"Tanrı, aranızdan önder olarak yarattıklarının mayasına altın katmıştır. O yüzden bunlar baş tacı olurlar."Nasıl genç tayları gürültü patırtı içinden geçirerek ürkek olup olmadıklarına bakarlarsa, biz de onları korkunç durumlarla karşılaştırmalı ya da tersine insanı sürükleyen zevkler içine salmalı, altını ateşle sınar gibi sınamalıyız. Bu denemelerden başarıyla çıkanı önderliğe getirmeli, ömür boyu şanlı kılmalıyız. Öldükleri zaman da onlara anıtlar dikip en büyük armağanları sunmalıyız".***Tanım, Bülent Ecevit'e tıpatıp uyuyor.O da, genç tayların ananevi testinden geçti, savaşların harında sınandı. Dünyevi zevklere sırt çevirip mücadelesine asılmasından, mayasına altın katıldığı anlaşılınca halkının baş tacı oldu.Şimdi o halk, kahramanına anıt dikmeye hazırlanıyor.***"Kahramanlar yüzyılı"ndan artakalan son birkaç mirastan biri "Karaoğlan..."20. yüzyıl, bağımsızlık savaşlarında, iç çatışmalarda, direnişlerde bayraklaşan bir dizi efsane yarattı.Atatürk'le, Lenin'le, Gandi'yle, Mao'yla, Nasır'la yeni bir şekil aldı dünya... Yüzyıl bittiğinde son kahramanlar, geride kan pahasına savunulmuş topraklar, hür yetişmiş kuşaklar, zaferler ve acılar bırakarak çekildi sahneden...21. yüzyılın
Yağmur kısa zamanda sele dönüşüp evleri, insanları, hayvanları önüne kattı, kayalar yolları kesti, felaketzedeler umutla kendilerine el uzatılmasını beklediler.Muharrem Sarıkaya, dün Uludere'de bulunan İzmir Milletvekili Enver Öktem'le yaptığı görüşmeyi naklediyordu:"Kaymakamın yanındayız. Burada belediyeler çökmüş, sivil örgütler kaybolmuş" diyordu Öktem, "...çevrede askerden başka yardıma koşan yok. Herkes kendilerini felaketten kurtaran bir tuğgeneralden efsane gibi söz ediyor. Adını bilmiyorum ama çok can kurtarmış."***O komutanın adı Tuğgeneral Azmi Utkan Cinek...Hakkâri Dağ Komando Tugay Komutanı...Bu ismi anımsayacaksınız:Daha bir ay önce Hakkâri'de bir "eylem" düzenlemiş ve 500 askerin eline poşet verip sivil giysiler içinde Hakkâri sokaklarında çöp toplatmıştı. Megafonla çağrılan bazı yurttaşlarla asker eşlerinin de katıldığı etkinlik basına "Benzeri görülmedik eylem" diye yansımıştı.Eylemde taşınan "Belediye bölücülük yapma, işini yap" pankartı nedeniyle Hakkâri Belediye Başkan vekili İsmail Akboğa, Tuğg. Cinek hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.Geçen haftaki 29 Ekim törenlerinde herkesin elini sıkan Tuğg. Cinek'in Akboğa'yla tokalaşmaması da haber oldu.***Tuğg. Cinek,
Nereye gitsem, hangi yöne dönsem, morarmış bedeniyle yürümekte zorlanan o 17 aylık bebeğin hali geliyor gözümün önüne... Hastane odasında "Anne" diye ağlayışını işitiyorum.36 yaşındaki annesinin gözetiminde başına çöreklenmiş 40-41-69 yaşında 3 adamın ona musallat oluşunu düşünüyorum.Sonra kendimi bir çocuk pornosu filminin setinde yakalamışçasına silmeye çalışıyorum bu görüntüyü hafızamdan...Utanıyorum.* * *Biliyorum öfkelisiniz.Bu vahşeti almıyor beyniniz...Daha ne olduğu kesinleşmeden yolladığınız mesajlarınız beddua dolu:Sapıkların yargılanmadan asılmasını, ibreti âlem için ortaya bırakılmasını istiyorsunuz.Onlar yaptıklarının cezasını çekse, acılar içinde darağacına gitse bir nebze rahatlayacak, "Belalarını buldular" diye teskin olacaksınız.Ben olamıyorum."Asalım" diye ilenen koroya katılamıyorum. Savcılık kapısında suratlarını gizleyen bu adamlara bakarken hiddetten, nefretten çok derin bir yenilmişlik duygusu sızlıyor içimde...Sanki insanlık yolunda bir meydan savaşını yitirmişiz, vicdan kalesini tek mızrak atmadan teslim etmişiz gibi bir mağlubiyet hissi bu...Bir ricat haletiruhiyesi...* * *"Canavarlar" diye kükremek, sizi saplandığımız balçıktan kurtarıyor, vicdanınızı
