Boşa giden tokat

26 Aralık 2021

Hatırlamaya çalıştım. Olmadı. Ben de hesaplamak zorunda kaldım. Evet, ilkokula 6 yaşımda yani 1981 yılında başladım.

O döneme dair anılarıma dönüp baktığımda aklımda ilk gelen sabah okula yürüyerek giderken uzun bir köprüyle üstünden geçtiğim Hemşin Deresi oluyor. Daha doğrusu ta Kaçkarlara kadar uzanan kıvrım kıvrım bir vadinin karlı dağ doruklarından getirdiği o dehşet soğuk rüzgâr. Pazar 50. Yıl İlkokulu’nda okudum ilkokulu. İlk öğretmenim Melahat Yangın’dı. Sonra Meral Coşkun. Ve beş yıl boyunca bizimle ilgilenen diğer öğretmenler... Mesela Avni Özgürbüz. Adını sayamadıklarım dâhil hepsi görevlerini hakkıyla yapmalarının ötesinde büyük fedakârlık ederek ilgilendi bizimle.

Sonra Rize Anadolu Lisesi’ne başladım 1986 yılında. Okulun 2. yılıydı. Toplam 120 öğrenci ve dört sınıf vardı. İki sınıf biz yeni kazananlar ve iki sınıf da bizden bir yıl büyük olan ilk kazananlar. Her yıl yeni gelen öğrencilerle okul gitgide büyüdü, kalabalıklaştı. Elbette liseyi bitirene kadar derslerimize gelen onlarca

Yazının Devamı

Borş çorbası kremalı mı olur kremasız mı?

12 Aralık 2021

Şimdi kalkıp “Türkiye’de kutuplaşma” yoktur gibi bir cümle kursam herhalde kimse bu cümleyi de beni de ciddiye almaz. Ben de kurmam zaten öyle bir cümle. Kutuplaşma var elbette Türkiye’de. Var olmasına var da bir tek bizde mi var? Hayır, dünyanın her köşesinde, her toplumda ve toplulukta var.

Kendi içinde çelişkili gibi görünse de kutuplaşma bir arada olmanın doğal bir sonucudur. Bir araya gelen insanların sayısı arttıkça toplum/topluluk büyüdükçe de kutuplaşılan konu sayısı artar. Birbiri içine geçmiş, irili ufaklı konulardan oluşan dev bir kesişim kümeleri toplamına dönüşür toplum. Ve bir kere daha söyleyelim bu toplum/topluluk olmanın doğal sonucudur.

O yüzden mesele kutuplaşma değil kutuplaşmanın nasıl yaşandığı ve bunun ortaya çıkaracağı sorunların nasıl çözüleceği meselesidir. Ara tonlar elbette mevcut olmakla birlikte, bu sorunun da “kutupları” var. Kutuplaşmanın kendisini ve yarattığı sorunları katılım, eşit söz hakkı, şeffaflık, bağımsız denetim ve en önemlisi karşılıklı

Yazının Devamı

Ekonomik kriz mi dediniz?

5 Aralık 2021

Gayet zorlu bir süreçten geçiyoruz. Vatandaş büyük sıkıntı içerisinde. Bunu tevil etmenin, başka türlü yorumlamanın falan yolu yok. Geçen hafta verdiğimiz tüm haberlerde bir şekilde konu buydu. Asayiş haberinde de, siyaset haberinde de aynı konu ya da aynı konunun etkisi vardı: Ekonomik kriz. Durum açık ve net.

Mesela dolar karşısında TL’nin değer kaybı. Sürecin TL’de değer kaybı getireceğini bilmesine rağmen faiz indirimine giden Merkez Bankası buna rağmen gelinen durumun kritik olduğunu kabul etti ve bu hafta içinde dolara iki kez satış yönünde müdahale etti. Yani dolar satarak piyasadaki dolar talebini düşürmeyi, dolayısıyla da döviz fiyatını aşağıya çekmeyi hedefledi. Merkez Bankası her iki müdahaleye dair gerekçesini ise “sağlıksız ve piyasa gerçekleriyle uyuşmayan fiyat oluşumu” olarak açıkladı.

Her iki müdahalenin de dolar kurunun 14 lira sınırına dayandığında gelmesi Merkez Bankası açısından pek iyi olmadı bana kalırsa. Çünkü kendisi için kritik kabul ettiği, aşılmasına izin

Yazının Devamı

‘Yarın ABD’ye uçuyoruz’

28 Kasım 2021

Hâlâ var ve aynı hızla devam ediyor gördüğüm kadarıyla; ABD’de doğum yapmak.

Ayrıntılarını bilmiyorum ama hamileliğin belli bir ayında kalkıp ABD’ye gidiyorlar ve çocuğu ABD’de doğuruyorlar. ABD yasalarına göre o topraklarda doğan herkes ABD vatandaşı sayıldığı için çocuk doğar doğmaz TC vatandaşlığı yanında ABD vatandaşlığını da almış oluyor. Tabii çocuğun anne babası da bir ABD vatandaşının ebeveyni oldukları için ülkeye giriş-çıkış, kalma süresi, oturma izni ve vatandaşlık süreci gibi alanlarda belirli avantajlara sahip oluyor.

