<#comment>#comment>2 yıl önce bir tanıklık yapmış, o zaman utanıp yazamamıştım. Şimdi yazabilirim:
Türkiye’nin en saygın fakültesinde öğretim görevlisi olan bir dostum hakkında "Atatürk’e alenen sövmek" iddiasıyla soruşturma açılmıştı. Olay komikti:
Arkadaşım internetteki tartışma sitesinde üniversite şirketlerini eleştirirken "Sen karışma" diyenlere şu cevabı yazmıştı:
"Ya Mustafa Kemal de işgal İstanbul’una geldiğinde yaverine ‘Kafana tokadan başka bir şey takma çocuk’ dese ne olurdu?"
İnanmayacaksınız ama vurdumduymazlara Atatürk’ü örnek gösteren bu cümle "Atatürk’e sövgü" sayılmış, dosya YÖK’e yollanıp dostumun ihracı istenmişti. İşte benim tanıklığım bu aşamada gündeme gelmişti.
Çünkü - komikliğe bakın ki - üniversitede "Atatürk ilkeleri" dersi veren dostum, Cumhuriyet’in 75. yılında hazırladığımız belgeselin de danışmanıydı.
Bir Walt Disney yapımı...Mesela "Lilo ve Stiç"e gideceksiniz. Filmde bol bol Elvis Presley dinleyeceksiniz. İzlerken patlamış mısır yiyip cola içeceksiniz. Çıkışta kuyruğa girip Stiç oyuncağı alacaksınız. Ufaklık evde filmin dergisini okuyacak, müziğini dinleyecek, oyuncağıyla oynayacak. Bütün bunlara bayılıp haftaya yeniden gitmek isteyecek.Biliyor musunuz; yalnız değilsiniz:Dünyanın her köşesinde ana babalar, aynı salgınla baş etmeye çalışıyor.***Bu mücadelenin önemli adımlarından biri geçen hafta Türkiyede atıldı.112 ülkenin kültür bakanları İstanbuldaki UNESCO toplantısında buluşup küreselleşme selinin, ülkelerin kültürel mirasında yarattığı erozyonu ele aldı.20 yıl önce dünya, endüstrileşmenin doğaya verdiği zararı tartışırdı. Şimdi globalleşmenin topluma verdiği zarar tartışılıyor.20 yıl önceki mücadele sonucu, yok olma tehlikesi yaşayan canlı türleri nasıl korumaya alındıysa şimdi de, örneğini verdiğim kültürel hegemonya tarafından tehdit edilen kültürleri korumanın yolları aranıyor.Biyolojik çeşitlilik doğa için ne kadar elzemse, kültürel çeşitliliğin de insanlık için o kadar vazgeçilmez olduğunun bilincine varılıyor.***İstanbul zirvesinde neler konuşulduğunu, Türkiye
<#comment>#comment>Çocuğunuzu sinemaya götürmek mi istediniz? Tek seçeneğiniz var:
Bir Walt Disney yapımı...
Mesela "Lilo ve Stiç"e gideceksiniz. Filmde bol bol Elvis Presley dinleyeceksiniz. İzlerken patlamış mısır yiyip cola içeceksiniz. Çıkışta kuyruğa girip Stiç oyuncağı alacaksınız. Ufaklık evde filmin dergisini okuyacak, müziğini dinleyecek, oyuncağıyla oynayacak. Bütün bunlara bayılıp haftaya yeniden gitmek isteyecek.
Biliyor musunuz; yalnız değilsiniz:
Dünyanın her köşesinde ana babalar, aynı salgınla baş etmeye çalışıyor.
***
İşgalcilerin 21 yaşındaki önderi kimdi biliyor musunuz?Devlet Bahçeli!..***Olayı anlatan kitap, MHP kongresinden önce yayımlandı. Adı: "Milliyetçi Harekette Yeni Dönem ve Devlet Bahçeli".Yazarı: Dr. Arslan Tekin...Dr. Tekin, MHP Genel Başkan adayı ve hocası Bahçeliyi "AİTİAda Ülkü Ocaklarının kurucusu" diye tanıtıyor ve sözü ona bırakıyor:"Sol düşünce okulda yaygınlaşmıştı. (...) Ülkücü gençlik bu arada kendini hissettirdi. Bizler de AİTİAda bunun öncülüğünü yapan kişi olarak ortaya çıktık. AİTİAda Ülkü Ocaklarını kurduk".Dr. Tekin anlatıyor:"AİTİAnın ele geçirilmesinde başrolü Bahçeli oynayacaktır. Bahçeli ve arkadaşları akademiyi solun elinden kurtarmak için plan yapar, okulu geceden işgal eder ve 2 gün içeride kalırlar. Okulu tekrar ele geçirmek isteyen solcu militanlar Bahçeli ve arkadaşları çıkarken silah kullanır. Bahçeli okulun ele geçirilişinin uzun mücadelelerden sonra olduğunu belirtir. O dönemde komünist militanlardan da ülkücülerden de vurulanlar oluyordu. Bahçeli de olaylarda birçok arkadaşını kaybetti".Kitapta Ülkü Ocaklarının son genel başkanlarından Şefkat Çetin, Bahçeliyi şöyle anlatıyor:"Tam bir beyefendi olmasına rağmen, ilk üniversite eylemimiz olan, kendi
<#comment>#comment>1969’da bir grup ülkücü, Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ni (AİTİA) işgal etti.
