"Eylül darbesinden, ABD ne ölçüde sorumludur?"

12 Eylül 2002


<#comment>1960’ların sonunda, dünyaca ünlü London School of Economics’de (Londra İktisat Fakültesi) bir söyleşi düzenlendi.
Konuşmacı, Yunanistan’ın sürgündeki solcu lideri Andreas Papandreu’ydu.
1967 Nisanı’nda, seçime bir hafta kala Albaylar Cuntası’nın darbesiyle hapse düşen Papandreu, afla salıverildikten sonra Stockholm Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olarak çalışmaya başlamıştı.
Kürsüde konuşmasını bitirince 19 yaşında bir Türk öğrenci söz aldı ve şu soruyu sordu:
"- Nisan darbesinden Amerika ne ölçüde sorumludur?"
Papandreu şu cevabı verdi:

Yazının Devamı

Sizin mesleğiniz de "cicili bicili" mi?

10 Eylül 2002

Derviş, iyi bildiğini söylediği eski mesleğinden, hiç bilmediğini söylediği yeni mesleğine sıçramakla doğru mu yapıyor?Çetin Altan ustanın ağzıyla sorayım:Dervişin yeni "mesleği" gerçekten meslek mi?İnsan bir gün içinde meslek sahibi olabilir mi?Yarın emekli olup dışarıda iş arasa, "Dünya Bankası başkan yardımcılığı yapmış bir ekonomist" olarak iş bulabilir de, "CHP genel başkan yardımcılığı yapmış bir politikacı" olarak iş bulabilir mi acep?***Ya bizler?Çoğumuz bir gün içinde "gazete - ci" olmadık mı?"Politika - cı"lık gibi "gazete - ci"lik de, giriş için özel eğitim, belli deneyim, mesleki yemin koşulu aramayan, herkese açık bir kapıdır."Ben doktorluk yapacağım" diyenin ertesi gün ameliyata girmesi ya da avukatlığa karar verenin hemen cüppe giymesi mümkün mü? Hayatımızı teslim ettiklerimizden diploma sorarken, geleceğimizi teslim ettiklerimize kimlik bile sormamamız tuhaf değil mi?***Hiç dikkatinizi çekti mi bilmem:Türkçe, ciddiye aldığı mesleklere çoğunlukla takısız bir ad bahşediyor:"Doktor", "mimar", "mühendis", "öğretmen", "akademisyen" "avukat", "diplomat", "pilot", "asker" gibi...Belli eğitim gerektiren bu mesleklerin yanı sıra, iyi yapıldığında her yerde geçerli

Yazının Devamı

Sizin mesleğiniz de "cicili bicili" mi?

10 Eylül 2002


<#comment>Politikacı Kemal Derviş’i, Hatay’daki ilk mitinginde izleyince onun aklını da kurcaladığını sandığım bir soruya takıldım:
Derviş, iyi bildiğini söylediği eski mesleğinden, hiç bilmediğini söylediği yeni mesleğine sıçramakla doğru mu yapıyor?
Çetin Altan ustanın ağzıyla sorayım:
Derviş’in yeni "mesleği" gerçekten meslek mi?
İnsan bir gün içinde meslek sahibi olabilir mi?
Yarın emekli olup dışarıda iş arasa, "Dünya Bankası başkan yardımcılığı yapmış bir ekonomist" olarak iş bulabilir de, "CHP genel başkan yardımcılığı yapmış bir politikacı" olarak iş bulabilir mi acep?

Yazının Devamı

23 yıl sonra... aynı yolda....

8 Eylül 2002

Yıl 1979du; aylardan yine Eylül...14 Ekimde araseçim vardı. Ecevit yine Başbakandı ve ben hayatımın ilk seçim gezisini izleyecektim.Bir önceki seçimde CHPye yüzde 55 oy vermiş Hataylılar Başbakanı 20 kurbanla karşıladılar. Ecevitin otobüsünün camı, sıçrayan kanlardan kırmızıya kesmişti.Muhteşem bir mitingdi. Otobüsün zar zor girebildiği meydanı dolduran CHPliler "Devrim için tek yol, demokratik sol" diye bağırıyordu. Ecevit, üzerinde mavi gömleği, arkasında eşiyle kürsüde fırtına gibi esiyor, "Darlıkları, zorlukları, faşizmi aşmaya" söz veriyordu.Hayatımızı altüst edecek darbeye 1 yıl vardı.Ve Hataydan bakınca CHP, sandıkta silip süpürecekmiş gibi görünüyordu. İlk defa uçağa biniyordum ve Hataya gidiyordum. Üniversite 2deydim. Daha sonra bana yazı yazmayı öğretecek ilk ustam Mehmet Ali Kışlalının Yankı dergisinde stajyerdim. 23 yıl sonra Hatay Yolun iki yanında yıllardır oradaymış gibi bekleşen meraklı kalabalığı ve yan yana o kalabalığı selamlayan Baykal - Derviş ikilisini izlerken, gördüğüm ayrıntıları, 23 yıl önceden hayalimde kalan izlerle kıyasladım.1979da Ecevit hükümetinin Enerji Bakanı olan adam, bu kez Ecevit hükümetinin alternatifiydi.Alanda, 70lerin coşkusu ve devrim

Yazının Devamı

23 yıl sonra... aynı yolda....

