Borcun mu var derdin var

20 Şubat 2009

Confessions of a Shopaholic/ Bir Alışverişkoliğin İtirafları, vasat bir romantik komediden öteye geçemiyor

Bir insanın romantik komedilerden zevk alması geçen yıllarla ters orantılı sanırım. Bundan 10-15 yıl önce iyi yapılmamış olanları bile seyredebilirken, bugün en iyisini yarılamakta bile zorlanıyorum.
Vasat bir romantik komedi olan Confessions of a Shopaholic / Bir Alışverişkoliğin İtirafları, Sophie Kinsella olarak tanınan yazar Madeleine Wickham’ın beş kitaptan oluşan Shopaholic serisinden sinemaya uyarlandı.
Rebecca Bloomwood, sorunlarını kontrolsüzce yaptığı kıyafet alışverişleri ile bastıran genç bir gazetecidir. En büyük hayali moda dergisi Alette’te çalışmaktır. Aynı yayın kuruluşuna bağlı başka bir dergide eleman arandığını duyunca, Alette’e bir adım olsun yaklaşabilmek için finans dergisinde köşe yazmaya başlar.Yazdığı yazılar tutar, Rebecca bir yazar olarak saygı görmeye başlar, Alette’cilerle tanışır. Çalıştığı derginin yayın yönetmeni ile de yakınlaşır. Ama Rebecca’nın önüne geçemediği alışveriş bağımlılığı ve büyüyen kredi kartı borçları hayatını mahvedecektir.

Carrie Bradshaw’u aratmıyor Bir Alışverişkoliğin İtirafları, 18-20 yaşların-da kızlar dışında

Yazının Devamı

Bağımsızlık vakti

12 Şubat 2009

Yaklaşık 70 filmin izleyiciyle buluşacağı !f İstanbul iddialı yapımlarla bugün başlıyor. 22 Şubat’a kadar sürecek olan festivalde filmlerin yanısıra neredeyse her gece bir parti ve kendi filmini yap, kendi afişini tasarla adı altında birçok atölye var


u yıl sekizincisi düzenlenen AFM Uluslararası Bağımsız Filmler festivali yaygın adıyla
!f İstanbul bugün başlıyor. 22 Şubat’a kadar sürecek olan festivalde filmlerin yanısıra neredeyse her gece bir parti ve kendi filmini yap, kendi soundtrack’ini bestele, kendi afişini tasarla gibi başlıklar altında birçok atölye var. Yaklaşık 70 filmin gösterileceği festival 12 bölümden oluşuyor. Festivalin yarışmalı bölümü ‘Keş!f’te’ farklı ülkelerden sekiz film yarışacak. Festival koordinatörleri Serra Ciliv ve Pelin Turgut festivalin en öne çıkan bölümlerinin ‘Keş!f’, ‘Gökkuşağı’, ‘Minimumda Maksimum’ ve ‘Senden Başla’ olduğunu söylüyor ve ekliyorlar: “Bu bölümlerden her biri sanki festivalin söylemek istediği başka bir cümleyi söylüyor.”
‘Senden Başla’ festivalin bu seneki sloganı aynı zamanda. “Hareket et. Doğru olduğunu düşündüğün yönde, kendini samimi olarak ifade edebildiğine inandığın şekilde hareket et. Kelebek efektine inan, ‘Olmaz

Yazının Devamı

Hayatı tersten yaşayan adam

6 Şubat 2009

Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi ayladır herkesin dilinde. Film, Mark Twain’in “Seksen yaşında doğup yavaş yavaş 18’imize doğru ilerlesek hayat sonsuz bir mutluluk olurdu” sözünden yola çıkarak, F. Scott Fitzgerald’ın 1920’lerde yazdığı kısa hikâyeden uyarlandı. Sıradışı hikâyesiyle öne çıkan filmi, Seven, The Game, Fight Club ve Panic Room gibi filmlerinden tanıdığımız David Fincher yönetti. Brad Pitt ve Cate Blanchett gibi birinci sınıf oyunculara, olağanüstü özel efektler de eklenince 13 dalda Oscar’a aday görkemli bir yapım ortaya çıkmış. Senelerdir film yapılması düşünülen The Curious Case Of Benjamin Button / Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi’ni senaryolaştıran isim ise, sinema severler için özel imzalardan biri olan Forrest Gump’ın yazarı Eric Roth.

