Tesisin set şeklinde uzayıp giden yüksek duvarlarını izlerseniz g"sterişli bir kapıya ulaşırsınız.Eskiden orası tam bir sır yuvasıydı. ™nünden geçen herkes içeride ne olduğunu bilir, ama "içeridekiler", kimse bilmiyormuş gibi yapardı.Bir süredir o kapının üzerinde büyük harflerle "Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı" yazıyor.Bu değişimin nedenini, değişimin açılışına davet edilen Başbakan Ecevit de sormuştu.Müsteşarlık yetkilileri, o günkü gazeteyi çıkardılar.İlan sayfasını açtılar.Ve Başbakan'a bir ev ilanını okudular:İlanda "MİT manzaralı kiralık daire" yazıyordu.Artık çocukların bile bildiği, ilanlarda alenen isminin verildiği bir kuruluş, daha fazla kendini gizleyip "devekuşu" gibi yaşayamazdı.MİT, kapısına "adını koydu" ve yeni bir d"neme geçti.Bugün, Türkiye'nin istihbarat teşkilatı, 75. yıld"nümünü, bu "şeffaflaşma" anlayışıyla kutluyor.* * *Yeni anlayışın ilk ürünlerinden biri, MİT'ten g"nderilen bir paketin içinden çıktı: "MİT Tarihçesi"... Teşkilat içinden, tarihçi Dr. Erdal İlter' in imzasını taşıyan kitapta, "zellikle ilk yıllara ilişkin MİT arşivinden orijinal belgeler yer alıyor.Kitaptan teşkilatın kuruluşunun büyük "lçüde Fevzi Çakmak Paşa' nın
<#comment>#comment>Yolunuz Ankara Yenimahalle'den geçerse Demetevler'e doğru tel örgüyle çevrili bir tesis dikkatinizi çekecektir.
Tesisin set şeklinde uzayıp giden yüksek duvarlarını izlerseniz gösterişli bir kapıya ulaşırsınız.
Eskiden orası tam bir sır yuvasıydı. Önünden geçen herkes içeride ne olduğunu bilir, ama "içeridekiler", kimse bilmiyormuş gibi yapardı.
Bir süredir o kapının üzerinde büyük harflerle "Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı" yazıyor.
Bu değişimin nedenini, değişimin açılışına davet edilen Başbakan Ecevit de sormuştu.
Müsteşarlık yetkilileri, o günkü gazeteyi çıkardılar.
Ancak "tek dans"zlü d"nemden, çok dans"zlü d"neme" geçiş için aynı şey s"ylenemez.Bu geçiş, oldukça travmatik yaşandı çünkü...Biz ekranların "dans"zden arındırılmış b"lge" olduğu bir d"nemde yetiştik. ™rneğin 20'li yaşlarıma kadar benim televizyonumda ne bir zil çalmış, ne bir g"bek titremiştir.Sonra bir gün, 1980 yılının son gecesi (yani 12 Eylül'den 3.5 ay sonra) devlet katından "dans"z seyretme izni" çıktı (yine ne varsa askerden var).Haftalar "ncesinden dans"z seçimi yapıldı:Bu "tarihi misyon" için Nesrin Topkapı seçildi.İyice sarılıp sarmalandı, omuzları şalla, bacakları şalvarla kapatıldı. Eline boncuklu baston verilip stüdyoya alındı.Kameralar, en "edepli" g"rüntü alabilecek şekilde konumlandırıldı.Ve 1981'nin ilk dakikalarında Nesrin Topkapı belirdi ekranda...Siyah beyazdı gerçi ama, "yle bir çalkaladı ki kalçalarını, bizim kuşağın hafızasında rengarenk yer etti.3 dakikalık bu ş"len bittiğinde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesindi.* * * Türkiye'nin "tek partili d"nemden çok partili d"neme" geçişi beklenmedik "lçüde sancısız olmuştur. Halkımız her yılbaşı arifesinde "bi daha... bi daha..." diye tempo tutmaya başladı ve Topkapı yanılmıyorsam 3
<#comment>#comment>Türkiye'nin "tek partili dönemden çok partili döneme" geçişi beklenmedik ölçüde sancısız olmuştur.
Ancak "tek dansözlü dönemden, çok dansözlü döneme" geçiş için aynı şey söylenemez.
Bu geçiş, oldukça travmatik yaşandı çünkü...
Biz ekranların "dansözden arındırılmış bölge" olduğu bir dönemde yetiştik. Örneğin 20'li yaşlarıma kadar benim televizyonumda ne bir zil çalmış, ne bir göbek titremiştir.
Sonra bir gün, 1980 yılının son gecesi (yani 12 Eylül'den 3.5 ay sonra) devlet katından "dansöz seyretme izni" çıktı (yine ne varsa askerden var).
