Fenerbahçe Yönetim Kurulu, altı aydan beri kafalarda ve kamuoyunda yer eden kararı, nihayet Pazartesi akşamı 6 saat süren bir toplantıdan sonra oybirliğiyle aldı: Werner Lorant’ın görevine son verildi... Ya da istifası kabul edildi... Her neyse, artık Lorant yok!
Yine o altı saatlik toplantıda teknik direktörlüğe oybirliğiyle Oğuz Çetin’in getirilmesi kararı alındı...
Beş dakikada alınıp duyurulacak kararlar için saatlerce neyi konuştular, neyi tartıştılar, bilemiyorum...
Oğuz Çetin’e başarılar diliyorum.
Şimdi kolaylıklarla dolu mesaisini bırakıp, zorluklarla dolu teknik direktörlük pozisyonuna geçiyor.
İşbaşındaki teknik direktörü eleştirmek, onun yanlış uygulamalarına engel olmamak, katılmadığını belirtmekle yetinmek, Başkan Aziz Yıldırım’a sıcak ve taze bilgiler sunmak, bireysel hedefleri ve hesapları için sürekli yatırım yaparak "Hazırım, bekliyorum! " mesajları vermek, elbette hesap vermekten daha kolaydı...
Oğuz Çetin, iki yıl önce İnönü’deki maçta altıncı yabancıyı da sahaya sürerek Beşiktaş’a skor dışında bir de hükmen yenik ilan edilen Fenerbahçe’nin yardımcı antrenörüydü... Teknik Direktör Mustafa Denizli, ertesi gün bir basın toplantısı düzenleyip "Ben maçın gidişatıyla meşguldüm. Saha içindeki yabancıların sayısını hesaplamak yardımcılarımın işiydi" biçiminde açıklama yaparken, kılı kıpırdamadan - sesi çıkmadan patronunun yanında oturuyordu.
O gün istifa etmeliydi. Yapmadı, yapamadı...
Mustafa Denizli geçen yıl - yine bir Diyarbakırspor deplasmanı dönüşünde - görevden alındığı zaman "Ben de bu ekibin bir parçasıyım... Denizli ile geldim, Denizli ile giderim" demeliydi. Görevden ayrılmalıydı. Yapmadı, yapamadı.
Şimdi her iki teknik direktörün hatası ve sevabıyla dürülmüş defterlerinden diplomasız çıkan İmparator, Fenerbahçe’de hükümranlık için taç giyiyor.
Hayırlı, uğurlu olsun... Çok tartışılan misyonunu bırakıp, belki derinlerde sakladığı vizyonuyla başarılı olur Fenerbahçe’de... Oğuz Çetin’le kişisel bir hesabımız olmadığı için biz de ayağa kalkar alkışlarız onu...
Şimdilik "çok büyük bir şansla" işbaşı yaptığını söyleyebiliriz...
Hiç değilse Oğuz Çetin gibi bir yardımcısı olmayacak İmparator’un!
Sezon başından beri Inter ve Real Sociedad’daki başarılarını gururla izlediğimiz iki genç yıldızımız Emre Belözoğlu ile Nihat Kahveci’nin sık sık tekrarladıkları mesajları hatırlıyor musunuz?
Emre, "Başarımda en büyük pay, Okan abime aittir" diyor... Inter’de Okan Buruk ile birlikte olduğu için kendisini şanslı görüyor... Nihat Kahveci de Tayfun Korkut’tan çok destek aldığını, Real Sociedad’da hiç yalnızlık duygusuna kapılmadığını anlatıyor.
Buradan bakarsak... Fenerbahçe’nin "problematik" yıldızı Ariel Ortega’nın Fenerbahçe’de dramatik bir yalnızlık yaşadığını daha iyi görebiliriz. Kendisiyle duygularını - düşüncelerini paylaşacak aynı dil ve aynı kültürden bir arkadaşı yok... Ortega yalnız... Özellikle Fenerbahçe’de bu yalnızlığın bedelini çok fena ödüyor. Sıkılıyor, öfkeleniyor... Çözüm üretmeyen, ceza getiren tepkiler gösteriyor...
Yıldırım ve arkadaşları, devre arasında Ortega’yı bu yalnızlıktan kurtaracak hesaplı bir Arjantin’li bulmalı...
Dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum... Galatasaray futbol takımındaki çelişkileri tüylerim ürpererek hayretle izliyorum...
Galatasaray’da aşırı biçimde negatif elektrik yükü var... Fatih Terim , gergin, öfkeli... İnsanlarla iletişim kurarken sürekli hata yapıyor. Ya aşırı alıngınlıkla tepki gösteriyor, ya da alay ediyor... TV kanallarına bağlanıp bir şeyler anlatmaya çalışıyor, olmuyor...
Futbolcuları da öyle... Hasan Şaş örneğin... Fitili tutuşmuş dinamit gibi... Ne zaman, nerede, kimin elinde patlayacağı belli değil... Hırsını ve enerjisini olumlu kullanamıyor... Tartışılan penaltı pozisyonunda örneğin, Ali Eren’in darbesine rağmen topu şutlayabilirdi... Hayır düşmeyi tercih ediyor. Hakeme karşı tepkileri kendisine hiç yakışmıyor. Kaptan Bülent, huysuzluk ve öfke örneği... Mondragon kalesini bırakıp kavgacı ve hırçın tavırlarla hakem - futbolcu tartışmasına koşuyor...
Anlamadığım bir şey var... Kendi alanında mesleğinin liderlerinden Prof. Dr. Acar Baltaş, Galatasaray’a sezon başından beri psikolojik danışmanlık hizmetleri veriyor.
Sevgili Hocam’ın kariyerine saygım var... Yayınlarını ilgiyle okuyup yararlanıyorum... Milli Takım da dahil, bir çok başarısına tanığım. Bana Galatasaray’daki hırçınlığın nedenlerini anlatsa da öğrensem... Nelerin çözülüp nelerin çözülemediğini bir bilsem!
Beşiktaş - Galatasaray derbisinden sonra çok şey yazıldı, çizildi, tartışıldı... Mircea Lucescu ve Fatih Terim, futbolcularıyla birlikte masaya yatırıldı, gerekli (ya da gereksiz) tartılar yapıldı...
Ama biri gölgede kaldı...
Carlo Nicolini ... Beşiktaş futbol takımının kondisyoneri...
Milano Spor Akademisi’nden mezun olduktan sonra futbol üzerinde yoğunlaşan İtalyan spor adamı, Türkiye’yi Lucescu ile birlikte geldiği Galatasaray’da işbaşı yaparken tanıdı. Lucescu’nun başarılarına ortak oldu. Geçen sezonun sonunda Sarı - kırmızılı yöneticiler, yeni teknik heyete onu da dahil etmek istediler. Çok bilgili bir kondisyoner olduğunu söylediler.
Anlatılanlar doğruysa, "Bizim bilgiye de kondisyonere de ihtiyacımız yok" denilerek reddedildi, gönderildi.
Şimdi Lucescu ile birlikte Beşiktaş’ta görev yapıyor..
Beşiktaş - Galatasaray arasındaki dayanıklılık farkını da herkes görüyor.