Yaşlı doğan bebek
Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde, New Orleans’ta, bir kadın doğum sırasında ölür. Doğan bebek, yaşlı bir adam görünümünde garip bir yaratıktır. Babası bu tuhaf görünümlü oğlunu bir huzurevinin merdivenlerine bırakıp kaçar. Bebeği, orada çalışanlarından Queenie sahiplenir. Doktorların çok yaşamayacağını söyledikleri bebek yıllar geçtikçe güçlenir, güzelleşir ve gençleşir. Benjamin Button hayatı

Yazının Devamı

Annenin savaşı

30 Ocak 2009



1920’li yıllarda Los Angeles’ta birçok yolsuzluk ve cinayet polis departmanı tarafından örtbas edildi. Christine Collins, oğlunun aranması sırasında yozlaşmış polis departmanında dönen karanlık işlere boyun eğmeyerek, hem teşkilâtı dize getirdi, hem de yasalar önünde kadınlarla erkeklere eşit haklar verilmesi konusunda büyük bir adım attı.
Christine Collins, işe gitmek için dokuz yaşındaki oğlunu evde bırakıp çıkıyor. Akşam döndüğünde oğlunu bulamıyor. Hemen polisi arıyor, polis yarım ağız ilgileniyor, sabaha kadar geleceğini söylüyor. Dönmeyince arama başlatılıyor. Christine Collins, senelerce oğlunu arıyor, polis ile büyük sıkıntılar yaşıyor, polisin onu susturma çabaları akıl hastanesine kapatmaya kadar varıyor.
İşte Clint Eastwood’un yeni filmi Changeling, bu yaşanmış olaydan yola çıkılarak yapıldı. Film, Türkçe’ye anlamsız bir şekilde Sahtekâr olarak çevrilmiş. Halbuki filmin kendisine çok yakışan adı Changeling, “ küçükken periler tarafından bir başkasıyla değiştirilen bebek” anlamına geliyor.
Oscar adayı filmlerin vizyona girdiği bu hafta Changeling gibi her yönüyle kaliteli filmler izleyeceğiz.

Yazının Devamı

Kutudan iyi bir film çıktı

23 Ocak 2009

Son zamanlarda ilk defa “Görün, pişman olmazsınız” diyebileceğim bir yerli film giriyor bu hafta gösterime. Pandora’nın Kutusu, Yeşim Ustaoğlu’nun son filmi. Türkiye’de vizyona girmeden önce, birçok yabancı festival gezdi Pandora’nın Kutusu, hâlâ da gezmeye devam ediyor. Film, sinema dünyasının önemli festivallerinden San Sebastian’dan En İyi Film ödülü ile döndü. Başrollerden birini oynayan Fransız oyuncu Tsilla Chelton da iki kere En İyi Kadın Oyuncu seçildi. Ustaoğlu, Güneşe Yolculuk ve Bulutları Beklerken gibi politik filmlerden sonra daha çok ilişkileri incelediği, orta sınıfı değerlendirdiği bir filmle karşımızda. İletişimsizlik, kopmuş ilişkiler... İyi çekilmiş, günümüzün önemli sorunlarını işleyen bir film Pandora’nın Kutusu.
Aynı şehirde yaşamalarına rağmen, birbirlerinden kısmen habersiz olan üç kardeş aldıkları bir telefonla bir araya gelirler. Batı Karadeniz dağlarındaki bir köyde yaşayan anneleri Nusret Hanım kaybolmuştur. Nesrin, Güzin ve Mehmet annelerini bulup İstanbul’a getirdiklerinde onun Alzheimer olduğunu öğrenirler. Hasta annelerine bakmak zorunda kalan kardeşler bu sayede kendi hayatlarında yolunda gitmeyen gerçeklerin de farkına varırlar. Unutmak, ait

Yazının Devamı

‘Hayır’ demekten çekinmeyin!

