Garip bir derbi izledik. Okan Buruk yönetiminde bir türlü istediği oyunu ve golleri çıkaramayan Galatasaray, dün hem de Beşiktaş gibi ezeli rakibi karşısında hem istediği oyunu oynadı hem de beklediği golleri attı. Haftalardan beri özel yaşamındaki sıkıntılar nedeniyle performansı da tartışılan İcardi ise günün golcüsü oldu.
Beşiktaş’ı izlerken garip durumlara tanık olduk. En önemlisi, oyuncuların çoğu panik halindeydi. Kontrolsuzdular. Topla buluşmalarında pas öncelikli değillerdi. Savurup uzağa vuruyorlardı. Savruk oyunda topu çabucak ve kolayca kornere atıyorlardı. Maç boyunca bir pas zinciri oluşturamadılar. Üst üste üç pas yaptıklarını hatırlamıyorum. Evet, hepsi de iyi niyetliydi ama, hayatın her alanında olduğu gibi iyi niyet futbolda da yetmiyordu.
Şenol Güneş’in gelir gelmez ayağının tozuyla 5 gollü Ümraniye galibiyetinden umutlananlar, Hoca’nın pozitif enerjisiyle bu maçta da çok fazla beklenti içine girdiler. Ne var ki Beşiktaş sanki hocası ile hiç çalışmamış gibi hem bireysel, hem de takımca
14 Ekim 2022… Ahmet Nur Çebi, o gün hem İsmael’e, hem de Sportif Direktör Ceyhun Kazancı’ya güvenini yineleyerek ortama “ayar” verdi.Kendi adıma Başkan’ın dürüstlüğüne ve başarılı bir yönetici olduğuna inanırım. Dahası, iyi niyetle çalışan her yönetici gibi Çebi’yi de desteklerim. Sırf bu nedenle çok küçük bir olasılığa dayanarak “Kim bilir, belki de Süleyman Seba-Gordon Milne örneğindeki gibi yeni bir başarı öyküsünü izleyeceğiz” anlamında kısa bir not yazdım. Trabzonspor beraberliği (2-2) normal bir sonuç olarak kabul edildi. Eleştiriler İsmael’in taktik tercihleriyle sınırlı kaldı.Ama çok geçmedi… Başkan’ın İsmael’e destek vermesinin onuncu gününde Beşiktaş, Hatayspor’a yenildi. Deplasmandaki sonuç, Fransız teknik direktörle Beşiktaş beraberliğinin sonlanması için yetti.Bir kez daha anladık ki: Futbolda başkan ve yönetimin verdiği her destek mesajı, depremin öncü sarsıntılarıdır. Unutmamak gerekir. Ben unutmuş
Unutulmaz bir gündü… Şenol Güneş 200. maçla Beşiktaş’a dönerken, açık farklı skorla umut, enerji ve sevinç yarattı. Skor tabelasında 5 gol var… Maç sonunda da “üçlü” çektirdi Şenol Hoca… Önceden bu coşku ritüeline katıldı mı, bilmiyorum… İlk kez gördüm. Gayet güzeldi. Jorge Jesus’tan sonra Şenol Güneş de taraftarla “ünsiyet” içinde… Onlarla dostça ilişkilerini geliştirmek, sevinci ve hüznü paylaşmak istiyor. Güzeel!
Maça bakarsak… Şenol Güneş önde “kanatsız” bir oyun kurgulamıştı. Daha doğrusu, Ghezzal ve Nkoudou’suz bir on birle çıktı sahaya... Daha da ilginç olanı Weghorst-Cenk Tosun’u “çift santrfor” oynattı. Cenk’le Hollandalı’yı ikilerken, “evlat” golcüye bazen orta alanda, bazen sağ kanatta ama tüm hücum organizasyonlarında “güvenerek” rol verdi. Bu oyun biçimi, ne zamandır rakip stoperlerle boğuşurken istediği topları alamayan
Halit Ağabey bugün bildiğimiz, yakın geçmişte emekliliğe ve sonsuzluğa uğurladığımız spiker arkadaşlarımızın rütbesiz başkomutanıydı. Milliyet’in Liseler Arası Müzik Yarışması’nda gün boyu bütün orkestraların üyelerini sazlarıyla birlikte tanıtır, birinin bile adını şaşırmazdı. Halit Ağabey işini en iyi yapan profesyoneldi.
Halit Kıvanç’ı toprağa verirken biz sadece bir bedeni defnetmiş olacağız. Oysa Halit Ağabey bir değil, birkaç kişiydi. Önce hukukçu... Sonra gazeteci, yazar, mizahçı, sunucu, radyocu, televizyoncu, spiker, yapımcı... Neler neler yapmadı. Milliyet’in Liseler Arası Müzik Yarışması’nda gün boyu bütün orkestraların üyelerini sazlarıyla birlikte tanıtır, bir tanesinin adını bile şaşırmazdı. En iddialı moda defilelerinde yabancılar dahil, kolay kolay beğenmeyen, ille de bir kusur arayan seçkinlere, mankenlere ve modacılara laf bırakmayacak bir duyarlılık ile sanatsal şov sunardı. O beğenilen giysilere, kreasyonlara, mankenlere, toplu fotoğraf sunumlarına alkış gönderenler inanıyorum ki önce Halit
Tam da şövalyelerin buluşması gibiydi Fenerbahçe - Başakşehir maçı… Puan cetvelinin ve istatistiklerin efendisi olarak takdir toplayan Fenerbahçe ve konuğu, birbirlerine önem vererek, saygı duyarak sanki düelloya değil, yuvarlak masa toplantısına katılmış gibiydiler.