Suçluyum.***Destan, Fırat Nehri kıyısında yazılmış.Gılgameş, Sümer ülkesinin bilge kralıymış. Güçlü, yakışıklı, ama yalnızmış. Gücüne, gönlüne göre bir arkadaşı olmadığından halkını rahatsız ediyormuş.Halk, ona gücüne denk bir dost vermesi için tanrılara yakarmış.Gök Tanrısı, bu yakarışı duymuş. Fırat kıyısından aldığı bir avuç topraktan Gılgameş'in gücüne denk birini yaratıp kırlara salıvermiş.***Bir gün avcı, ormanda vücudu gibi suratı da kıllarla kaplı, insanla hayvan arası bir yaratık görmüş.Tuzakları söküp atacak kadar güçlüymüş. Hayvanlarla arkadaşlık ediyormuş. Avcı koşup durumu babasına haber vermiş. Bu yaratığın Kral'a arkadaş olabileceğini düşünmüşler. Yalnız onu eğitmek, insanlaştırmak gerekiyormuş. "Bunu ancak Tanrıça İnanna'nın tapınağındaki rahibelerden biri yapabilir" demiş baba...***Avcı hemen tapınağa gitmiş. Gördüklerini şöyle anlatmış:"Tapınağın içi, gidip gelen rahip, rahibeler ve tanrılara kurban getiren, dua eden insanlarla cıvıl cıvıldı. Günah çıkaran rahiplerin kırmızı giysileriyle, erkeklere cinsel yaşamı öğreten rahibelerin başörtüleri göze çarpıyordu. Tanrılara sunulacak bira, şarap, süt, yağ gibi sıvılar, et, peynir, ekmek gibi yiyecekler tapınağın
Biri Batılılaşma konusunda...Diğeri din konusunda...İlki, Atatürk'ün hedef olarak Avrupa'yı göstermediği iddiasına dayanıyor.İkincisi, -dünkü Vakit gazetesinde bir örneğini gördüğümüz gibi- ısrarla Atatürk'ü dua ederken, sarıklı mebuslarla ya da peçe içindeki Latife Hanım'la gösterip cumhuriyetin temelinde bir din motifi arıyor.Bu 2 konuda 2 belge hatırlatacağım.***İlk belge, 29 Ekim günü Mustafa Kemal Paşa'nın Fransız yazarı Maurice Pernot'ya verdiği demeç... Paşa, o gün Revue Des Deux Mondes için Meclis Başkanı sıfatıyla verdiği son demecinde şöyle diyor:"Osmanlı İmparatorluğu, Batı'ya karşı elde ettiğimiz başarılardan çok gururlanarak kendisini Avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün düşüşe başlamıştır. Bu bir hataydı. Bunu tekrar etmeyeceğiz. Bizim vücutlarımız Doğu'da ise de düşüncelerimiz Batı'ya dönüktür. Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmalarımız Türkiye'de çağdaş, bu sebeple Batılı bir hükümet oluşturmaktır. Uygarlığa girmek arzu edip de Batı'ya yönelmemiş millet hangisidir?"***Din meselesine gelince...İlk Meclis'in dualarla açıldığı ve cumhuriyete oy veren milletvekilleri arasında 100 kadar din adamı olduğu doğru... Ancak böyledir diye
