MATTHEW MCCONAUGHEY KENDiNi AŞMIŞ

15 Şubat 2014

Bu hafta ‘!f istanbul’ ile geçiyor. Açılış filmi ‘Dallas Buyers Club’dı. Gerçek bir hikaye. Konu Ron Woodroof adlı bir AIDS hastasının kendi bulduğu tedavi yöntemiyle 1985-1992 yıllarındaki mücadelesi.
“Çok depresiftir şimdi izleyemem” diyenler oldu. Oysa film tam tersine hiç de depresif değildi. Başroldeki Matthew McConaughey kariyerinde zirve yapıyor bu filmle. Romantik komedilerde hep aynı rollerde görmeye alışık olduğumuz McConaughey bu film için iğne ipliğe dönmüş, tam 23 kilo vermiş. Peki ama rolün hakkını vermiş mi? Evet, hem de fazlasıyla.
Daha önce Ron Woodroof rolünde Woody Harrelson ve Brad Pitt’in oynaması gündemdeymiş, ama finansal nedenlerden gerçekleşmemiş. Woodroof ailesi bu durumdan memnun, Matthew McConaughey’nin Ron Woodroof’a daha çok benzediğini düşünüyorlar. Film Oscarlarda en iyi filmden en iyi senaryoya birçok dalda aday. McConaughey ise en iyi erkek oyuncu ödülüne aday. Bir an önce izlemekte fayda var.

Üst üste ‘Nymphomaniac’
‘!f istanbul’ biletleri satışa çıkar çıkmaz ilk önce bir filmin biletleri tükendi. Hangi film mi? Lars Von Trier’in ‘Nymphomaniac’ı. Adından da anlaşıldığı gibi seks bağımlısı bir kadının hikayesi. Başrolde Charlotte

Yazının Devamı

ANTEP HAVAALANI’NDAKi UZUN KUYRUĞUN SIRRI

12 Şubat 2014

El çantasıyla gittiğim Antep’ten ben de nasibimi alıp elimde paketler ve büyük ihtimal üstümde birkaç kilo fazlayla dönüyorum. Peki ama nedir bu gözümüzü döndüren, paket paket taşımamıza neden olan?

Zekeriya Usta: Antep’te güne katmerle başlıyorsunuz. Zekeriya Usta’nın yeri salaş bir kahve. Burada katmer tadıp da “Bir tane daha lütfen” demeyen kimseye rastlamadım.
Vedat Milor, Zekeriya Usta’nın katmeri için ‘İncecik açılmış, kaymaklı-fıstıklı katmer hem hafif hem doyurucu, hem de baştan çıkarıcı bir lezzet” demişti. Baştan çıkarıcı olduğu kesin, ama doğrusu hafif olduğunu söyleyemeyeceğim. Katmere doymak istiyorsanız erken gitmelisiniz. Antepliler kahvaltıda yiyor katmeri ve 11.00’den sonra giderseniz kalmıyor.

İmam Çağdaş: İmam Çağdaş’ın şanını artık ülkede duymayan, bilmeyen yok. İşte o yüzden biz de bu dev kebapçıya atıyoruz kendimizi. Lahmacundan patlıcanlı ve fıstıklı kebaplara her şeyin tadına bakıyoruz, hiçbir şeyden eksik kalmayalım diye. Tahir Özyurtseven sayesinde Burhan Çağdaş’la da tanışıyoruz. “Ben de Çağdaş” diyorum gülerek. Sandalyelerde bile Çağdaş yazıyor burada. Hiç yabancılık çekmiyorum tabii. Fıstıklı baklavaları yüklenip kendimizi eski