İşgalcilerin 21 yaşındaki önderi kimdi biliyor musunuz?
Devlet Bahçeli!..
***
Olayı anlatan kitap, MHP kongresinden önce yayımlandı.
Adı: "Milliyetçi Hareket’te Yeni Dönem ve Devlet Bahçeli".
Narin demokrasimiz, hassas piyasalarımız (Allah muhafaza) etkilenmesin diye önemli bir karar açıklayacağı zaman bunu ürkek borsamızın kapanışına kadar erteliyor.Muhalif liderler de, şafak vaktini bekleyen idam mahkûmları gibi, borsaların kapanış saatini gözlüyorlar.Cuma akşamı Menkul Kıymetlerin çan sesi duyulunca "anti - demokratik kuvvetler"in gece mesaisi başlıyor:Taarruz borusu çalıyor ve işlemciler zarar görmeden "işlem tamam"lanıyor.Pazartesi... "Demokrasi oyununa devam!.."***Ateşin üstündeki kestaneleri toplama görevi üzerine yıkılan Yüksek Seçim Kurulunun Çanakkale marşları ve hamaset nutukları eşliğinde açıkladığı "Yasaklılar listesi", hiç kuşkusuz Türkiye devletini bir kez daha "muhaliflerini ayak oyunlarıyla devre dışı bırakarak eritmeye çalışan bir baskı rejimi" konumuna itmiştir.Böylece AB üyeliği yolunda atılan adımlarda samimi olunmadığı yönündeki endişeler hak kazanmış, "Bazı anti - demokratik yasalar ayıklandı ama burası Türkiye... hele bir uygulamayı görelim" diyen temkinliler haklı çıkmıştır.Türkiye bildiğini okumayı sürdürmüş, Tayyip Erdoğanı daha önce pek çok örneğine seçim kazandırmış "mağdur lider" unvanıyla taçlandırarak, tarihten hiç ders almadığını bir
<#comment>#comment>Yeni âdet bu!..
Narin demokrasimiz, hassas piyasalarımız (Allah muhafaza) etkilenmesin diye önemli bir karar açıklayacağı zaman bunu ürkek borsamızın kapanışına kadar erteliyor.
Muhalif liderler de, şafak vaktini bekleyen idam mahkûmları gibi, borsaların kapanış saatini gözlüyorlar.
Cuma akşamı Menkul Kıymetler’in çan sesi duyulunca "anti - demokratik kuvvetler"in gece mesaisi başlıyor:
Taarruz borusu çalıyor ve işlemciler zarar görmeden "işlem tamamölanıyor.
Pazartesi... "Demokrasi oyununa devam!.."
Çocuklar yıkanır, önlükler ütülenir, kitaplar kaplanır, kalemler açılır.Ancak pazar gecesi Cemal Canların bodrum katındaki evinde heyecan değil, sıkıntı vardı.Can, 8 yaşındaki oğlunun kitaplarını alamamış, delinen ayakkabısıyla, küçülen önlüğünü yenileyememişti.Geçen yıl ilkokula başlarken de çantasını, önlüğünü kapıcılık yaptığı apartmandakiler almıştı.Pazar akşamı, 2. sınıf kitaplarının sipariş listesiyle çıktı evden...Döndüğünde eli boştu.Ertesi sabah okula gidecek oğlu uyumuştu. Salonda keyifsiz oturdu bir süre... Yokluğun utancıyla sustu.İhtimal; sabah oğluna ne diyeceğini düşündü.Eşi yattıktan sonra bodrum katındaki havalandırmanın demir parmaklığına bağladığı ipi boynuna doladı.Salıverdi bedenini...Sabah eşi Şerifeyle, okula gitmeye hazırlanan oğlu, Canın cansız bedenini tavanda asılı buldu.36 yaşındaki kapıcı, geride iki cümlelik bir not bırakmıştı:"İntiharımdan kimse sorumlu değildir. Çocuğuma iyi bakın!"***Sahi kimse sorumlu değil mi, Canın intiharından...Mesela (Cumhuriyet ve onun Samsun muhabiri Cemil Ciğerim dışında) sayfalarında, ekranlarında Canın dramına, Neze açtırılan şampanyalar kadar yer vermeyen bizler...Mesela haftalardır her gün konuştuğu halde, hiç bu