Diyarbakırda değişimin günü gelmiş. Sorunların önceliği değişmiş... Bakırcılar kahvesinde 60 yaşında 7 çocuklu bir hamal gördüm; dermansız dizleri... 1964ten beri hamal... "Gün oluyor, hiç iş çıkmıyor, çıktığında cebime kalan 5 milyon" dedi. "Nasıl geçiniyorsun peki" diye sordum, "Ekmek, suyla" dedi. Etin tadını unutmuşlar.Benu - sen Mahallesinde gecekondular içinde Sosyal Hizmetlerin çocuk yuvasını gördüm; 40 çocuğun 40ının da elbiselerine inat ışıldıyor gözleri... Handan, ilk 2ye geçmiş, 50 kişilik sınıfta öğrenememiş henüz okumayı... "Ama mutlak öğreneceğim" diye söz verdi. 6 yaşında bir oğlan gördüm; Adı Rohat... Manasını sordum: "Gün geldi" dediler. Diyarbakır Sipahi Çarşısında bir esnaf gördüm; kırmızı - yeşil - sarı renklerden poşular satıyordu, "Nasıl işler" diye sordum, şükretmeyi bilenlere özgü bir refleksle "Allaha şükür" dedi, "...hiç siftahımız yoktur" diye ekledi. Bir yıl önce (siyaseten) o poşuları satmak mümkün değildi; şimdi (iktisaden) almak mümkün değil. HADEP Kürt partisi olmamalı Şimdi asıl dert geçim. Yolaçlı Kıraathanesinde serbest çalışan bir HADEPli çevredekilerin onayı arasında ihtiyacı çok net ortaya koydu: "10 yıl önce Meclise yolladığımız
<#comment>#comment>
Diyarbakır Sipahi Çarşısı’nda bir esnaf gördüm; kırmızı - yeşil - sarı renklerden poşular satıyordu, "Nasıl işler" diye sordum, şükretmeyi bilenlere özgü bir refleksle "Allah’a şükür" dedi, "...hiç siftahımız yoktur" diye ekledi. Bir yıl önce (siyaseten) o poşuları satmak mümkün değildi; şimdi (iktisaden) almak mümkün değil.
Bakırcılar kahvesinde 60 yaşında 7 çocuklu bir hamal gördüm; dermansız dizleri... 1964’ten beri hamal... "Gün oluyor, hiç iş çıkmıyor, çıktığında cebime kalan 5 milyon" dedi. "Nasıl geçiniyorsun peki" diye sordum, "Ekmek, suyla" dedi. Etin tadını unutmuşlar.
Ben’u - sen Mahallesi’nde gecekondular içinde Sosyal Hizmetler’in çocuk yuvasını gördüm; 40 çocuğun 40’ının da elbiselerine inat ışıldıyor gözleri... Handan, ilk 2’ye geçmiş, 50 kişilik sınıfta öğrenememiş henüz okumayı... "Ama mutlak öğreneceğim" diye söz verdi. 6 yaşında bir oğlan gördüm; Adı Rohat... Manasını sordum: "Gün geldi" dediler.
‘HADEP Kürt partisi olmamalı’
Artık Batmanın da bir "Akmerkez"i var. Şehrin göbeğindeki "2000 iş merkezi" internet cafeleri, pastaneleri, şık dükkânlarıyla modern bir alışveriş merkezi.... Yalnız 4 katlı bu yapının asma katına boydan boya bir ağ gerilmiş. Meğer "yukarıdan atlayıp intihar edilmesini önlemek için"miş. Bir kentin ruh halini bundan iyi hangi örnek anlatabilir ki? Batman dönüyor... "Yarasa Adam" filminin afişini andırsa da bu doğru... Batman hem hayata dönüyor, hem ölümle pençeleşiyor. Son 20 yıla damgasını vuran siyasi terör bitmiş; ama şehir bu kez de ekonomik terörün pençesinde. Artık faili meçhul cinayetler yok; ama hırsız çeteleri ve fuhuş var. Hizbullahın domuz bağları yok; ama işsizlik var. Köy yakmalar yok; ama köye dönüşe izin de yok. Diyarbakır Caddesinde gece yarısı ailece gezmek mümkün ama fakirlikten çocuklara dondurma almak mümkün değil. Şehirde olay yok, ama tek bir sinema, tiyatro da yok. "Ne mutlu Türküm diyene" yazılı meydanda, yakında Belediye Kürtçe dil kursu açacak, ama bu kez de kursiyerlerin parası olmayacak. Kısacası Batman, eski hayatıyla, yenisi arasında bir yerde asılıp kalmış durumda... Belki de en modern alışveriş merkezinin altına insanlar intihar etmesin diye ağ
<#comment>#comment>Artık Batman’ın da bir "Akmerkez"i var. Şehrin göbeğindeki "2000 iş merkezi" internet cafeleri, pastaneleri, şık dükkânlarıyla modern bir alışveriş merkezi.... Yalnız 4 katlı bu yapının asma katına boydan boya bir ağ gerilmiş. Meğer "yukarıdan atlayıp intihar edilmesini önlemek içinömiş. Bir kentin ruh halini bundan iyi hangi örnek anlatabilir ki?
Batman dönüyor...