Yazının Devamı

GÖBEKLiTEPE’DE CiLALI TAŞ DEVRi’NE IŞINLANDIK

11 Şubat 2014

Dünyanın en eski tapınağı Göbeklitepe. Yabancı dergiler kapak yapıyor, BBC belgeselini çekiyor.
Kazı hâlâ devam ediyor. Kimler var başında? Almanlar. Arkeolog Doç. Dr. Klaus Schmidt’in başkanlığında.
Derken Göbeklitepe’nin tanıtımını Ece Vahapoğlu üstlendi. İtiraf etmeliyim, ilk tepkim “12 bin yıllık tarih Ece Vahapoğlu’na mı kaldı?” oldu.
Bir arkeoloğumuz yok muydu dünyanın bu kadar merakla ve heyecanla beklediği Göbeklitepe’yi sahiplenecek? Göbeklitepe’nin Mısır piramitlerinden bile daha eski ve önemli olduğunu anlayacak ve ilgilenecek Turizm ve Kültür Bakanı ya da yetkilisi de mi yoktu?
Hayır, yoktu işte.
Sonuçta kimse ilgilenmediği için koskoca Göbeklitepe, Ece Vahapoğlu’na kaldı.
Dünyanın neresinde olursa olsun böyle bir hazine keşfedildiğinde, böyle bir sahipsizlik olmaz.

Yazının Devamı

BRAVO DÇSO!

10 Şubat 2014

Neye niyet, neye kısmet. Cuma gecesi Şanlıurfa Belediyesi Nikah ve Konferans Salonu’nda yerimizi aldık, konser bir an önce başlasa da bitse diyoruz. Göbeklitepe’yi görmek için İstanbul’dan kalktık geldik, kendimizi bir anda Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın (DÇSO) konserinde bulduk. Daha önceki programda Göbeklitepe’den sonra Antep’e geçip Fazıl Say’ın ‘Anadolu Şarkıları’nı dinlemek vardı; olmadı, gidemedik. Şimdi ise bir çocuk konseri izleyeceğiz.
Derken orkestra sahneye çıkıyor. Bir kere çocuk orkestrası deyince okul müsameresi tadında bir şey bekliyoruz.
Orkestra üyelerine çocuk yerine genç demek daha doğru. Çünkü yaşları 11-17 arasında değişiyor. İster çocuk deyin, ister genç, sahneye çıkıp da enstrümanlarıyla kavuştukları anda hepsi devleşiyor.
Önce kendime kızıyorum, çocuk orkestrası deyip hak ettikleri değeri vermediğim için. Sonra etrafa bakıyorum, çoluk çocuk aileler toplanıp gelmiş. Hatta konser sırasında küçük çocuk izleyiciler koşturarak oyun oynuyor. Arada sesleri, çığlıkları duyuluyor. Ama orkestra benim diyen
müzisyenlerden daha profesyonel, hiç
istifini bozmadan devam ediyor. Tek
kelimeyle müthiş. Tüyleriniz diken diken oluyor.

Yazının Devamı

Yeme-içmede pazar matinesi

9 Şubat 2014

Münferit’in kardeş mekanı Gaspar’da yeni pazar eğlencesinden İzzet Çapa’nınTrump Cadde’deki Limonata’sına ve Soho House’da açacağı Konsolos’a gidiyoruz

Artık pazar günleri Boğaz trafiğini göze alıp uzun kahvaltılar etmek yok. Bir pazar klasiği olan öğle ve akşam yemeklerini balıkçıda ya da kebapçıda birleştirmek de yok. Şimdi pazar günleri için başka bir alternatifimiz var: Karaköy’deki Gaspar’da öğleden sonra başlayan ve akşama uzanan brunch’lar.

Dönüşü iddialı oldu
Geçen pazar Gaspar’daydık. Evet, Gaspar geri döndü. Münferit’in sahibi Ferit Sarper’in ikinci mekanı geçen yıl nisan ayında açılmış, sonra yazı kapalı geçirmişti. Gidişi ne kadar sessiz olduysa dönüşü de o kadar iddialı oldu. Menü baştan aşağı elden geçirildi. Aslında ilk menü de güzeldi, büyük değişikliklere
gerek yoktu. Ama Ferit Sarper, Münferit’te olduğu gibi burada da bir orkestra şefi gibi restoranı yönetiyor. Hem mutfakta harikalar yaratıyor hem de kendi sevdiği müzikleri çalıyor. Geçen pazar
DJ setinin başına Münferit’ten de tanıdığımız simalar geçti. Saat 16.00 civarı gittik, 20.00’ye kadar yedik, içtik, eğlendik.

