Düşe kalka bir maç izledik. Süper Lig’de oyun akışının böylesine sıklıkla kesildiği kaç maç var, bilemiyorum. Hemen her faulde kendilerini yere atan, masör ve doktor çağıran oyuncular, topun durduğu her pozisyonda telaşla yerdeki tedavi sürecini takip etmeye koşan hakem…
Tedaviyi nefeslenme fırsatı olarak değerlendiren kurnazlık… Oyundan çalınan zaman. Olmadı arkadaşlar.
Sizden oyun beklerdik, tiyatro yaptınız.
Namağlup lider Trabzonspor ile Avrupa’dan ağır yaralı dönen Beşiktaş’ın buluşması, adlarına yakışır bir oyunla zenginleşmedi.
Maç boyunca çatışan iki taktik vardı.
Beşiktaş’ın oyunu rakip yarı alana yıkarak rakibini hep savunma durumunda tutması, Trabzonspor’un da savunurken kazandığı toplarda “geçiş” fırsatları yaratarak boş alanda hızla rakip kaleye koşması.
Oyunun en göze batan yanı da Trabzonpor kalecisi Uğurcan’ın uzun degajlarıyla hücum akışının terse dönmesiydi.
Beşiktaş kötü ve üzücü günler yaşıyor. Sorunlar öylesine kördüğüm ki eski bir şarkıdaki gibi “çözdükçe” dolaşıyor.
Aradaki Galatasaray maçı “kurtarılmış” bir macera ama Beşiktaş’ın gerçeklerini örtmeye yetmiyor.
Talihsizlik, herkesin yüzünü güldüren transfer mutluluklarıyla başlamış… Yeni yeni anlaşılıyor.
Beşiktaş, çoğaldıkça azalıyor.
Geçen yıl dayanışma içinde ve üstün form grafiği ile oynayıp ayakta kalan, son haftada şampiyonluğu averajla evine götüren takım, yeni katılanlarla zenginleşip derinleşti, güya… Unuttuğumuz sakatlık hesapları ortaya çıktı. Uzun süren, tekrarlayan, sonrasında da bir türlü form tutmayan sakatlıklar.
Bakın dünkü Sporting maçına… Sergen Yalçın, Cumartesi oynanacak Trabzonspor maçına eldekilerden bir bölüm oyuncuyu oynatmadan dinlendirmek istiyor ama, ona bile fırsat bulamıyor. Teixeira’yı sürüyor sahaya… Tedbir amaçlı İstanbul’da bırakılanlar
Dilden dile dolaşan, kulaktan kulağa fısıldanan, tartışılan, konuşulan şehir efsanesi, nihayet TBMM’nin kapısında gerçekliğe büründü. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın hazırladığı Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Taslağı TBMM Başkanlığı’na sunuldu.
Hazırlık sürecinde oldukça dar ve kapalı ortamlarda biçimlenen “teklif”, artık tartışılabilir hale geldi.
Hemen söyleyelim. Çok yorucu bir yasa bu… Baştan sona Spor Bakanlığı’na, dolayısıyla “devlete” bağımlılığı artıran, devlet adına denetim ve yönetime müdahil olunabilecek maddelerle dolu. Dahası, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın neredeyse kepenkleri indirip yoğun bir kamp çalışması yaparak en az 10-15 yönetmelik çıkarması gerek. Onlarca kulübü finansal bakımdan yıl boyu denetleme yükü de cabası.
Kanun Teklifi Taslağı, spor kulüplerini İçişleri Bakanlığı’nın denetimine tabi “dernek” statüsünden çıkarıp farklı bir tüzel kişiliğe
Keşke eskisi gibi Avrupa ertelemesi olsaydı Süper Lig’de… Gerçi yıllar geçti, o sistem tarih oldu ama, Beşiktaş’ın Sporting yolculuğu öncesindeki Hatayspor maçı ertelenseydi, iyi olurdu. Öylesine etkisiz, pasif ve kararsız bir Beşiktaş vardı ki sahada, Hatayspor kendi evindeki en rahat maç başlangıcı yaptı, desek yeridir.
Dakika 6… Orta alanda kaptırılan top.. Diouf, Kaabi ile Lobjanidze’ye atıyor topu… İkisi de hızla iniyor Beşiktaş ceza alanına… Müdahale eden sadece kaleci Ersin. Ötekiler kıpırdayamıyorlar.. Ersin çıkıyor ama nafile… İki ortak golü atıyorlar. Son dokunan Lobjanidze.
Golü çağıran, öncesinde ve sonrasında Beşiktaş’ı oyundan soğutan arızalar var… Necip Uysal, sakat Josef’in yerine merkezde, savunmanın önünde nöbete dikiliyor ama, direnemiyor. Arkadaşlarıyla oyun kuramıyor. Top kaybediyor. Atiba zorunlu olarak yardıma geliyor, olmuyor… Top Hataysporlu futbolcuların ayağına geldiğinde oyun hızlanıyor, ataklar derinlik ve çeşitlilik kazanıyor. Sadece Josef de değil yokluğu hissedilen.
Süper Lig onuncu haftasının güzel yanı, hakemlerden uzak, emek yoğun açık bir mücadele örneği olmasıydı.
Yine de bu güzellikle temeldeki hakem sorununu örtemeyiz, yok sayamayız, unutamayız.