8 Eylül 2002


<#comment>İlk defa uçağa biniyordum ve Hatay’a gidiyordum. Üniversite 2’deydim. Daha sonra bana yazı yazmayı öğretecek ilk ustam Mehmet Ali Kışlalı’nın Yankı dergisinde stajyerdim.
Yıl 1979’du; aylardan yine Eylül...
14 Ekim’de araseçim vardı. Ecevit yine Başbakan’dı ve ben hayatımın ilk seçim gezisini izleyecektim.
Bir önceki seçimde CHP’ye yüzde 55 oy vermiş Hataylılar Başbakan’ı 20 kurbanla karşıladılar. Ecevit’in otobüsünün camı, sıçrayan kanlardan kırmızıya kesmişti.
Muhteşem bir mitingdi. Otobüsün zar zor girebildiği meydanı dolduran CHP’liler "Devrim için tek yol, demokratik sol" diye bağırıyordu.
Ecevit, üzerinde mavi gömleği, arkasında eşiyle kürsüde fırtına gibi esiyor, "Darlıkları, zorlukları, faşizmi aşmaya" söz veriyordu.

Yazının Devamı

Atatürkün evini bombalamadım

7 Eylül 2002

Bomba, adeta bir işaret fişeği oldu.Ertesi gün DP yanlısı Yeni İstanbul gazetesi haberi yıldırım baskıyla duyurdu ve yer yerinden oynadı."Kıbrıs Türktür" Derneğinin örgütlediği protesto yürüyüşü, tarihe "6 - 7 Eylül olayları" diye geçen saldırıyı başlattı.6 Eylül akşamı İstanbulun değişik yerlerinde, aynı anda patlayan yağma hareketi bittiğinde taş taş üstünde kalmamış, papazlara saldırılmış, kiliseler, mezarlıklar yıkılıp yakılmış, dükkânlar yağmalanmış, Beyoğlu, bir savaş meydanına dönmüştü.6 - 7 Eylül, Türkiye tarihine bir "utanç sayfası" olarak kaydoldu. 5 Eylül 1955 gece yarısı Selanikte Atatürkün evinde bir bomba patladı. Sadece binanın camları kırılmıştı, ama patlama, tam da Kıbrısın kaynadığı, Londrada görüşmelerin sürdüğü, kitlelerin "Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır" sloganıyla yola döküldüğü günlere dek geldi. Zorlunun eli güçlensin Bu gece saat 20.05te CNN Türkte yayımlanacak "O Gün" belgeseli için görüştüğümüz "Kıbrıs Türktür" Derneği Başkanı Hikmet Bil, şunları anlattı:"5 Eylül günü Menderes bana Kıbrıs konusunda Zorlunun destek istediğini söyledi. Ben ayrıldıktan sonra Floryada, Atanın evine bomba işini düşünmüşler. MİTin organize ettiği bir delikanlı bomba atsın,

Yazının Devamı

Atatürk’ün evini bombalamadım

7 Eylül 2002


<#comment>
5 Eylül 1955 gece yarısı Selanik’te Atatürk’ün evinde bir bomba patladı. Sadece binanın camları kırılmıştı, ama patlama, tam da Kıbrıs’ın kaynadığı, Londra’da görüşmelerin sürdüğü, kitlelerin "Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır" sloganıyla yola döküldüğü günlere dek geldi.
Bomba, adeta bir işaret fişeği oldu.
Ertesi gün DP yanlısı Yeni İstanbul gazetesi haberi yıldırım baskıyla duyurdu ve yer yerinden oynadı.
"Kıbrıs Türk’tür" Derneği’nin örgütlediği protesto yürüyüşü, tarihe "6 - 7 Eylül olayları" diye geçen saldırıyı başlattı.
6 Eylül akşamı İstanbul’un değişik yerlerinde, aynı anda patlayan yağma hareketi bittiğinde taş taş üstünde kalmamış, papazlara saldırılmış, kiliseler, mezarlıklar yıkılıp yakılmış, dükkânlar yağmalanmış, Beyoğlu, bir savaş meydanına dönmüştü.

Yazının Devamı

Dev aynası

5 Eylül 2002

Büyüklerin elinde bayraklar, küçüklerin yüzünde maskeler, hepimizin dilinde "Huh - hah"lı marşlar vardı.Deniz kenarında turist bekleyen bir barın televizyonunu yalvar yakar açtırıp "12 Dev Adam"ın İspanya maçını izleyebildik.Bir de ne görelim:Maç başlamadan hemen önce, bir telefon ekranında gördüğü Amerikadaki potayı "Kolay baba ya..." çalımıyla İstanbuldan vurup vücuduna şekil veren kahramanımız, maçta aynı potayı bir metreden ıskalıyor, o ıskaladıkça yüzümüzdeki maskeler birer ikişer düşüyordu.İşin kötüsü o lanet çemberin içinden bir türlü geçiremediğimiz her top atışının ardından yine o hain reklam başlıyordu:"Burası Indianapolis mi? Kolay baba ya!.."İiiuuuuu... Cuf!..***Reklam bir hayal satıyor bize...O hayal ne kadar büyükse, gerçekleşmediğinde uğradığımız hayal kırıklığı da o kadar büyük oluyor."12 Dev Adam" kampanyası, müziğinden çekimine, fikrinden oyunculuğuna kadar göz kamaştırıcı bir reklam başarısı bence...Bir basketbol takımını bir markayla yoğurup, bir ürüne dönüştürerek bütün bir ulusu o hedefe kilitlemek kolay iş değil."12 Dev Adam" markasının yaratıcıları bunu başardılar ve o markadan adeta bir "kahraman" yarattılar.Ne var ki, reklam dünyası denilen lunaparkın dev

Yazının Devamı