16 Ocak 2009

Yes Man / Bay Evet’e hemen ‘hayır’ deyin mesela... Ne senaryo, ne teknik, ne de oyunculuk olarak bir şey kaçırmazsınız merak etmeyin. Jim Carrey’nin şekilden şekile giren ‘komik’ yüz ifadelerini ve çıkardığı tuhaf seslerin daha iyisini başka filmlerinde gördünüz zaten. Danny Wallace’ın aynı adlı kitabından uyarlanan Bay Evet’in yönetmeni Peyton Reed.
Carl Allen, bir bankanın kredi bölümünde çalışmaktadır. Kredi başvurularına da genelde olumsuz cevap veren Carl’ın ağzından olumlu bir söz duymak neredeyse imkansızdır. En yakın arkadaşının nişan partisine katılmaya ‘Hayır’, yardım isteyen herkese ‘Hayır’. Fakat Carl, eski bir arkadaşının baskısıyla kendini ‘Evet’ seminerinde bulunca hayatı değişir. İnsanlara yardım etmeye başlar, tekrar sosyalleşir ve en önemlisi ‘Evet’lerin onu götürdüğü yolda aşkı bulur. Filmin en büyük problemi belki de Jim Carrey’nin yaşının bu rol için fazla büyük olması. Aynı film liseli bir gence uyarlansaymış, seyirci yaşı da düşeceğinden daha başarılı olabilirmiş. Bay Evet’i ancak 1997 yapımı Liar Liar / Yalancı Yalancı’dan hoşnut kalanlara ve bugüne kadar hâlâ Carrey komedisinden sıkılmayan hayranlarına önerebilirim.

USTA’nın ilk komedi filmi
Uluslararası

Yazının Devamı

Avrupa yolculuğunda Barselona durağı

9 Ocak 2009

Woody Allen’ın Manhattan’dan çıkıp Londra’ya gitmesi karşımıza alışık olmadığımız tarz Woody Allen filmleri çıkarmıştı. Bu yolculuğun ilk filmi Match Point / Maç Sayısı’ndan çok memnun çıktıysam da Scoop ve Cassandra’s Dream / Cassandra’nın Rüyası, benim için kayda değer filmler olmadı. Yüzümü tekrar güldüren Avrupa yolculuğunun İspanya ayağı oldu. Vicky Christina Barcelona / Barselona Barselona, çok iyi çizilmiş tipler ve aralarındaki ilişkileri anlatan bir komedi. Aslında film için sadece komedi demek yüzeysel kalır. Filmdeki karakter tahlilleri bütün Allen fimleri gibi çok detaylı ve derin.
Yönetmenin son filmlerinde vazgeçemediği haklı olarak!- Scarlett Johansson, İngiliz oyuncu Rebecca Hall ve İspanya’nın dünyaca ünlü oyuncuları Penelope Cruz ile Javier Bardem, filmin her karesini seyredilir kılıyorlar. Allen, senaryoyu yazarken rolleri Johansson ve Bardem için yazmış. Bu oyuncuların, roller için alternatifsiz seçim olduğunu söylüyor.
İki Amerikalı arkadaş Vicky ve Christina, yazı geçirmek üzere Barselona’dadırlar. Kızlardan evlenmek üzere olan Vicky, hayatını doğrudan sapmamak üzere programlamıştır. Christina ise önüne çıkan bütün maceralara açıktır. Kızlar bir sergi

Yazının Devamı

Gizemli bir uçak kazası

2 Ocak 2009



İnsan çok büyük bir beklenti ile gitmediği filmlerin bile bir çıtanın üzerinde olmasını diliyor seyretmeye giderken. Passengers / Yolcular’ın da en azından Anne Hathaway ve Patrick Wilson’ı bir araya getirdiği için ilginç olabileceğini düşündüm. Bazı filmler için koştura koştura sinemaya gidilmese de, daha sonra evde DVD’den seyretmek zevkli olabiliyor. Ama ne yazık ki Yolcular’ı DVD de kurtarmaz...
Ronnie Christensen tarafından kaleme alınan senaryo, filmin en büyük zaafı. Hikâyeye gereksiz eklenmiş yan karakterler, anlamsız detaylar ve tatmin etmeyen final Yolcular’ı zayıf bir film yapmış.
Christensen, bu öykünün ‘inkâr ve gerçek’ hakkında olduğunu söylüyor. Kendisini bu filmi yazmaya iten ‘gerçek’ ise çocuğunun doğumu yaklaşırken hissettiği baba olma korkusu olmuş.

Kazazedelerle terapi

Yazının Devamı