Veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yaldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer.Birlikteliğin örttüğü tüm kusurları, ayrılık sergiler.Sanırım troyka ile Derviş için de öyle oldu.Bir ayrılık arifesinde helalleştiler ve o an hakiki tabiatlarıyla yüzleştiler.O mağrur "Birimiz hepimiz için" kan kardeşliğinin çatlaklarından, mahrem yaralar, saklı kuşkular, gemlenmez hırslar köpürdü.***Bu siyasal boşanmada, bir ayrılık sürecinin bütün heyelanı, hüsranı, hicranı gizliydi.Gündelik hayatta da öyle değil midir?"Ölene kadar" diye söz verilmiştir, ama "ölüm yolunda" başka tercihler belirmiştir.Kararsız prensesin vicdanı azap çekerken 7 cücelerin somurtkanı "Aklını başına al" diye fısıldar kulağına; haytası ise "Kalbinin sesini dinle" diye çekiştirir eteğinden...Hep hayran bakan gözlere, hatalar takılmaya başlar."Ama"yla biter alelade iltifat cümleleri:"Sen iyi bir insansın, ama arkadaşların kötü", "Seni seviyorum, ama bu ilişkide mutlu değilim", "Ben başka türlü bir beraberlik düşlemiştim" vs.. vs...Sonra gelsin uykusuz geceler...bir türlü karar verememeler...ruhen gidip gelmeler..."Hele biraz daha zaman geçsin" diye nikah ertelemeler...Birlikteymiş gibi yaparken, sevecek başka yüzler, yüzecek
<#comment>#comment>İnsanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır" der Dostoyevski...
Veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yaldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer.
Birlikteliğin örttüğü tüm kusurları, ayrılık sergiler.
Sanırım troyka ile Derviş için de öyle oldu.
Bir ayrılık arifesinde helalleştiler ve o an hakiki tabiatlarıyla yüzleştiler.
O mağrur "Birimiz hepimiz için" kan kardeşliğinin çatlaklarından, mahrem yaralar, saklı kuşkular, gemlenmez hırslar köpürdü.
Sarsıntıyla fırladı yataktan... Elektrikler kesikti. Telefonla yardımcısı Özgün Ötmene ulaşmaya çalıştı.Aynı dakikalarda Ötmen de onu arıyor, düşüremiyordu.Saat 3.30da haberleşebildiler.Ötmen gece karanlığında özel arabasıyla Şağarı evinden aldı. Başbakanlığa girdiklerinde saat 4tü.Sonra Hüsamettin Özkan, Sadettin Tantan ve Koray Aydın geldi.Aynı saatlerde Ahmet Mete Işıkara da Kandilli Rasathanesine varmış, 4e 20 kala Özkana ilk bilgileri aktarmıştı.Saat 4.30da bir toplantı yapıldı. Durum tam olarak bilinemiyordu.Başbakan Ecevit halen uykudaydı.Cumhurbaşkanı Demirele ise henüz ulaşılamamıştı.Oysa bir medya ordusu yola çıkmış, yakınlarından haber alamayan yurttaşlar TEMi tıkamıştı bile...***Bu gece 22.00de CNN Türkte yayımlanacak "O Gün" belgeseli için Ahmet Şağarla, 17 Ağustosun ilk saatlerinde devletin zirvesinin durumunu konuştuk.Başbakanlık müsteşarlığı görevinden yeni ayrılan Şağar, devletin o gece ve daha sonraki günah ve sevaplarını büyük samimiyetle anlattı.Şağara göre deprem gecesi devletin gecikmesinin 2 nedeni var:İletişim kopukluğu ve ulaşımın felç olması...Ankaranın müdahalesini engelleyen bu 2 unsura, yerel düzeyde müdahale edebilecek güvenlik güçlerinin de enkaz
<#comment>#comment>Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Şağar, deprem gecesi evde yalnızdı.
Sarsıntıyla fırladı yataktan... Elektrikler kesikti. Telefonla yardımcısı Özgün Ötmen’e ulaşmaya çalıştı.
Aynı dakikalarda Ötmen de onu arıyor, düşüremiyordu.
Saat 3.30’da haberleşebildiler.
Ötmen gece karanlığında özel arabasıyla Şağar’ı evinden aldı. Başbakanlığa girdiklerinde saat 4’tü.
Sonra Hüsamettin Özkan, Sadettin Tantan ve Koray Aydın geldi.