Yazının Devamı

YENi BiR ZiNCiR DOĞUYOR

8 Şubat 2014

Plaza çalışanlarının en büyük derdi sağlıklı beslenme. Şubat itibarıyla yaz hazırlıkları başlamış durumda. Dışarıda yenilen fast food’la vedalaşmanın, sağlıklı alternatifler aramanın şimdi tam zamanı! İşte bu arayışların sonunda en yeni keşfim: Zouk Balık. Peki ama nerede? Trump Cadde’de.
Zouk, Ermenice balık demek. Diğer AVM balıkçılarından çok farklı bir konsepti var. Sadece fileto balık yapıyorlar. Ayrıca balık ekmek ve balık çorbası da spesiyallerinden.
Burada topik gibi Ermeni mezeleri de, zeytinyağlılar da var. Ayva ve arpacık soğanlı kerevizden; fırında feta peynirine, birçok yemek göze çarpıyor. Salatalar da öne çıkıyor; yaban mersinli roka salatasından kinoa salatasına, Zouk salatadan rezene ve yeşil elma salatasına farklı seçenekler var.
Final ise kaymak dondurmalı hurma soteyle yapılıyor. “Ne hurma, ne kaymaklı dondurma severim” diyenler bile deneyince ne kadar yanıldıklarını anlıyor.
Trump Cadde’de olduğu gibi Zouk Balık’ta da Gökhan Avcıoğlu ve GADArchitecture imzası var.
Mavi ağırlıklı dekorla kendinizi AVM’de değil de, bir Yunan adasında gibi hissediyorsunuz. Zouk’un balığını ise Latif Demirci çizmiş.
İleride Zouk’un bir zincir olması

Yazının Devamı

BAKÜ HAVALiMANI’NDA TÜRK iMZASI

5 Şubat 2014

Zaha Hadid’in Bakü’de yaptıklarını heyecan ve daha çok kıskançlıkla izledik. Neyse ki bu mimari ofiste bir Türk çalışıyor diye övündük.

Şimdi Bakü’de Haydar Aliyev Havalimanı’nın yeni terminalini de aynı kıskançlıkla izliyoruz You Tube’dan. Üstelik bu sefer havalimanı terminali Autoban Mimarlık imzası taşıyor.
Biz onları önce The House Cafe’lerle, sonra MüzedeChanga’dan Münferit’e birçok mekanla tanıdık. Mobilya tasarımlarına da aşina olduk kısa sürede. Daha sonra Atatürk Havalimanı’nın tıklım tıklım dolan ve dünyada eşi benzeri pek olmayan
CIP Lounge’unu tasarladılar.
Bundan tam 3 yıl önce CIP Lounge ilk açıldığında Autoban Mimarlık’ın ortaklarından Sefer Çağlar’la Lounge’da karşılaşmıştım. “Ne kadar güzel olmuş” dediğimde Sefer “Eksikler var tabii” demişti.
Klasik; mimar, mimarı beğenmiyor diye düşünmüştüm.

Yazının Devamı

TÜRKiYE’NiNTANITIM YÜZÜ

4 Şubat 2014

Türkiye’nin yeni tanıtım yüzü Julianne Moore. Meclis’te Julianne Moore’a itiraz edenler çıktı. Dün İzzet Çapa “Julianne Moore yerine, Woody Allen’a bir film çektirilseydi” dedi. Woody Allen’ın 7 yaşındayken taciz ettiği iddia edilen kızıyla ilişkisini sinema kariyerinden bağımsız tutarak tabii.
Julianne Moore’lu tanıtım filmine imza atan Emrah Yücel’in aslında tam da böyle bir film projesi vardı. Hatta Woody Allen ile konuşmuş ve anlaşmıştı. Ama bu proje sonradan iptal edilmek zorunda kaldı. Peki ama neden?



ÇOKTAN ‘SöR’ OLMUŞTUM
Aylar önce Los Angeles’taki ofisinde yaptığım röportajda Emrah Yücel, bu konuya şöyle açıklık getirmişti:
“Modern İstanbul’u göstermekle ilgili stratejimiz yok. Olduğu zaman Woody Allen gelir İstanbul’da aşk filmi çeker. Ben bile konuştum Woody Allen’la. Bize para vereceksin, reklam filmi çekilecek gibi yaklaşıyorlar. Kültürel algı üzerine kurulu bir sistem yok. Neden Reina ve AVM’lerde film çekilsin, Kapalıçarşı çatılarında motosikletle gitme şansı varken?”

Yazının Devamı