adına daha kötü... Geçen hafta Porto’dan peşpeşe olmadık goller yiyen Volkan, bir degajla asist yapıp “Okçu”ya “golcü” olduğunu hatırlatıyor.

Yazının Devamı

Tutsak çocuklar

26 Kasım 2008

Spor Şurası’nda hangi komisyonun gündemine girer, nasıl tartışılır, ne gibi sonuçlara bağlanır bilemem ama, 11-12 yaşında spora başlayan çocuklarla onlara emek veren ailelerin dramı, bu ülkenin acı gerçeklerinden biridir.
İşte size İstanbul’dan bir dostun anlattığı öykü... Önce öyküyü dinleyelim :
“- Mehmet, 1996 doğumlu bir çocuk... Basketbola çok meraklı, çok istekli. Anne baba, Mehmet’in bu isteğini paylaşıyor, oğullarının iyi bir sporcu olması için İstanbul Tofaş Kulübü’ne götürüyorlar... Altyapıda çalışmalara katılıyor çocuk... Gün geçtikçe bilgisi, fundamentali (temel tekniği) gelişiyor. Boyu da uzuyor bu arada. Hatta o kadar uzuyor ki çocuğun diz eklemlerinde ağrılar başlıyor. Aile ve çocuk, basketbol sevgisi uğruna buna da katlanıyorlar. Bir yandan doktorlara, öte yandan antrenörlere inanarak doğru bildikleri yola devam ediyorlar....
...Bu arada kulübün çocuklara yaklaşımı da değişiyor tabii... 30 -40 yetenekli çocuğun bu arada Mehmet’in de ailelerinden birer “muvafakatname” alınıyor. Çocuklarının İstanbul Tofaş’ta spor yapmasına onay veren, antrenörlere ve kulübe yetki veren birer muvafakatname... Veliler sevinerek veriyorlar bu yetki belgelerini... Aradan bir süre

Yazının Devamı

Hello Tello!

24 Kasım 2008

Beşiktaş kendi evinin “netameli” sahibi... İnönü’deki her maçı olağanüstü baskı altında oynuyorlar. Kazaya uğrama olasılığı yüksek. Hele Eskişehirspor gibi çabuk hücum oyuncularına sahip bir rakibi ağırlamaları hiç de kolay değil. Fenerbahçe maçı öncesinde alınacak arızalı bir sonuç, herkesin ayarını bozabilir...
Mustafa Denizli ve takımı böyle bir psikolojiyle başladı maça. O nedenle zaman zaman heyecanlı, telaşlı, kabına sığmaz bir savruklukta oynadılar. Ama yine de gösterdiler ki, Türkiye’de golü en ısrarla arayan, hücumda süreklilik sergileyen takım Beşiktaş. Attıkları goller bu yüksek istek ve iradeye denk düşmeyebilir. Yine de gerçek böyle.
Eskişehirspor, Serdar ve Youla ile tatlı kontratak fırsatları kovalarken orta alanda egemenliği Beşiktaş’a kaptırdı. Beşiktaş hem savunmasında, hem de orta alanda tedbirli ve uyanıktı dün. Denizli’nin son anda yaptığı değişiklikle Gökhan Zan’ın yerine Sivok savunmaya dönmüş, Cisse de ön liberodaki yerini almıştı. Sivok ve Zapo, sadece savunma öncelikleriyle oynamadılar. Oyunun kurgusuna da katılarak Beşiktaş’ın hücumda daha etkin bir kalabalık oluşturmasını sağladılar. Bu oyunun gerçek yıldızı ise Tello oldu. Hem solda, hem de içeri

Yazının Devamı