Özellikle ilk yarıda oyunun “kontrol ve savunma” yanı ağır bastı. Fenerbahçe rakibini dört kez ofsayta düşürürken o sihirli hattı aşıp 2 ciddi gol pozisyonuna giren Traore kolay lokma olmadıklarını gösterdi. Başakşehir’in öteki ataklarında da Okaka Serdar Aziz düellosuna tanık olduk. İkisi de birbirine kabaca giriyor her türlü faul ve çekme-itme hareketleriyle maçın özel gösterisini oluşturuyorlardı. Ama aferin… Kavga etmediler. Efendice konuşup birbirlerine temas ederek “ayıp ettiklerini” anlatmaya çalıştılar. hepsi o.
Ev sahibi Fenerbahçe heyecanlı ve coşkulu seyircisini “müşteri memnuniyetiyle” eve göndermek için elinden geleni yaptı. Valencia ve Batshuayi ile çift santrforlu hücum hattı çok
Beşiktaşlı Josef de Souza öfkeli, alıngan mutsuz… Belki de umutsuz. Uzman dostlarımın tanımlaması ile bu değerli oyuncu, “depresif mutsuzluk” süreci yaşıyor.2021-22 sezonunda Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’ne güçlü bir kadroyla girmek için iki önemli transfer yaptı: Barcelona kadrosunda forma bulamayan Miralem Pjaniç’le bir önceki sezonu boş geçiren Alex Teixeira... İkisi de hayal kırıklığı yarattı.. Alex Teixeira santrfor kimliğiyle gelmişti ama, formsuzluktan, fiziksel yetersizlikten ve sakatlıktan umulan performansı gösteremedi. Onun İstanbul’a gelmesi için Beşiktaşlı yöneticilere olumlu bilgiler veren, Alex’in adeta kefili olan Josef de Souza, arkadaşının yarattığı hayal kırıklığıyla büyük bir üzüntü yaşadı.Josef’in üzüntüsü bu sezon daha da derinleşti. Tam 45 gün oluyor geçen ay, 4 Eylül’de beşinci haftada Ankaragücü-Beşiktaş maçının ikinci yarısında oyuna girdi. Maçı 3-2’lik deplasman galibiyetiyle bitirdiler. Ama sahadan neşeyle çıkamadılar. Malum
Karman çorman bir maç izledik… İlk yarıda topa sahip olan ev sahibi Beşiktaş topu kullanamadı. Uzun paslarla hücumu tercih ettiler. Saha bitti, top çizgileri geçti ama en az on kez gördük ki o top takım içinde adamdan adama geçmedi.
Weghorst Trabzonspor’un kıskacındaydı Vitor Hugo ve Bartra adım attırmıyordu. Zavallı Hollandalı ne ceza alanına girip kendisiyle duvar yapabilen bir arkadaş buldu ne kafasına isabetli bir pas alabildi. Yine de iyi niyeti ve enerjisiyle, Cenk’in golündeki pozisyonun başlangıcında hiç değilse direği buldu.
Trabzonspor, Monaco yorgunu ya da zafer sarhoşu muydu? İkisi de değildi. Sanki Monaco galibiyetiyle Süper Lig’in efendisi olduğunu da hatırlamış İstanbul’da tazelenmiş bir iştah ve enerjiyle maça ağırlığını koymuştu.
Valerien İsmael’in hangi taktiği verdiğini merak ederken, Trabzonspor’un kazandığı ilk korner atışında Bakasetas’ın gönderdiği topa Maxi Gomez’in kafa vuruşunu izledik. Meşin yuvarlak ağlardaydı. Hayret o atış sırasında Gomez topa kafa vurmadan önce Beşiktaş savunmasından tek oyuncunun ilaç
Sivasspor, kulüp tarihinin en dramatik günlerini yaşıyor. Bir yandan Avrupa’da her şeye rağmen yiğitliğine toz kondurmayan, bir yandan da Süper Lig’de galibiyeti ancak dokuzuncu maçta görebilen bir takım var.
Başkan Mecnun Otyakmaz eşine az rastlanır bir sabır ve sükunetle ekonomiyi, takımı ve taraftarları yönetmeye çalışırken, Teknik Direktör Rıza Çalımbay hemen her maçta büyük sıkıntılara karşı çözümler arıyor.
Rıza Çalımbay, sezon başından beri transferde gecikmeler yaşandığını, kadrodan ayrılan futbolcuların yerini dolduramadıklarından yakınıyordu. Ligde peş peşe puan kayıplarıyla uğradıkları hayal kırıklığına karşılık UEFA Konferans Ligi’nde aldıkları sonuçlar her şeye rağmen başarılı olduklarını ortaya koyuyordu. Kendi sahalarında uğradıkları 4-3’lük Balkani yenilgisine rağmen iddialarını sürdürüyorlardı.
Çalımbay, kendi sahasında arayıp bulamadığı lig galibiyetini Başakşehir deplasmanında yakaladı. Hem de iki golle. Bu skorun ilk bakışta yapılacak yorumu şu: Bu başarı tesadüf değil. Ligin “yenilgisiz”