Türk futbol hakemliği maalesef gelişim sürecinde tıkandı. Hatalar çoğaldı, en güvenilen hakemler, derin hayal kırıklıkları yarattı.
Hakem kursları, seminerler ve testler doğru tercih ve uygun seçimleri sağlayamadı..
Hakemliğin profesyonelleştirilmesi, endüstriyel futbola uygun bir karardı. Ne var ki profesyonel hakemlik, kişinin tek mesleği ve işi olmamalıydı. Gerektiğinde vazgeçilebilmeli, ya da vazgeçildiğinde işsizlik-geçim sıkıntısına neden olmamalı.. Değeri 50-60 bin liraya ulaşan hakemlik gelirlerinden vazgeçmek hiç de kolay değil. Hakem adaylarında ayrı bir kariyer, meslek ya da gelir kaynağı bulunmasına özen gösterilmeli.
Hakem yanlışları, doğrudan Merkez Hakem Kurulu’nun hataları olarak değerlendiriliyor.
Türkiye Kulüpler Birliği Vakfı’nın hakem kararlarından şikayeti ve sistemin değişmesi konusundaki girişimleri, biliyorsunuz, MHK’nın
Birbirine saygı duyan, oyunu oynamaya çalışan iki iyi niyetli takım, güzel bir maç sergiledi futbolseverlere…
Ev sahibi Beşiktaş, ilk yarıda adeta “deplasmanda” oynayan taraftı. Maçı rakip sahaya taşıdılar... Beklenenin üzerinde baskılı ve tempolu oynadılar. Maçı da güzel oyunla kazandılar.
Galatasaray da maçı kendi sahasında kabul etti. Orada Beşiktaş’ı karşılarken kazandığı toplarla hızlı bir geçiş oyununa geçmeyi tercih etti.
Beşiktaş’ta “Şef” Sergen Yalçın, spesiyalitesi “milli” sol bek Umut Meraş’la herkese sürpriz yaptı. Rıdvan/Nsakala tartışmalarına üçüncü boyutu kazandırmış oldu. Doğrusu zamanında ve başarıyla gerçekleşen bir tercihti bu.
Beşiktaş sahanın her yanında baskılı, rakibin oyun kurmasını engelleme çabasıyla “dominant” bir oyun sergiliyordu ki bir anda geriye düştü. Galatasaray kazandığı topla Beşiktaş yarı alanına geçti. Top, son haftalarda takımın en iyisi Kerem’in ayağına geldi. Beşiktaş savunması yerleşerek alanı kapatmaya çalışırken
Lokomotiv Moskova ne Sovyet döneminin, ne de günümüz Rus futbolunun gerçek temsilcisi… Son yıllarda peş peşe yaşadığı hayal kırıklıklarından sonra onlar da bizim Milli Takım’da yaptığımızı yapmışlar… Futbolun başına getirdikleri Ralph Radnick tecrübeli bir Alman... Teknik direktör olarak yurttaşı Marcus Gisdol’u seçmiş… UEFA Avrupa Ligi’nde sıçramak, yeni bir süreci başlatmak istiyorlar. O nedenle Galatasaray maçına çok anlam yüklüyorlar. İyi bir yol açmak için fırsat olarak görüyorlar.
Dünkü ilk yarıda oyuna bakınca genç bir enerjiyle koşuşan, rakiplerini sürekli rahatsız eden, oyunu bozan, ortalığı karıştıran bir ev sahibi görüyorsunuz. Zevksiz ve kalitesiz bir oyuna tanık oluyorsunuz.
Kuşkusuz bu kalitesizliğe Galatasaray da ortak. Onlar da kazandıkları topu çok kolay kaptırıyorlar, pozisyon hazırlayamadan topu kapan rakibin peşinden koşuyorlar.
Neyse ki Galatasaray’ın savunması sağlam duruyor. Rusların geliştirdiği atakları pozisyona dönmeden kesiyorlar. Eh, bir de Muslera var tabii. O
Sakatlıklar, şanssızlıklar, olumsuzluklar üst üste gelince Beşiktaş’ta “öğrenilmiş çaresizlik“ süreci başlıyor.
Kadro zenginleşti, derinleşti. Dertler de depreşti. Sakatlar oyuna döndüler, maç formuna dönemediler. Sergen Yalçın gergin bir sezon yaşıyor. Dokuz haftada 2 lig yenilgisi üstüne dört gollü Sporting darbesi. Kartal’ın ayarı da bozulmuş durumda.
Şampiyonlar Ligi’nde önce fikstürün azizliğine uğradılar. Dortmund ve Ajax gibi iki “ağır” sıkletle başladılar. Üst üste iki yenilgi. Boydaşı, akranı diye kabullendiğimiz Sporting Lizbon da Dolmabahçe’de darbe üstüne darbe indirdi.
Dahası da var. Sergen Yalçın, Şampiyonlar Ligi’ndeki hesap ve hevesini kaybetti. Bu nedenle onu suçlayamayız, eleştiremeyiz. Elinde olmayan nedenler bir araya geldi. Grup üçüncülüğü ile UEFA Avrupa Ligi’ne katılmak da hocaya heyecan vermiyor. Kısacası, bu macerayı bir an önce sonlandırmak ve lige dönmek istiyor. Maça bakarsak… Sporting Lizbon’la Beşiktaş