Fenerbahçe - Galatasaray maçında yaşanan olaylar, yıllardır giderek büyüyen canavarla karşı karşıya getirdi bizi...
Tribün desteğinin şiddete, taraftarlığın çeteciliğe dönüştüğünü, stadyumların yavaş yavaş "kontrol altına alınmış dehşet üsleri" haline getirildiğini nihayet anlayabildik.
Günaydın Bay Frankeştayn!
Galiba herşey stadyumların popülist - yaranmacı politikalarla kulüplere devredilmesiyle başladı. Astığı astık, kestiği kestik, kontrolsuz ve sorumsuz yönetici tipi, stadyumları kendi çöplüğü olarak görüp derbilerde rakip seyirciye ayrılan yeri ufalttıkça ufalttı. Sonra konuk taraftarları maymunlar gibi kafeslere kapattı. Binlerce vatlık hoparlör gürültüleriyle, pisliklerle, aşağıladılar o insanları... Taraftar desteğini Roma arenalarında gladyatörün ölümünü alkışlayan hoyrat ve gaddar davranışlara dönüştürdüler...
Medyada da bunlara çanak tutan formalı yağcılar-yalakalar, oyunun kuralı, sportmenlik, spor ilkeleri, meslek ilkeleri demeden ortamı pisletmeyi becerdi. İhtiraslı yönetici, parayı bastırıp borazan olarak kullandı amigoları... İstediğini alkışlattı, istemediğini yuhalattı. Yuhalama küfüre, küfür şiddete dönüştü...
Herkes olan biteni, futbolun rengi ve sesi olarak kabul etti. Yozlaşmaya kimse itiraz etmedi. Yozlaşma rant yarattı... Amigolardan taraftar derneklerine, yöneticiden medyacıya kadar herkes o ranttan payını aldı.
Arjantin’de ekonomik kriz, toplumu çileden çıkartmış, yağmalamalar başlamıştı. Şiddet, sokakları işgal ediyordu. Türkiye’de de aynı kriz yaşanıyordu. Ama çok şükür yağma yoktu. Sokak şiddeti yoktu. Çünkü insanlar-özellikle varoşlar-stadyumlara gidiyor, orada polis nezaretinde istediği gibi küfür ediyor, cep telefonu, davul tokmağı, pet şişe, sidik doldurulmuş torba, taş-sopa dilediği malzemeyi seçip saldırıya geçiyordu. Evet polis seyrediyordu. İnanılmaz bir duyarsızlıkla izliyordu. Oysa, YÖK’ü protesto etmeye kalktın mı anan ağlıyordu.
Şimdi gördük ki İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, suç işlemek için çete oluşturmak iddiasıyla taraftar derneklerine el atıp temsilcilerini savcılığa sevkediyor. Tribün dehşetini yaratan örgütler için dosyalar hazırlıyor...
Biraz geç uyandınız ama, size de Günaydın Sayın Özdemir!
Sahi bu Frankeştayn’ı kim yarattı ?
Sorunun yanıtı açık... Hepimiz ayağa kalkmalıyız...
Yüzümüz varsa, aynaya bakmalıyız!
Mesleğimizin ölümsüz ustası adına kurulan Sedat Simavi Vakfı’nın spor jürisinde toplandık. Tekvandocu, halterci şampiyonların arasından üç aday "Sedat Simavi Ödülü" için öne geçti. Avrupa Şampiyonu atletimiz Süreyya Ayhan, Dünya Şampiyonu güreşçimiz Mehmet Özal ve Dünya Üçüncüsü A Milli Futbol Takımımız...
Sonucu açıklamaya elbette yetkili değilim. Açıklamayı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yapacak.
Ben oyumu Süreyya Ayhan için kullandım...
Atletizme saygı duyduğum için... Genç bir bayanın Türkiye’de kadın olmanın bedelini çok ağır ödediğini bildiğim için...Seyircisiz, alkışız, arkadaşsız antrenman çilelerini hissettiğim için...
Dahası, Süreyya’nın olimpiyat kürsülerine de çıkacağına inandığım için!
Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın, takımının uğradığı tarihi hezimeti Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda baştan sona elbette içi yanarak - kahrolarak izledi.
Ama Fenerbahçe’nin attığı gollerden sonra Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a elini uzatıp kutlamayı hiç ihmal etmedi.
Şimdi spordan nasibini alamamış, gözü dönmüş, yıllardır kulübünün başarılarıyla azgın gösteriler yapmaya alışmış bazı Galatasaray taraftarları, kötü günü paylaşmaya asla yanaşmadan başkanlarına veryansın ediyorlar... Küfürle karışık slogan atıp, Canaydın’ı istifaya davet ediyorlar.
Canaydın, gerçek bir sportmen olduğunu göstermiştir elini uzatarak. Uygar insan olduğunu kanıtlamıştır. Herkese örnek olacak centilmenlik göstermiştir.
O el, öpülecek eldir...
Gerisi yeldir!
Beşiktaş Nevzat Demir tesislerindeki iftar davetini alınca, ilk işim davetli listesini araştırmak oldu. Gördüm ki, bir süre önce sırf eleştiri haklarını kullandıkları için tesislere girmeleri yasaklanan meslektaşlarım da davet edilmişlerdi. Bir barış çağrısıydı bu. Çok hoş ve çok şıktı...
Tesislere girmesi yasaklanan arkadaşlarımız, tesislerin kapısında Bilgili ve arkadaşları tarafından karşılandılar. En iyi yerlerde oturtularak ağırlandılar. Beşiktaş’ın geleneklerine ve kültürüne uygun bir gece geçirdik. Başkan, "Artık her şeyi unutalım, herkes en iyi biçimde görevini yapsın. Birbirimize saygı duymaya devam edelim. Bir beyaz sayfa açıyoruz" dedi..
Hiç itiraz etmedik.
Biz zaten yıllardır beyaz sayfalarla yapıyoruz işimizi...
Gerçekleri ve inandıklarımızı yazıyoruz...
Kağıdı kirletmeden tabii.