Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dünya Basketbol Şampiyonası’ndan madalya çıkaramadık. İyi bir derece de çıkaramadık. Tam anlamıyla hayal kırıklığı yaşadık. Korkarım ve endişe ederim ki, kısır tartışmalar ve alabildiğine derinleşen bireysel eleştiriler de bu hayal kırıklığından gerçekçi dersler çıkarmamızı engelleyecek.
Basketbolda uzmanlaşan meslektaşlarım da futbolda olduğu gibi zaman zaman aşırı teknik yorumlarla dipteki gerçekleri kaçırıyorlar. Hayal kırıklığı sadece beyaz çizgilerle sınırlı basketbol alanında yaşanmadı. O çizgilerin dışında da öyle gerçekler var ki, sorgulanması gerekir. Bu gerçeklerin çözümlenmesinde psikologlara, sosyologlara gereksinim var.
Şu 12 Dev Adam şarkısı örneğin... Oyuncularımızın hemen hepsini takımdaşlık duygusunun dışına çıkarıp bireysel ayrıcalıklara itmiş olabilir mi ? Prof. Dr. Acar Baltaş’ın dediği gibi, reklam filmi çekiminde bile birbirlerinden ayrı, kol bağlayarak duran "dev" adamlar, o halleriyle egolarını öne çıkarmış olmadılar mı ?
Reklamcı dostlarımız da dünya şampiyonasıyla yükselen basketbol dalgasının üzerine binerek abartılı sörfler yapmadılar mı ? Sürekli başarıyı öne çıkaran, bireyi öne çıkaran, öteki rakipleri yok sayıp hep kazanan "şampiyon sporcu" tiplemelerinin de bu hayal kırıklığında payı yok mu ?
Reklamların çekiminde bazı menacerler, komisyon kaygısıyla kendilerine bağlı sporcuları engellemediler mi ? Bu engelleme takımda üstü örtülü ikilikler, bölünmeler yaratmış olamaz mı ?
Türkiye Basketbol Federasyonu’nun, önemli üyelerini kaybetmiş teknik ekibi yeniden uyum içinde yapılandırması gerekmez miydi ?
Dünya Basketbol Şampiyonası’na ilk kez katılacak bir ülkenin, teknik kadro dışında piskolojik danışmanlardan da yararlanarak Indianapolis’e daha hazırlıklı ve donanımlı bir takımla gitmesi sağlanamaz mıydı?
12 Dev Adam’la yükselen basketbol trendinin, Üç Büyükler’in ligden çekilme tehdidiyle yaralanacağı, bu sorunları çözmeden Amerika’ya uçmanın Milli Takım’a da zarar verebileceği düşünülmemiş miydi ?
Örneğin, 12 Dev Adam’a sponsorluk yapan dev firmaların kaynakları lige aktarılarak Üç Büyükler dahil, tüm lig takımlarının biraz rahat nefes alması sağlanamaz mıydı ?
Sorular uzar gider elbette... Biz aklımıza gelenleri sıraladık buraya... Elbet yanıtlar da oluşacaktır.
O zaman TBF’nin acilen bir basketbol platformu toplayarak cesur tartışmalar düzenlemesi, bu tartışmalardan yeni bir program çıkarması kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Dünya Şampiyonası’nda duvara tosladık... Hiç değilse Avrupa ve Olimpiyat yollarını açalım... Geleceği kurtaralım.