"Laik olan dindar olmaz" anlamı çıkmasın bundan...Lakin bu sıfatlarla anılan adamlar kadar farklıdır birbirinden; "resmi" ve "dini" bayramlar da...19 Mayıs Kurban'a benzemez...29 Ekim Şeker'e...Cumhuriyetin bayramları göğüs kabartıcı, göz yaşartıcıdır biraz... gündüz geçit törenli, tanklı topludur; gece fener alaylı, balolu, balonlu...Dev Atatürk resimleri giydirilmiş binalar, upuzun nutuklar, "rap rap" yürüyen ordular, semada çelik kanatlardır "resmi bayram; madalyalı gaziler, çığlık çığlık şiirler, haftalar öncesinden ödevler, uzayıp giden törenlerdir.* * *Dini bayram öyle değil...Daha yaşlı bir defa... Asırlardır kutlanagelmişliğin verdiği bir tevekkül var üzerinde; daha sivil, daha sakin, daha sessiz...Bakmayın şimdi hepimizin arifeden bavul toplayıp tatile kaçtığımıza; Şeker'in, Ramazan'ın, Kurban'ın ciddi emeği vardır dirlik düzenliğimizde...Nefsi terbiyeye alan, açların halinden anlayan, lokmaya haram gibi uzak duran Ramazan'dan çıkıp ödül niyetine devasa bir şeker deryasına düşmeyi oldum bittim sevmişizdir.Sabah tertemiz giyinmenin, kapıyı çalan çocuklara evdeki şekerden vermenin, Kurban'sa eti yoksullarla üleşmenin tadını biliriz.Konu komşu, uzak-yakın akraba
"Fransa'da soykırımın inkârını suç sayan karar Türkiye'de infiale yol açtı. Tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?" diye sordular."İnfial doğru da ben henüz somut bir tepki görmedim" dedim.Şaşırtıcı gelebilir; ama benim gözlemim bu... Türkiye Fransa'ya haklı olarak öfkelendi, "söylendi", ama doğru dürüst bir tepki vermedi.Öcalan İtalya'ya sığındığında İtalya'dan ithal ürünleri yollara döken kitleleri hatırlayın; Fransa için büyük bir miting dahi yapılmadı.Diplomatik tepki sertti; yaptırım içermiyordu. "Biz de Ermenistan'dan gelen kaçak işçileri iade ederiz" tehdidi, hedef şaşırmış bir insafsızlık örneğiydi."Dö Gol Caddesi"nin adını "Talat Paşa"ya çevirme önerisi çocukçaydı. Başkent Üniversitesi'nin "okulda Fransızca dersleri kaldırdığını" ilan etmesi de öyle... Fransa'daki Türklerin lobi yapması beklenirken üniversite, Fransa'daki bilimsel toplantılara katılmama ve "Fransa'da görevli üniversite çalışanlarını geri çekme" kararı aldı.Bayram tatilinde Paris turlarında fazla iptal olmadı.Meclis konuyu görüşürken milletvekili sıraları bomboştu.İnternette kampanyaya dönüştürülen, Fransız ürünlerine boykot çağrısına pek kimse kulak asmadı.Fransa'yla ekonomik ilişkilerin askıya alınması
ESKİ DIŞİŞLERİ BAKANI DIŞA DÖNÜK MİLLİYETÇİLİĞİ SAĞLIKLI BULUYOR: Bu, son zamanların moda olmuş mugalata (demagoji) örneklerinden biri... CHP, AB üyeliğinin öncüsü olmuştur, halen de öncüsüdür. Bu süreç rahmetli İnönü döneminde başlamıştır. 40 yılda yapılamayan, Aralık 1999'da, solun iktidarında başarılmış ve Türkiye'nin AB adaylığı gerçekleşmiştir. Bu noktaya, kapı kapı dolaşıp icazet aranarak ya da iktidarın Türkiye'nin iç dengelerindeki zaafını kapatmak için AB'nin her yanlışına "evet" denerek değil, gereğinde direnerek ve gereğinde 'hayır' denerek ulaşılmıştır. Genel olarak sol ve CHP Türkiye'nin AB üyeliğine karşı mı? Öyleyse bugün CHP neden AB sürecine muhalefet ediyor? AB üyeliğini önemsediği için... AKP'nin teslimiyetçi ve kişiliksiz AB politikasının, Türkiye'yi AB'ye yakınlaştırmadığını, bilakis onu AB'den uzaklaştırdığını gördüğü için... Zaten o yüzden, 2002 Kasım'ında iktidar devredilirken yüzde 70 olan AB üyeliğimize olumlu bakan vatandaşlarımızın oranı, bugün, 2006'nın ekim ayında yüzde 30'a gerilemiş durumdadır. Aynı zaman kesitinde, Türkiye'ye olumlu yaklaşan AB vatandaşlarının oranı da yüzde 30'ların üzerinden, yüzde 20'lere düştü... Doğrusu bütün ilgilileri