Beşiktaş’ın 15 yıllık hasretiydi bu... 15 yıl önce, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda, medyanın ve uluslararası futbol otoritelerinin "2000 yılının takımı" dolduruluşuna getirilerek, psikolojik bakımdan yıpratılan, konsantrasyonu bozulan Beşiktaş, o maçları 5 - 0 ve 2 - 0 kaybedip, tura veda etmişti. Hem de hiç hak etmediği halde... Aynı Dinamo Kiev karşısında bu defa buz gibi sahada, lav gibi kızgın, akkor halinde bir zaferin sahibi oldu.Dinamo Kiev’i bilinçli bir savunma - kontratak anlayışıyla, sıkı oyun disipliniyle, golsüz beraberlikle yenip, UEFA Kupası’nda ilk kez dördüncü tura çıktı.
Dinamo Kiev, Milan’ı andıran 3 - 4 - 3 dizilişiyle gole susamış hırs ve öfke dolu bir oyun sergilerken, Beşiktaş, savunmasında Ronaldo ve Zago, orta alanında Kaan Dobra, Tayfur, Yasin, Ahmet Yıldırım ve yine günün en büyüğü İbrahim ile inanılmaz bir disiplin ve direniş savaşı veriyordu. Bu direnişte Zago’nun sakin ve usta oyunu, Ronaldo’nun kale ağızından şimşek şutla gelen topu çeviren akıllı kafası, Cordoba’nın kurtarışları, Ahmet Yıldırım’ın kestiği topla arkadaşlarını rahatlatması ve İbrahim’in sonsuz deparları vardı. Bıkmadı, yorulmadı, yılmadı, durmadı İbrahim...
İleri uçta Nouma ve Sergen, hem ustalıkla rakip savunmanın oyun kurararak çıkışlarını önlüyor, hem de yaptıkları presle, şık ve akıllı top kullanmalarla kronometreyi çalıştırıyorlardı.
Burada Lucescu’nun garantili savunma anlayışıyla zaman zaman alay edip, eleştirinin ötesine geçen küçümseme sahiplerine hatırlatmalı ki, bu oyun bir tur rövanşıydı ve gollerini İstanbul’da atan Beşiktaş, önce topa sahip olmak, sonra rakibe top kullandırmamak ve sonra da kontralarla fırsat kollamak üzerine kurulu bu taktiği başarıyla uyguladı. İki maçlı bir tur mücadelesini böylesine olağanüstü olumsuz koşullarda kazanarak bitiriyorsa, Lucescu’yu kutlamak gerekir. Hayır, asla pasif bir oyun değildi bu... Cesaret ile aklın, taktik anlayış ile teknik uygulamanın, disiplin ile dayanışmanın doruğa çıktığı bir onur gösterisiydi.
Elbette, özellikle Ahmet Dursun’un girişinden sonra, yakaladığı gol fırsatları da vardı Beşiktaş’ın. O golleri atsa başarıyla uyguladığı taktiğin üstüne bir de gül koklayacaktı. Ama ne gam... Golsüz de olsa, kazanan Beşiktaş’tı.
UEFA’nın 2008 oylamasını kaybeden, Avrupa Birliği’nde sıkıntılı kararları bekleyen Türkiye, Denizlispor ve Beşiktaş ile gülüyordu. Futbol bir defa daha sıcak, temiz ve dost elleriyle Türkiye’yi okşuyordu.