Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları


Bir düdük nasıl sustu
Üzerinden bir hafta geçti ama, yıllar geçse de unutulmayacak.
Denizli - Beşiktaş, Türkiye Kupası maçının bitişi, sonu olmayan bir öykü gibi yıllarca tekrarlanacak, kuşaktan kuşağa aktarılarak anlatılacak...
Tıpkı 1966 Dünya Kupası’nda Hurst’ün Federal Almanya’ya attığı gol gibi...
Acaba top kaleyi geçmiş miydi ? Yoksa geçmemiş miydi ?
Orada yardımcı hakem Tevfik Behramov’un yaptığını, Denizli’de Koray Gencerler yapmadı.
Erol Ersoy, önce gol kararı verdi. Yardımcısının santraya yürümediğini, yerinde çakılı kaldığını - Beşiktaşlı futbolcuların uyarısıyla - görünce üst üste karar değişiklikleri yaparak herkesi şaşırttı.
Tartışmalar süredursun, biz biraz gerilere gidelim...
İki yıl önce, 11 Mart 2001’de Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan Galatasaray - Gençlerbirliği (2 - 1) maçını hatırlayalım...
O maçın 31. dakikasında Erol Ersoy, Galatasaraylı bir futbolcuya sarı kart gösterip, faul atışı yaptırmaya hazırlanırken, araya Gheorghe Hagi girmiş, hakemi itip kakmaya başlamış, kontrol edemediği kızgınlıkla bir de ayağına basınca kırmızı kartı görmüştü...
Vay sen misin kırmızı kart gösteren... Hem de Hagi’ye!
O andan itibaren tribünde, medyada, gazete köşelerinde, TV programlarında insafsız bir saldırının kurbanı olmuştu Erol Ersoy... Herkes, dünya futbolunun son süperstarı Hagi’nin yanında yer almıştı. Erol Ersoy insafsızlığın sınır tanımayan kör kılıçlarıyla doğranıyordu artık... Hagi de gaza gelmiş, susmuyordu. O gün ve ertesi gün tekrarlayarak verdiği demeçlerde Ersoy için "O bir hırsız" diyordu. Galatasaray Kulübü, Hagi’nin dizginlerini koyvermiş, Türkçe yanlışı yaptığını açıklamak sorumluluğunu bile duymamıştı...
Futbol ilahlarının ve medyanın istediği kurban belliydi: Erol Ersoy!
Toplumsal bir cinnetle sırf süperstar olduğu için neredeyse Hagi’ye tapınma isterisi gösterenler, aradan iki yıl geçmesine rağmen Erol Ersoy’a duydukları kini unutamadılar. Uzun aradan sonra Ali Sami Yen’de ilk kez görev alan Ersoy’u maç boyunca "I love you Hagi" şarkıylarıyla cezalandırmaya devam ettiler.
Uğruna çok şeyden vazgeçtiği, erken emeklilikle mesleğini bıraktığı hakemlik, Erol Ersoy’a hiç de hak etmediği dramatik bir son hazırlıyordu.
Özgüvenini kaybetti. Spor toplumuna (varsa tabii) inancını yitirdi. Futbol dünyasından dışlandığını gördü. Birikimine, bilgisine, onca ustalığına rağmen kendini bir türlü toparlayamadı.
Kişiliği travmaya uğramış, onurunu korumak için Hagi aleyhine açtığı dava nedeniyle inanılmaz baskılara uğramış Erol Ersoy, elbette o karar yanlışlarını yapardı.
Hakem de kim ?
Medya ve tribünler onu çiğner, süperstarlara tapardı!

Samsunspor - Galatasaray maçının başlamasına on dakika kala basın tribününde dağıtılan Samsun Valiliği’nin kararını sevinçle okudum.
Valilik, "Spor Müsabakalarının Düzen İçinde Yapılması ve Olay Çıkmasının Önlenmesi Amacıyla Alınan Yasaklama Kararı"nı, Resmi Gazete’nin 14 Aralık 2002 gün ve 24963 sayılı nüshasında yayınlatarak yürürlüğe koymuştu.
Neydi alınan karar ?
Küfürü, hakareti, şiddeti, aşağılamayı yasaklıyordu özetle... Yanı sıra stadyumlara sokulması yasak maddeleri de sıralıyordu:
Her türlü kesici, delici alet, sis veya ses bombası, maytap veya meşale gibi patlayıcı, parlayıcı, yanıcı veya yakıcı maddeler ile taş, metal gibi veya fırlatılabilecek sert cisimler, saha içerisine atıldığında yakılabilen veya müsabakanın oynanmasını engelleyebilen konfeti veya tehlike arzedebilecek diğer maddeler ile alkollü içeceklerin sokulması, taşınması veya bu maddelerin kullanılması yasaklanmıştır !
5442 Sayımlı İl İdaresi Kanunu’nu doğru yorumlayıp yetkilerini kullanan Samsun Vali Muammer Güler’i yürekten kutluyorum... Özellikle maçı seyredilmez hale getiren boğucu ve kanserojen duman yayan o meşalelerin tribünden sahaya atılmadığı sürece hoş görüntüler oluşturduğunu söyleyen Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz’a da saygılar sunuyorum.

Revivo’nun Fenerbahçe’den ayrılması yine sorun oldu.
Futbolcuyla kulüp, bağlarını koparma noktasında anlaşmışken, protokole konması istenen " Türkiye’de başka bir kulüpte oynayamaz " ifadesine İsrailli futbolcu tepki gösterdi. Revivo’yu Galatasaray’a kaptırmaktan korkan yöneticiler, geleneksel rekabet baskısıyla böyle bir yolu denediler.
Ne kadar da duygusal ve kompleksliyiz... Ayrılma konusunda anlaştınız mı ? Bırakın o zaman isteyen, istediği yere gitsin. Profesyonelliğin giderek iş adamlığına dönüştüğü bir futbol ortamında Revivo, Hamburg’a gitse ne olur, Galatasaray’da forma giyse ne olur?
Siz gönderdikten sonra, gidiş adresi o kadar önemli mi ?
Artık aşalım bu duygusallıkları...
Galatasaray Kulübü de, Revivo’yu istiyorsa hülleye hiç gerek kalmadan Fenerbahçe’den centilmence izin isteyebilirdi...
Fatih Akyel, Fenerbahçe’ye nasıl geldiyse, Revivo da Galatasaray’a öyle gidebilirdi..
Öyle değil mi ?

ATV’de "Bizim Stadyum" programını zaman zaman ilgiyle izlediğim sevgili Faik Çetiner, Pazartesi akşamı İlhan Cavcav’la çok keyifli bir stüdyo söyleşisi yaptı. Cavcav’ın anılarından, anlattıklarından sanırım herkes kendine göre dersler çıkarmıştır.
Benim takıldığım nokta, Çetiner’in, Cavcav’a sık sık "Arjantin’den ilk kez siz futbolcu getirtmiştiniz" diyerek - kanımca - tarihsel bir yanlışa düşmüş olmasıydı.
Hatırladığım kadarıyla 70’li yıllarda Vefa’da oynayan Chavez ve Montemarani, ligimize gelen ilk Arjantinli futbolculardı. Çetiner dilerse daha ayrıntılı bilgiyi Orhan Ayhan’dan alabilir.