Üç gün boyunca TIRımızı Güneydoğu Anadolunun en yoksul bölgelerine park ettikten sonra Şanlıurfa - Gaziantep karayoluna çıkınca bir tünelden çıkar gibi oluyor insan... Bitki örtüsüyle birlikte manzara da değişiyor: Ekili tarlalar, iki yanda fabrikalar, iyi giyimli insanlar... TIR, sefaletten refaha doğru yol alıyor sanki: Antep Urfadan, Urfa Diyarbakırdan, Diyarbakır Batmandan daha iyi durumda... "Doğunun makus talihi" Antepten itibaren değişmeye başlıyor; tabii onunla birlikte siyasal tercihler ve tepkiler de... Dervişin çarşısı sessiz Kemal Derviş, "Büyük Anadolu çıkarması"nı başlattığı Antepte ziyaret ettiği Gaziler Çarşısına bugün gitse aynı ilgiyle karşılanacağı çok şüpheli... Çünkü (burada da) esnaf, siftahsız dükkân kapatmaktan dertli... Evliya Çelebinin 17. yüzyılda 3 bin 900 dükkân olduğunu yazdığı kentte, şimdi 2 bin tesis var. Ama çoğu, üretimi zor sürdürüyor. "Bunca kriz atlattık, böylesini görmedik" diyen Anadolu kaplanları yaralı... Kafalar karışık Urfada siyasete damgasını vuran aşiretlere bakıp Antepte de siyaseten bir "Doğan aşireti"nin varlığından söz edilebilir. Bu "modern aşiret sistemi" içinde bir kısım seçmen "Başkan nereye ağırlık verirse oraya" yöneleceğini
<#comment>#comment>
Üç gün boyunca TIR’ımızı Güneydoğu Anadolu’nun en yoksul bölgelerine park ettikten sonra Şanlıurfa - Gaziantep karayoluna çıkınca bir tünelden çıkar gibi oluyor insan... Bitki örtüsüyle birlikte manzara da değişiyor: Ekili tarlalar, iki yanda fabrikalar, iyi giyimli insanlar... TIR, sefaletten refaha doğru yol alıyor sanki: Antep Urfa’dan, Urfa Diyarbakır’dan, Diyarbakır Batman’dan daha iyi durumda... "Doğu’nun makus talihi" Antep’ten itibaren değişmeye başlıyor; tabii onunla birlikte siyasal tercihler ve tepkiler de...
Derviş’in çarşısı sessiz
Kemal Derviş, "Büyük Anadolu çıkarması"nı başlattığı Antep’te ziyaret ettiği Gaziler Çarşısı’na bugün gitse aynı ilgiyle karşılanacağı çok şüpheli... Çünkü (burada da) esnaf, siftahsız dükkân kapatmaktan dertli... Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılda 3 bin 900 dükkân olduğunu yazdığı kentte, şimdi 2 bin tesis var. Ama çoğu, üretimi zor sürdürüyor. "Bunca kriz atlattık, böylesini görmedik" diyen Anadolu kaplanları yaralı...
Efsaneler şehri gölgede 38 derece... Urfa, 7 gün 7 gecedir yanan bir koca ateşmiş de biz içine mancınıkla düşmüşüz gibi... Fark şurada ki, düştüğümüz yer gülistan olmuyor, şikayet dikenleriyle doluyor. Ancak Urfada şikayet konuları farklı... Burası az rastlanır bir toplumsal çalkalanmayı yaşıyor: Şehre gelen 7 bin üniversiteli, asırlık muhafazakarlığa meydan okuyor. Gelenekselle modern kapışıyor; inançlarla ihtiyaçlar vuruşuyor. Urfa, eşsiz bir sosyal laboratuvar sıfatıyla içten içe kaynıyor. Porno patlaması 10 yıl önce açılan Harran Üniversitesi, yaşamı altüst etmiş kentte... 400 kişilik 3 salonu bulunan 4 yıllık Emek Sinemasının sorumlusu Süleyman Altın sinemayı Vizontele ile açtıklarını, Hollywood filmleri de oynattıklarını ve çok iyi iş yaptıklarını söylüyor. "Gelen hep yabancılar" (üniversite öğrencileri) diyor. Porno oynatan Atlas Sineması birkaç yıl önce kapanmış. Şimdi bu taassup kentinin bilinçaltını besleyen yegane hazine, gençlerin (başka gezecek yer olmadığı için) "Mecburiyet Caddesi" adını taktığı Atatürk Bulvarındaki tezgahlarda satılan kaçak porno - CDler... Psikoloji kitapları ve içki Urfalı, yeni hayat karşısındaki çekingenliğini kitapla aşmaya çabalıyor.Bu
<#comment>#comment>
Efsaneler şehri gölgede 38 derece... Urfa, 7 gün 7 gecedir yanan bir koca ateşmiş de biz içine mancınıkla düşmüşüz gibi... Fark şurada ki, düştüğümüz yer gülistan olmuyor, şikayet dikenleriyle doluyor. Ancak Urfa’da şikayet konuları farklı... Burası az rastlanır bir toplumsal çalkalanmayı yaşıyor: Şehre gelen 7 bin üniversiteli, asırlık muhafazakarlığa meydan okuyor. Gelenekselle modern kapışıyor; inançlarla ihtiyaçlar vuruşuyor. Urfa, eşsiz bir sosyal laboratuvar sıfatıyla içten içe kaynıyor.
Porno patlaması
10 yıl önce açılan Harran Üniversitesi, yaşamı altüst etmiş kentte... 400 kişilik 3 salonu bulunan 4 yıllık Emek Sineması’nın sorumlusu Süleyman Altın sinemayı Vizontele ile açtıklarını, Hollywood filmleri de oynattıklarını ve çok iyi iş yaptıklarını söylüyor. "Gelen hep yabancılar" (üniversite öğrencileri) diyor. Porno oynatan Atlas Sineması birkaç yıl önce kapanmış. Şimdi bu taassup kentinin bilinçaltını besleyen yegane hazine, gençlerin (başka gezecek yer olmadığı için) "Mecburiyet Caddesi" adını taktığı Atatürk Bulvarı’ndaki tezgahlarda satılan kaçak porno - CD’ler...