3 Kasım 2002 Genel Seçim sonuçları, sportif anlamda da çok özel tablolar oluşturdu... Parti liderlerine bakarsak... Galatasaray’ın kesin bir yenilgiye uğradığını söyleyebiliriz... ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, YTP Genel Başkanı İsmail Cem, biliyorsunuz Galatasaray taraftarlığını fırsat buldukça öne çıkaran liderlerdi... Halktan tek başına iktidar için oy isteyen, ancak parlamentoya Ana Muhalefet Partisi olarak dönen CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal da - ötekiler kadar renklerini öne çıkarmamakla birlikte - Galatasaraylı... Onun da iktidar yarışında kaybettiği açık. Böylece Galatasaray’ın yenilgisi kesinleşmiş oluyor.
Recep Tayyip Erdoğan, bizim gençlik yıllarımızda amatör kümenin yıldız adaylarından biriydi. Tanıdığı ilk gazetecilerin, spor yazarları olduğunu söyleyebilirim. Fenerbahçeli olduğunu bilmeyen yok. Bu anlamda değerlendirecek olursak, seçimi Fenerbahçe kazanmıştır...
Beşiktaş’a gelince...
Üç Büyükler’in arasındaki yeri her bakımdan biraz geride ve ikili rekabet anlayışının az çok dışındadır... Ezeli rakiplerine göre biraz daha soğukkanlı ağırbaşlı ve mesafelidir... Tıpkı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gibi... Biliyorsunuz o da Beşiktaşlı!
Devletin zirvesinde de bir Beşiktaşlı, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer oturuyor... Beşiktaş’a yakışır bir kültürün de temsilcisidir Cumhurbaşkanımız.
Aslına bakarsanız, renk farklılığının o kadar önemi yok... Önemli olan tüm renklerin farklılığını ve güzelliğini kabul etmek. Ve her rengin güzelliğinin, ancak başka renklerin yanında farkedildiğini görebilmek...
Demokrasi ile sporun buluştuğu yer de burası galiba!..
Şükrü Saracoğlu Stadı’nda bu akşam oynanacak Fenerbahçe - Galatasaray derbisi, beni eski dönemlere götürdü...
Bugünkü kuşakların pek iyi tanımadığı, Cumhuriyetimizin iz bırakmış başbakanlarından biriydi Şükrü Saracoğlu... Onun başbakanlık yıllarındaki genel müdürlerden biri de sonradan Galatasaray başkanlığına seçilecek olan Ulvi Yenal’dı. Günün birinde memurları ellerinde imza bekleyen kararnamelerle kan ter içinde Ulvi Yenal’ın odasına gelirler:
- Efendim Sayın Başbakan’ı bulamıyoruz. Kalem - i mahsusa (özel kalem) bile nerede olduğunu bilmiyor. Bu kararnameler imzalanıp resmi gazeteye yetişmezse yarınki imza töreni yapılamaz. Yabancı konuklarımız bekliyor. Ne yapacağımızı şaşırdık.
Ulvi Yenal güler :
- Başbakan, Fenerbahçe kulübünün başkanıdır. Fenerbahçe milli küme maçı yapmak için Ankara’ya gelmedi mi ? Sanırım şimdi Gölbaşı’ndaki çayırlıkta idman yapıyorlar. Oraya gidin. Başbakan oradadır."
Giderler... Başbakan Saracoğlu, otomobilinden antrenman izlemektedir. Hiç sorgu - sual etmeden, idmana dönük dikkatini dağıtmadan imzalar kararnameyi...
İki başkan da nur içinde yatsın...
Bugünkü başkanlara gelince...
Kendilerini yoğun biçimde kulüplerinin başarısına adadıklarını biliyor, saygı duyuyorum. Ama her derbide rakip taraftarlara tribünleri kapatanlar da onlardır. Üç Büyükler’in kendi aralarındaki rekabeti ve dayanışması ile öteki kulüpleri dışlayan, sistemi hep kendi kafalarındaki şablonlara göre yozlaştıranlar yine onlardır.
Saracoğlu ve Yenal’la bugünküleri karşılaştırmak, dünkülere saygısızlık gibi geliyor bana...
Sıkılıyorum.
Nihat Kahveci ile Emre Belözoğlu’nun Real Sociedad ve Inter’deki başarıları kuşkusuz hepimize mutluluk veriyor.
Geçen hafta Alaves maçı dolayısıyla İspanya’daydım... Maç günü Sevgili Mehmet Çiftçi ve Güven Taner’le birlikte Vitoria’dan San Sebastian’a gittik. Real Sociedad’ın antrenman tesislerini gördük. Bizim ligimizde en az 12 takımın tesisleri, Sociedad’ınkinden daha iyi... Nihat’ı gördük. Hiç kasılmadan, hiç kaybetmediği o çocuksu masumiyetiyle karşıladı bizi... Fransız antrenörü, kasığındaki sakatlık yüzünden idmana çıkarmamış onu, "Sen bana hafta sonunda lazımsın, masaj yaptır, git" demiş... Nihat, işini ciddiye aldığını, çok çalıştığını ve Avrupa’da kariyerinin zirvesine çıkmak için kesin kararlı olduğunu anlattı bize... Hayır, evden seccade istemiyordu. Kebap seviyordu ama, kebap hasretiyle geri dönmeye de hiç niyeti yoktu... Hafta sonunda Villareal’e takımının tek golünü atarken gördük ki kariyerinin doruklarına tırmanmaya devam ediyor.
Emre Belözoğlu da öyle...
Biraz daha geniş çerçeveden bakacak olursak... Nihat’ın, Emre’nin, Tuncay ve Serhat’ın başarılı grafikleri Milli Takımımız için yepyeni bir geleceğin müjdeleridir. Eskilerin - ya da bugünkü kıdemlilerin - başarılarını takdirle anarken, yakın geleceğin starlarına da ümitle bakmalıyız. Bu çocuklar, ağabeylerinden daha kararlı, daha profesyoneller... İnanıyorum ki, Milli Takım’la birlikte hak ettikleri yere de gelecekler.