TFF Başkanı Haluk Ulusoy, inanılmaz biçimde öfkeli şu günlerde... Milli Takım’ın İtalya beraberliğini bir türlü içine sindiremiyor... En çok kızdığı kişi de Şenol Güneş...
Telefonda yakın dostlarıya konuşurken şöyle dile getiriyor düşüncelerini :
"Kardeşim, futbolun en iyisini oynuyorum ben. Tüm İtalya’yı hayran bırakan golümü atıyorum... Öne geçiyorum... Gollerin dahası gelecek, ama olmuyor. Neden? Şenol hoca, kulübede kimi bulduysa maça sokuyor... Neredeyse yoldan geçeni bile oynatacak. Milli Takım’ın havası kaçıyor. Olmadık bir gol yiyoruz, hayallerimiz suya düşüyor... Şenol hoca, Trapattoni’yi kurtarıyor... Ya benim hayallerim ne olacak! Ben ilk kez İtalya’yı yenerken, elimden bırakıveriyorum. Böyle bir fırsat harcanır mı? Neyse daha fazlasını söylemek istemiyorum! "
Derin bir nefes alıp soruyor etrafındakilere:öSaat kaç çocuklar? Kaç dakika kaldı iftara?"
Ulusoy’un tatlı sert öfkesine katılmamak mümkün değil...
Ancak skor tabelasına değil, o maçın derin gerçeklerine bakarsak Şenol Güneş’in hepimizi neşelendirecek işler yaptığını da görebiliriz :
1) Güneş, Türk futbolunun en önemli sorunu olan, orta alan organizasyonu konusunda Okan, Tugay, Emre ve Yıldıray’la sürekli başarıyı yakalamıştır.
2) Güneş, Hakan Şükür gibi en büyük uluslararası golcümüzün yokluğuna rağmen Milli Takım’da skor devamlılığını sağlamıştır.
3) Türk Milli Takımı, Galatasaray’a endekslenmiş kadro geleneğinden hızla ayrılmaktadır. Nihat, Tuncay, Okan Koç gibi genç yıldızlarla 2004’te daha güçlü bir Milli Takım sahneye çıkacaktır.
4) Savunma sıkıntıları sürerken, Ümit Milli Takımı’ndaki PSV’li Suat’ı da alternatif kadroya katmak gerekmektedir.
5) Rüştü Reçber vazgeçilmez yerini - oynamadığı maçta bile - korumaktadır. Yeni kaleci arayışlarına yönelmekte de mutlak yarar vardır.
Öte yandan.. Ümit Milli Takımı Teknik Direktörü Raşit Çetiner, Türkiye’nin yarınını bugünden hazırlamaktadır. Başarısı her türlü takdirin üzerindedir!
Hellas - Türkiye Euro 2008 artık gerçekleşmeyen bir hayal sürecine girdi... Bunu, UEFA Başkanı Lennart Johansson’un İsviçre basınına verdiği demeçten öğreniyoruz. İsviçre gazetesine ister inanın, ister inanmayın... Gerçek değişmeyecek, Türkiye - Yunanistan, Avrupa Futbol Şampiyonası ortak ev sahipliği mücadelesini kaybedecek.
Johansson, etik bakımdan pek de doğru olmayan bir şey yapmış, 12 Aralık’taki oylama öncesinde kişisel görüşünü - ihsas-ı rey yoluyla - hem de rakip adaylardan birinin basınına açıklamış. Gerekçeleri basit... Fenerbahçe - Panathinaikos UEFA Kupası ikinci tur maçlarında yaşanan olaylar, Türkiye’nin de Yunanistan’ın da dosyasına kara bir leke olarak düşmüş... Aynı biçimde Galler - İskoçya’nın eskimiş stadları, Rusya’nın de tiyatro baskınıyla dehşet yaratan Çeçen eylemi dolayısıyla şanslarının olmadığını söylemiş Johansson...
Şenes Erzik, şimdi sarsılan dosyayı kurtarmaya çalışıyor. İyi niyetine ve çabasına saygı duyuyoruz ama, başaramayacak.
Türkiye ve Yunanistan, spor kültürlerinin hamlığı, olimpizme tümüyle ters düşen sportif alışkanlıkları ve bir türlü önlemedikleri, gemleyemedikleri fanatik azgınlıkları nedeniyle davayı kaybetmişlerdir. İdealist insanlar, kural tanımaz yığınlara yıllardır verilen tavizlerle maalesef hayalkırıklığına uğramışlardır.
UEFA’ya ev sahipliği yapan İsviçre de konjonktürden payını alıp avantaj sağlamıştır. Johansson’a hiç kızmayalım...
Kültürümüzdeki çirkinlikleri, pislikleri temizleyelim, kırık dökük ve aksak spor anlayışımızı onaralım!
Galatasaray, sorunlarına çözüm arayadursun, size yeni duyduğum bir Hakan Şükür öyküsü anlatmak istiyorum... Evet, yeni duydum ama, artık eskimeye başlamış bir öykü bu...
Duyduklarıma göre, Hakan Şükür, Kore dönüşü tatile gidip bir yandan da tedavisini sürdürürken, eski yöneticilerden Yurdaşen Karahasan, Baba Sermet Şükür’ü aramış: "Dün gece başkanımız Özhan Canaydın’la konuştuk. Artık oğlumuzun yuvaya dönmesi gerekiyor. Parma’dan bonservisini alsın, bu iş tamamdır !"
Hakan Şükür tatilini kesmiş, Parma’ya gidip yöneticilerle masaya oturmuş. Kulüpten alacağı 700 bin dolar civarındaki parayı silmiş... Bu yıl için ödenmesi gereken 2 milyon 200 bin dolardan da vazgeçmiş... Bonservisini alıp İstanbul’a gelmiş... Bu arada Florya’da bir yandan sakatlığının tedavisini sürdürürken, bir yandan da Fatih Terim’le koridorlarda karşılaşıp selamlaşmış... Ayak üstü hal hatır sormaların dışında hiçbir şey konuşmamışlar. Hakan Şükür bir yanlış yapmamak için yuvaya dönüşünü hiç gündeme getirmemiş...
Hakan Şükür, babası, ailesi bekleyedursunlar, Malatya deplasmanına çıkarken, transferin bitmesine iki saat kala Fatih Terim, Karahasan - Canaydın ikilisinin oluşturduğu bu transferi veto etmiş... Arada Schalke’den Fulham’a, Blackburn Rovers’tan Fenerbahçe’ye uzanan tüm transfer girişimlerine hayır derken, Terim’in darbesiyle boşlukta kalakalmış Hakan Şükür.
Serkan’ı Samsunspor’a geri gönderen, Batista’yı Brezilyalar’dan bulup Florya’ya taşıyan, Ümit Karan’ı ignore eden - yok sayan - Fatih Terim, Hakan’a neden sırtını döndü böyle?
Galiba sorunun yanıtı National Geographic Chanel’daki, Afrika belgesellerinde saklı...
Erkek aslan, yeni bir aile kurarken, eskinin tüm izlerini silmek ister... Yavruları parçalar, öldürür! Aslan kuyruğuyla oynamaz ama, (bazı) yavrularını da yok etmekten asla geri duramaz!