Arşiv karıştırmayı giderek öğreniyorum. Geçen sene Ertuğrul Özkök, Serdar Turgut’un yeni bir kavram ürettiğini yazmış, o da bu iltifatı benimsemişti. Özkök’ün yazısını buldum:
"Bana göre, önümüzdeki seçimde popülist politika izleyecek siyasî partilerin üzerine atılması gereken bir kavram üretti: Öteki Türkiye..." (Hürriyet, 15 temmuz 2000).
Turgut’un kavram üretmesi de, kendi ifadesiyle şöyle oldu: "Türkiye’de nüfusun azınlığı... benim Öteki Türkiye dediğim ve rakamlarla ifade edilmesi gerekirse, yaklaşık 56 milyon kişiden oluşan ve fakirlikle mücadele etmekte olan Türkiye’yi yok sayarak yaşıyor" (Hürriyet, 27 haziran 2000).
Turgut’un, Öteki Türkiye adını verdiği, eski yazılarından oluşan kitabı da, aynı yılın kasım ayında yayımlandı (Parantez Yayınları).
Michael Harrington adlı Amerikalı yazarın 1962 yılında yayımladığı, "Öteki Amerika, ABD’de Yoksulluk" adlı kitabın 1981’e kadar on bir baskısının yapıldığını, söz arasında, ODTÜ Öğretim Üyesi arkadaşım Sema Onurlu’dan öğrendim.
Harrington kitabında, vasıfsız işçileri, göçmen ırgatları, yaşlıları, azınlık mensuplarını... "Öteki Amerika" tanımı içinde ele alıyormuş.
Sema Hanım tanımın Türkçe’de sosyolojik anlamına bakılmaksızın, rastgele kullanılmasından şikâyetçi.
– Yoksa Serdar Turgut, Türkiye’-nin, kaynaklara kadar inilerek yapılacak bilimsel açıklamalara henüz hazır olmadığı düşüncesinde midir, diye soruyor.
Lafı fazla uzatmayı sevmediğini söyledim. Sonra Harrington’ın kitabını okumamış ve "Öteki Türkiye" tanımını yeniden icat etmiş olması ihtimalini de gözden uzak tutmamak lazım.
Bilmem anlatabildim mi?
"Evrim & Devrim, bir ömür boyu sürecek beraberliklerinin başlangıcında sizleri de aralarında görmekten mutluluk duyarlar".
Düğün davetiyesine böyle yazmışlar. Genç çifte mutluluk diliyorum. Farkında değiller belki, ama evlenerek tarihî bir kavgaya son veriyor, bir büyük buluşmaya, sembolik bir barışa da imza atmış oluyorlar. Eee kolay mı, Devrimci İşçi Sendikalarının eski Başkanı Rıdvan Budak’ın oğlu Devrim, Evrim’le evleniyor.
Evrim mi, devrim mi? Buyur bakalım!
Diyarbakır 7. Kolordu Askerî Cezaevi’nde yatan hükümlü ve tutuklu yakınlarının, yetkililerden bir isteği var. Demek ki "Berrin Abla"larını aracı koymaya karar vermişler, dört beş hanım aradı...
Ziyaret günlerinde, kapıda kadın polis görevlendirilmediği için, kadın ziyaretçiler yakınlarını görememekten şikâyetçi. Üstlerini arayacak kadın memur olmadığından, içeri alınmıyor, kapıdan boynu bükük dönüyorlarmış,
Diyarbakır Emniyet’i aradık. Her cuma nizamiyeye bir hanım memurun gönderildiğini söylediler. Jandarma’ya ulaşamadık. Belli ki, Diyarbakır’da da, jandarma ile polis arasında bir "koordinasyon sorunu" var ve vatandaş arada kalıyor... Lütfen beyler!..
Show TV’de Dokunsana diye bir yarışma yapılıyormuş. Ortaya bir otomobil koymuşlar, genç genç insanlar, otomobile bir elleriyle dokunarak öyle dikiliyorlar. Kanal da bunu yayımlıyor. Prensip: en son kim kalırsa, araba onun. İngiliz yarışmacılar daha ilk günden dökülmüş de, bizimkiler çok dayanıklı çıkmışmış. Şaşacak ne var bunda! Biz dokunmaya ve dokunulmaya çok alışkınız.
Elini üzerimizden kırk yıldır çekmeyen, "En sona kim kalacak" diye bir gözü kapanana kadar bize "dokunan" parti başkanları... "Dokunulmazlık kalksın" lafının çok dokunduğu milletvekilleri... Dişli rakiplere dokunmayı gözü yemeyen enkırmenler... Bunlar artık millete çok dokunuyor, bilesiniz!