Haftalar öncesinden dansöz seçimi yapıldı:
Orman, fısıldaşan yapraklardan dev bir koroyla uğultulu şarkılar s"yledi kulağıma; burnuma kekik kokuları taşıdı.Kah kan kırmızı dağ çileklerinden tadarak, kah fırtınadan devrilmiş ağaç g"vdeleri arasına dalarak, dostlarla kol kola yürüdük uçsuz bucaksız bir çam ormanının çamurlu patikalarında...Sağanak yağmur altında tepelere tırmanan rampalar arşınladık, zirveyi sucuk - ekmekle kutladık.Yolumuza çıkan k"y kahvelerinde adaçayı içip evlatlarınca "lüme terk edilmiş yapayalnız ihtiyarlarla s"yleştik; tütün, torunlar ve dünyanın halleri üzerine...Dostlarla tavla oynadık, mars ettikçe neşeyle dalga geçerek...Bir kamyonet sırtında seyahat ettik, saçlarımızı yele vererek...Peşimizde tüyleri safrana çalan, çakı gibi bir k"pek vardı.Yanımızda güzel g"zlü, eksik dişli çocuklar...Güler yüzlü, temiz kalpli, riyasız arkadaşlar...* * *Sadece seyircisi olduğumuz "çılgın televizyon eğlenceleri" yoktu; "yılbaşına eğlenerek girmeliyim" ıkınması da...Gece, dingin ve mutedildi.Ellerimizde tutuşmuş çıralar taşıyarak ormanın derinliklerine daldık, neşeli bir ateşb"ceği ordusu gibi...Hem seyrine doyulmaz, hem yanına yanaşılmaz bir dilber hararetiyle gürüldedi kamp ateşi; alevden saçlarını dolunaya
<#comment>#comment>Dört nala fasılasız koşturup durduğum ve alabildiğine yorulduğum nahoş bir yılın sonunda, tenha bir ormanda zamanın dinginlerine asılıp yavaşladım; yaşlı bir ağacın gölgesinde konakladım.
Orman, fısıldaşan yapraklardan dev bir koroyla uğultulu şarkılar söyledi kulağıma; burnuma kekik kokuları taşıdı.
Kah kan kırmızı dağ çileklerinden tadarak, kah fırtınadan devrilmiş ağaç gövdeleri arasına dalarak, dostlarla kol kola yürüdük uçsuz bucaksız bir çam ormanının çamurlu patikalarında...
Sağanak yağmur altında tepelere tırmanan rampalar arşınladık, zirveyi sucuk - ekmekle kutladık.
Yolumuza çıkan köy kahvelerinde adaçayı içip evlatlarınca ölüme terk edilmiş yapayalnız ihtiyarlarla söyleştik; tütün, torunlar ve dünyanın halleri üzerine...
Dostlarla tavla oynadık, mars ettikçe neşeyle dalga geçerek...
Yorgun bir yılın sonunda, denizin tuzlu dudaklarından "pmeye koştuğum bir sahil kasabasında, elektronik posta kutuma düştü "kırlangıcın "yküsü"... ™yle güzel, "yle yalındı ki, yazarını da, kaynağını da bilmemenin riskine rağmen, o 8 - 10 satırdan çocuksu bir masal yapıp, bu yılbaşı, hediye sepetinize koymak geldi içimden...* * *"Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Cesaretini toplayıp penceresine konmuş.™nce olabildiğince dik durmuş, Sonra gagasıyla cama vurmuş. '-Tık... tık tık...' Çok meşgulmüş adam... "fkeyle cama d"nüp bakmış: '-Kimmiş onu işinden alıkoyan?' Kırlangıcın minik kalbinde amansız bir heyecanKırık s"zcükler d"külmüş gagasından... '-Hey adam, seni nicedir izliyorum. Sorma nedenini, niçinini, Ama galiba seni seviyorum'.* * * Şaşırmış adam, '-Sen de nerden çıktın şimdi,Tam aklımı toplayacakken bozdun işimi...' Ş"yle bir tüylerini kabartmış kırlangıç, ve aklındaki planı çıtlatmış: '-Aç pencereyi beni içeri al sen, birlikte yaşayalım ebediyen...hem sofrada ortağın olurum, hem evde eğlencen'. Parlamış adam: '-Şuna da bakın neler diyor bu... Haddini bil, hiç kuş insana aşık olur mu?''-Soğuklar başladı bak, üşüyorum dışarda. Alırsan içeri, deva olurum yanlızlığına
<#comment>#comment>Fırtınadan sırılsıklam bir geceye uyuyup, ışıl ışıl bir bahar güneşine uyanınca insan, uzun sürmüş bir kış uykusunun mahmurluğundan silkinmişcesine diriliyor ruhu...
Yorgun bir yılın sonunda, denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğum bir sahil kasabasında, elektronik posta kutuma düştü "kırlangıcın öyküsü"...Öyle güzel, öyle yalındı ki, yazarını da, kaynağını da bilmemenin riskine rağmen, o 8 - 10 satırdan çocuksu bir masal yapıp, bu yılbaşı, hediye sepetinize koymak geldi içimden...
* * *
"Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş.