Amsterdam’ın modern sanat müzesi Stedelijk’teyim. Marcel Wanders sergisini gezmiş, çıkışta müzenin hediyelik eşya dükkanına uğramışım. Hediyelik eşya dükkanının kitapçıdan farkı yok. Sanat, tasarım ve mimariyle ilgili sonsuz kitap var.
Aralarında Jimmy Choo’nun kurucusu Tamara Mellon’ın kitabı ‘In my shoes’a takılıyorum. Kendi kurduğu şirketten kovuluşunun gerçek hikayesi ilginç geliyor. Tamara Mellon, şimdi hatalarından ders aldığını ve kendi adını taşıyan markasıyla moda dünyasına geri döneceğini anlatıyor uzun uzun.
Derken mimarlık kitaplarına takılıyor gözüm. Raflarda birdenbire karşıma bir tanıdık çıkıyor. ‘Autoban’ yazıyor dev bir kitabın üstünde. “Bizim Autoban mı acaba?” diyorum kendi kendime. “Olamaz, böyle bir kitapları olsa haberimiz olurdu” diyorum. “Ama logo aynı, Seyhan Özdemir ve Sefer Çağlar’ın Autoban’ı bu” derken kitabı raftan alıp incelemeye başlıyorum.
Gerçekten de Autoban Mimarlık’ın kitabı bu. Gestalten yayınevinden yeni çıkmış. Alıp almamak arasında gidip geliyorum. “İstanbul’dan alırım nasılsa” diyorum.
Dükkandan çıkıyorum, daha müzeden çıkmadan telefonum çalıyor. Arayan Seyhan Özdemir. Autoban’ın kurucularından. Telepati bu olmalı. Kitabı
Dünyada Philippe Starck’tan sonra en çok tanınan tasarımcı Marcel Wanders.25 yıllık kariyerini Amsterdam’da “Pinned up at the Stedelijk” adlı sergiyle paylaşıyor
Wanders’ın “Quasar head” adlı heykeli 15 Haziran’dan sonra İstanbul’a gelecek.
New York Times onu yukarıdaki başlıkla anlatıyor, “Sürekli fikirler üretiyor ve her zaman enerjisi var” diye de ekliyor. Dünyada Philippe Starck’tan sonra en çok tanınan tasarımcı Marcel Wanders. Tutkala bulanmış halattan yaptığı düğüm sandalyesi bugün New York’taki MoMa gibi modern sanat müzelerinde sergileniyor. Üflediğinizde kendi kendine sönen mum şeklindeki elektrikli lamba da onun tasarımlarından. Moooi adlı bir de markası var.
Ayrıca iç mimaride de dikkat çekiyor. Hatta Amsterdam’daki Andaz otel de onun imzasını taşıyor. Eski bir kütüphane binasını alıp otele çevirmişler. Marcel sadece otelin mimarı değil, aynı zamanda ortaklarından da. Marcel Wanders 25 yıllık çalışmasını bir retrospektif sergisiyle takipçileriyle paylaşıyor.
1 Şubat’ta açılan “Pinned up at the Stedelijk” adlı sergi Amsterdam’ın tek modern sanat müzesinde 15 Haziran’a kadar devam edecek.
‘Çok merkezi, manzaralı, Akmerkez’e 5 dakika uzaklıkta, yepyeni...’
Bu sıfatları okuyunca satılık ya da kiralık bir ev ilanından bahsettiğimi sanabilirsiniz. “Fiyatlar 18 bin TL’den başlıyor” deyince metrekare fiyatından söz ettiğimiz, lüks bir gayrimenkul projesi de sanabilirsiniz. Ama fena halde yanılıyorsunuz!
Artık bu özellikler sadece
hayattayken değil, sonrasında da aranıyor.
Dün sabah ‘Ulus’ta sosyete mezarlığı’ haberiyle sarsıldım. “Evet, artık hiçbir haber bizi
şaşırtamaz” dediğimiz noktada
bir yenisi daha çıkıveriyor
Öğrencilik yıllarına geri dönebilseydik değiştirmek isteyeceğimiz birçok şey olurdu herhalde. Madem geri dönüş yok, o zaman önümüze bakalım. Hâlâ çok geç değil, kaç yaşında olursanız olun daha ilk dersten başlayabileceğiniz ve hayatınızı güzelleştirebilecek dersler var.
Bunlardan biri; Yapım Laboratuvarı. Nuri Bilge Ceylan filmlerinin de yapımcısı olan Zeynep Özbatur Atakan’dan Temel Yapımcılık Atölyesi, Çiçek Kahraman’dan Post Prodüksiyon Yapımcılığı ve Ebru Ceylan’dan Senaryo Yazarlığı Atölyesi ve Yekta Kopan’dan Okumak Yazmak Atölyesi’ne katılmak hâlâ mümkün.
Dersler 5 Şubat’ta başlıyor.
HAYAT BİLGİSİ OKULU
Yapım Laboratuvarı kadar heyecan verici bir de yeni okul var artık. Adı; Hayat Bilgisi.
Asmalımescit’te yeni bilgilerle, yeni hayatlar kurmak isteyenler için tasarlanmış. Okula benzemeyen bir okul. Ders başlıklarına bakalım; Bülent Erkmen’den ‘Tasarım’, Nuri Çolakoğlu’ndan ‘Demek TV kanalı kurmak istiyorsunuz?’, Can Sertoğlu’ndan ‘Müzik Endüstrisi ve Müzik Menajerliği’, Özalp Birol’dan ‘Sanat Yönetimi’, Kurtcebe Turgul’dan ‘Reklamda Yaratıcılık Çok mu Lazım?’...
Bazı dersler 8 haftalık programlar halinde, ücretli,ama okulda ücretsiz katılabileceğiniz dikkat
Bağımsız film festivali !f İstanbul 13 Şubat’ta başlıyor. 13-23 Şubat tarihlerinde Beyoğlu Cinemaximum Fitaş, İstinye Park Cinemaximum, Cinemaximum Budak sinemalarında. 27 Şubat-2 Mart tarihlerinde ise Ankara (Cinemaximum Armada) ve İzmir’de (Cinemaximum Konak Pier).
Daha önümüzde iki hafta var diye sakın rehavete kapılmayın. Söz konusu !f İstanbul olunca sona kalan dona kalıyor. Malum biletler 3 gün sonra satışa çıkıyor ve çıkar çıkmaz da tükeniyor. Şimdi kendinize bir iyilik yapın, listeyi okuyup kendi listenizi hazırlayın ve seans saatini bekleyin.
MUTLAKA İZLEMELİ
* Lars Von Trier hayranlarına: Usta yönetmenin son filmi ‘Nymphomaniac/İtiraf’ her ülkede çok ses getirdi.
Adı yanıltmasın, seks sahneleri çok konuşulsa da, bu erotik bir film değil. Film, iki bölümden oluşuyor. Başrolde bir seks bağımlısı olarak izleyeceğimiz Charlotte Gainsbourg var.
* Moda dünyasını en çok ilgilendiren: Fransız Vogue dergisinin eski editörü Carine Roitfeld’in hayatını anlatan ‘Mademoiselle C/Matmazel C’de; Karl Lagerfeld, Tom Ford, Donatella Versace’yi de izleyeceğiz.
* İlham kaynağı Edward Hopper: Alfred Hitchcock’tan David Lynch’e
1981’de ilk sergilendiğinde büyük ses getirdi. Yıllarca bir fenomendi Cats. Londra, New York seyahatlerinde ‘mutlaka yapılacaklar’ listesindeydi. Yurda dönüşte ballandıra ballandıra anlatılacak bir şeydi.
Aradan tam 33 yıl geçti. Bu sürede Cats’i 26 ülkede, 300 şehirde tam 50 milyon kişi izledi. Sonunda Cats Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi sayesinde Türkiye’ye geldi.
33 yıl uzun bir süre. Bırakın bir müzikali, hiç kimsenin ya da hiçbir şeyin bu kadar yıl zirvede kalması beklenemez. Yine de Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde Cats’i izlerken sahneden gözlerini ayıramayan izleyicileri de gördüm. Tabii hemen yanlarında akıllı telefonlarına kilitlenmiş sahnedeki müthiş dansı kaçıranları da gördüm.
Konsantrasyon kaybı
İtiraf etmeliyim, ben de sahnedeki gösteriye konsantre olamayanlardandım. Son zamanlarda daha da artan gündem delisi olmamızdan mı, artık bu çağda kolay kolay hiçbir şeye konsantre olamamamızdan mı, yoksa Cats artık günümüze uygun olmadığı, biraz eskide kaldığı için mi emin değilim.
Malum, çağın en büyük hastalığı konsantrasyon kaybı. Hepimizde aynı rahatsızlıklar var. Bazılarımız bu durumdan
Sakıp Sabancı Müzesi hat koleksiyonu Bahreyn Ulusal Müzesi’nde sergilenmeye başladı. Açılışa SSM Müdürü Nazan Ölçer ve Bahreyn Kültür ve Enformasyon Bakanı Shaikha Mai bint Mohammed Al Khalifa ile birlikte katıldık. İşte sergiden ve geziden notlar...
Sergi Sakıp Sabancı Müzesi Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu’ndan derlenen eserlerden oluşuyor.
Sosyal hayatın AVM’lerde geçtiği bir şehirde, lüks bir alışveriş merkezinde, Louis Vuitton ve Dior’a nazır Bice adlı şık bir İtalyan restoranındayız. Pekala İstanbul’da da olabiliriz. Derken bir piyanist şantör şarkı söylemeye başlıyor, “Ya habibi”yi duyunca nerede olduğumuzun farkına varıyoruz. Bahreyn’deyiz.
Bahreyn bir ada, Bahreyn Krallığı’nın üç büyük adasından biri. Başkent
Manama da burada... Hayatınızda ilk defa gittiğiniz bir ülkeyi 24 saatte ne kadar tanıyabilirsiniz? Bahreyn’i 24 saatte tanımak mümkün. Tabii bunun için hızlı
bir programımız var. Diğer Körfez ülkelerinden çok büyük bir farkı yok ilk bakışta, şehir planlama konusunda bizim kadar zayıflar. Şehir Dubai kadar yapay değil, yine de AVM’lerle sokaklar arasında bir uçurum var.
Tam 11 yıl önce Teşvikiye’de Atiye Sokak’ta bir apartman kapısından içeri girdik, giriş o giriş. Salonda büyük bir masa, tanıdık tanımadık herkes ilk defa o masada bir arada oturmaya, birbiriyle tanışmaya başladı.
O masada filizlenen dostluklar da, aşklar da var. Aralarında
hâlâ devam edenler de.
O zaman The House Cafe’nin eşi benzeri ya da şimdiki gibi taklitleri de yoktu.
Başarısının sırrı, verdiği histe yatıyordu. Garip bir şekilde kendinizi rahat hissediyordunuz, çünkü burada kimseye özel ilgi gösterilmiyordu.
Herkes eşitti, müşteri çalışanlardan daha değerli değildi. Herkes aynı
tahta sandalyelere oturuyordu. Yemekler de çok iyiydi, midemizi olduğu kadar gözümüzü de doyuruyordu.