"Yarasa Adam" filminin afişini andırsa da bu doğru... Batman hem hayata dönüyor, hem ölümle pençeleşiyor. Son 20 yıla damgasını vuran siyasi terör bitmiş; ama şehir bu kez de ekonomik terörün pençesinde. Artık faili meçhul cinayetler yok; ama hırsız çeteleri ve fuhuş var. Hizbullah’ın domuz bağları yok; ama işsizlik var. Köy yakmalar yok; ama köye dönüşe izin de yok. Diyarbakır Caddesi’nde gece yarısı ailece gezmek mümkün ama fakirlikten çocuklara dondurma almak mümkün değil. Şehirde olay yok, ama tek bir sinema, tiyatro da yok. "Ne mutlu Türküm diyene" yazılı meydanda, yakında Belediye Kürtçe dil kursu açacak, ama bu kez de kursiyerlerin parası olmayacak. Kısacası Batman, eski hayatıyla, yenisi arasında bir yerde asılıp kalmış durumda... Belki de en modern alışveriş merkezinin altına
Bilecik - Bandırma arası çok fakir köylerden geçmişler. Yolda tezgahta domates satan bir yaşlı köylüye "Ne diyorsun bu AB paketine" diye sormuş Muharrem:"- İyi oldu beyim" demiş köylü..."- Ama Apoyu asmayacaklar" diye kaşıyınca da kızmış:"- Bırak onu beyim! Bu köyde bu domatı alacak adam kalmadı. Ancak Avrupaya girersek bunu satabilirim".***CNN Türkte Mehmet Ali Birand "Dervişin en çok nesine kızdınız" diye sorunca MHPli İsmail Köse, "Anadoluyu hiç tanımıyor" dedi.Gerçeği seçim gösterecek; ama bence asıl MHP, Anadoludaki değişimi hiç fark etmiyor.Nitekim Öcalanın idamını siyasi malzeme yaparken, Anadolu insanının pragmatizmini sezemedikleri için çakıldılar.Meclis, Aponun hayatının, halkın geleceğine ipotek koymasına izin vermedi ve birkaç gösteri dışında da buna tepki gelmedi.***Birkaç örnek daha:Sizce Alman anneden doğan, Amerikalı bir Katolikle evli birinin tenis oynayarak Türkiyede politika yapma şansı var mıydı daha önce?..Bugün öyle birine, "kurtarıcı" gözüyle bakılıyor.Hacca gitmemiş, ayağında çarıkla köy köy gezmemiş, siyasete hiç girmemiş birinin "en güvenilir isim" seçilmesi düşünülebilir miydi?Bugün öyle biri Çankaya Köşkünde oturuyor.Ya siyasetin yeni lideri hakkında,
<#comment>#comment>Gazeteci dostum Muharrem Sarıkaya, bir aydır gezdiği Anadolu’da halkın AB’yi nasıl algıladığına ilişkin ilginç bir sahne anlattı:
Bilecik - Bandırma arası çok fakir köylerden geçmişler. Yolda tezgahta domates satan bir yaşlı köylüye "Ne diyorsun bu AB paketine" diye sormuş Muharrem:
"- İyi oldu beyim" demiş köylü...
"- Ama Apo’yu asmayacaklar" diye kaşıyınca da kızmış:
"- Bırak onu beyim! Bu köyde bu domatı alacak adam kalmadı. Ancak Avrupa’ya girersek bunu satabilirim".
***
"22 yıl dişinizi sıkın; Ortak Pazar refah ve saadet getirecek. Aklına esen, elini kolunu sallaya sallaya Roma veya Parise gidip beğendiği otomobili permisiz, gümrüksüz getirebilecek."22 değil, 40 yıldır, sadece dişimizi değil, canımızı da öldüresiye sıktığımız halde, bir türlü elimizi kolumuzu sallayarak şu Romaya, Parise gidip hayalimizdeki otomobili permisiz getiremedik.Ama...(...ilk cümledeki kehanet dikkatinizi çekti mi?)Refah da geldi, Saadet de...Hem de tam haberde belirtilen sırayla...***Kemal Derviş, Eskişehirde "Türkiye, AB ile 10 yıl içinde Portekiz ve Yunanistanın durumuna yaklaşır" deyince Hürriyetin 40 yıl önceki haberini anımsadım.Ortak Pazar bize "Refah" ve "Saadet" getirdi ya; acaba şimdi AB de "Adalet ve Kalkınma" mı getirecek?Sorunun cevabı Dervişin konuşmasında vardı:"Değişim maliyetlidir. Hızlı değişimin maliyeti daha büyük olur, muhafazakar kesimler direnir."Aynen öyle!..Derviş, "AB yasaları için bir hafta işi gücü bırakıp kutlama yapsak haklıyız" diyor.Peki bırakın bir haftalık karnavalı, sokaktaki adamın bu "ihtilal"in farkında bile olmamasına ne demeli?..***Bunun nedenini biraz da bu topraklarda oldum bittim çatıdan estirilen değişim rüzgarının bir türlü
<#comment>#comment>Türkiye’yi Ortak Pazar’a bağlayan Ankara Anlaşması 12 Eylül 1963’te imzalandığında Hürriyet, bunun "Batılılaşma yolunda 150 yıldan beri harcadığımız gayretlerin en semereli neticesi" olduğunu yazmış ve şöyle demişti:
"22 yıl dişinizi sıkın; Ortak Pazar refah ve saadet getirecek. Aklına esen, elini kolunu sallaya sallaya Roma veya Paris’e gidip beğendiği otomobili permisiz, gümrüksüz getirebilecek."
22 değil, 40 yıldır, sadece dişimizi değil, canımızı da öldüresiye sıktığımız halde, bir türlü elimizi kolumuzu sallayarak şu Roma’ya, Paris’e gidip hayalimizdeki otomobili permisiz getiremedik.
Ama...
(...ilk cümledeki kehanet dikkatinizi çekti mi?)
Refah da geldi, Saadet de...