11 Eylül 2001... New York’ta Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan terörist saldırıyı tüm dünya dehşet içinde izlemiş, binlerce hayat kavrulmuş, mahvolmuş... Acıyı yüreklerimizde hissederek Ali Sami Yen Stadı’na gittik, zoraki... Şoku atlatamayan UEFA, o gece Şampiyonlar Ligi maçlarından önce saygı duruşu yapılmasını istiyor...
Galatasaray - Lazio maçının başlamasından hemen önce anonsla saygı duruşuna davet ediliyor seyirciler....Saygı duruşu... Terör kurbanlarına karşı son insanlık görevi... Sessiz olmak gerek... Hayır, öyle olmadı... Kapalı tribünün ortasında en az 500 kişilik bir grup, teröre adeta destek verircesine "Kahrolsun Amerika... Kahrolsun Amerika" sloganları atmaya başladı...
Utandık...
11 Eylül 2002... Yine Ali Sami Yen Stadı... Sakaryasyor kafilesinin uğradığı trafik kazası sonucu ölenler için saygı duruşu yapılıyor... Türkiye ve Slovakya takımlarının futbolcuları, hakemler, görevliler, binlerce seyirci yine insanlık nöbetinde...Ama yine o grup ... Yine organize bir slogan... "Acımız büyüktür paylaşıyoruz!..."
Ne demek yani bu... Elbette paylaşıyoruz... Bu paylaşmanın en uygar biçimi sessizlik... Zırt diye bağırıyorsun... İlle de kendi varlığını göstermek istiyorsun.... En acısı, yaptığın da kar kalıyor yanına! Tıpkı bir yıl önceki gibi...
Şimdi bu aykırılığı önlemek Galatasaray kulübünün görevidir. O tribünde toplanan gruplar belli... O grupları yöneten ve yönlendirenler de belli. Yaptıklarının yanlış olduğunu onlara kim anlatacak ? Elbette Galatasaray... Dahası hemen her maç öncesi tribün gösterisi yapan organize taraftar grubu, kendi iç denetimiyle de bu tür zıpırlıklara bir son vermeli...
Bu utanç, bana da ağır geliyor, Galatasaray’ın aklı başında çoğunluğuna da..
Devam edelim... Milli maç öncesi Galatasaraylı olmayan futbolculara karşı takınılan o tavır ayıp değil mi ?
Ya maçın koptuğu, galibiyetin kesinleşmekte olduğu o son dakikalarda işi ezeli rekabete dönüştürüp Fenerbahçe aleyhine slogan atmak neyin nesi oluyor!
Türk futbolunun en başarılı kulübü Galatasaray’a yakışıyor mu bu davranış bozuklukları ?
Galatasaray taraftarı, kulübün önemli - vazgeçilmez parçası olduğunu bilmeli ve o yüksek kaliteye uygun davranmalıdır...

Türkiye - Slovakya maçının Ali Sami Yen tribünlerindeki olumsuz tablosu, İzmirlileri fena halde incitmiş... Maçı televizyondan izlerken, galibiyetin keyfini unutup öfkelenmişler... Fuar’daki Milliyet Standı’nda okurlarımızla bire bir söyleşilerle yakınlaşıp sorunları paylaşıyoruz...
Öğretmen Mehmet Kaya, "O sesler ve görüntüler çocuklarımızı çok olumsuz etkiliyor... İstanbul’daki bu kulüp rekabeti zararlı olmaya başladı... Milli maçlar yeniden İzmir’e alınmalı." diyor. Bayan - erkek öteki okurlar da katılıyor bu öneriye!
İzmir için milli maçlar, geçmişte kalan gurur günleri demek... Atatürk Olimpiyat Stadı’nda az maç kazanmadık... O yüzden Coşkun Özarı hocamızla o günkü futbolcularımızın gayretlerini hep "Uğurlu Stat" yorumlarına bağladık. Ama ah o Prohaska! 1978 Dünya Kupası elemelerinde gerçekten finallere katılma şansına yaklaştığımız o Avusturya maçında golü atıp hayallerimizi yıkmadı mı ?
Stadın uğuru uçtu gitti. Ardından kötü bir İngiltere maçı... Oynadığımız futbol güzel, tribünlerde sergilenen davranışlar çirkindi. Hem yenildik, hem utandık...
Özeti... Ayıbın adresi sadece Ali Sami Yen Stadı değil... Sportif kültürümüzü ve anlayışımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor...
Nereye gidersek gidelim, sorunlarımızdan ve gerçeklerimizden kaçmış oluruz.

Düzeltme
Geçen hafta Alpay Özalan’ın Aston Villa’daki sorunlarını yorumlarken, eski ve yeni menacerlerin adlarını karıştırdık. Eski menajer John Gregory idi. Yenisi de Graham Taylor... Özellikle İngiltere’den Türkçe, İngilizce e - mail’ler aldım. Teşşekkür ediyor, düzeltiyorum...