Çok tanıdığım bunu yaptı. Bazısı bin bir meşakkate ve rezilliğe katlanarak maalesef. Türkiye’nin en iyi hastanesinin denize bakan süit odasında doğum yapıp tüm tanıdık ve akrabasıyla bir arada olabilecek birisi mesela, ABD’de tek başına (kocası henüz onun yanına gitmemişti çünkü) hastaneye yetişmeye çalışırken otoparkta, asfaltın üzerinde doğurdu çocuğunu.

Sadece hali vakti yerinde olanlardan bahsetmiyorum, elindeki tüm imkânları zorlayarak, gerekenleri çoğu

Yazının Devamı

Sakın bir siyasetçiyle tartışma

21 Kasım 2021

Japonya ekonomisi dünyanın en istikrarlı ekonomilerinden biridir.

Japonya ekonomisinin büyüklüğü 4.97 trilyon dolardır.

Japonya dünyanın üçüncü büyük ekonomisidir.

Japon yeni para birimi yen 90’ların başından bu yana tüm dünya para birimleri karşısından çok istikrarlı ve öngörülebilir bir seyir izlemiştir.

Daha devam edeceğim ama devam ettikçe kendime yabancılaşıyorum. Bir gülme geliyor. Boş boş bakmaya başlıyorum önümdeki ekrana.

Malum, Merkez Bankası gösterge faizleri düşürmeye devam ediyor. Bunun sonucu olarak da Türk Lirası dolar karşısında değer yitiriyor. Hafta sonuna 11 liranın üzerinde bir kur seviyesiyle girdik.

Kur artışı demek, her alanda maliyetlerin artması demek. Fiyatların artması demek. Enflasyon demek. Alım gücünün düşmesi demek. Vatandaşın huzursuzluğunun artması demek.

Bu da siyasetçi açısından alarm zillerinin çalması demek.

Yazının Devamı

Küçük bir okuma listesi önerisi

14 Kasım 2021

Hani şöyle “işim gereği gazeteleri ve internet sitelerini karıştırıyorum” gibi bir cümle kurmayacağım çünkü bu işimin gereği değil. Zaten böyle biriolduğum için bu işi yapıyorum; okumayı, araştırmayı, öğrenmeyi sevdiğim için. Bu öğrenme meselesini de sadece akademik bilgiyle sınırlamıyorum asla. Yaşadığım topraklarda yaşayan insanlar kimdir, neye inanır, nasıl yaşar, hayatlarını yönlendiren, eylemlerini belirleyen temel “değerler” nelerdir? Batıl inançları, hurafeleri, efsaneleri, âdetleri, düğünleri, cenazeleri; aklınıza ne gelirse!

Sadece içinde yaşadığım toplum için değil dünyadaki her toplum için benzer bir merak taşıyorum. Ama elbette ki kendi toplumuma duyduğum ilgi ve merak başka bir seviyede.

Konuyu dağıtmayalım; ajansların geçtiği, sosyal medyada karşıma çıkan, haber merkezimizin ulaştığı haberlerin  büyük bir kısmı en hafif tabirle insanın içini karartan cinsten.

Kadın cinayetleri artık korkunç bir noktada. Buna “kadın soykırımı” demek bile hafif kalacak. Gencecik bir kadın bir yolda

Yazının Devamı

Geçen hafta bir siyasetçi bir vatandaşa...

7 Kasım 2021

İnsan olmanın yazılmamış (ya da belki de bir yerlerde yazılmıştır da ben bilmiyorumdur) kurallarından biri özür dilemektir. Özür dilemenin de birtakım kuralları vardır. Mesela özür dilemek yapılan hatayı fark ettiğine ve aynı hatayı bir daha yapmayacağına dair iradi bir beyandır. Aynı hata tekrarlanırsa özrün bir anlamı kalmaz çünkü. Bir diğer kural ise “Kalabalıkta yapılanın özrü, tenhada olmaz” kuralıdır. Yani hangi platformda kimlerin yanında yapıldıysa hata, yine aynı koşullar altında özür dilemesi gerekir kişinin muhatabından. Ha evet, bir de özür muhatabından dilenir.

Özür dilenecek kişinin kim olduğunun, geçmişte ne yaptığının ya da neler söylediğinin önemi yoktur. Özür dilemek gerekliliği hatayı yapan içindir. Onun kim olduğu, geçmişte neler yaptığı ya da söylediğiyle alakalıdır. Eğer erdemli bir kişi olma iddiasındaysa... Hele de hata yapan kişi diğer tüm siyasi partiler gibi ülkeyi yönetmeye aday bir siyasi partinin milletvekili ve üst düzey yöneticisi ise bu gerekliliklerin ağırlıkları

Yazının Devamı

Tantanacılık küllerinden doğarken

31 Ekim 2021

Son iki haftadır Kanal D ana haber bültenlerinde verdiğimiz hırsızlık, dolandırıcılık ve yankesicilik haberlerine şöyle bir baktım da... Bayağı artmış gerçekten!

Durun, hikâyeye baştan başlayayım. Geçenlerde bir izleyicimiz bir mesaj gönderdi sosyal medya üzerinden. Hani bir söz vardır (şahsen atfın doğruluğundan şüphe duysam da) kimileri tarafından Mevlana Celalettin Rumi’ye, zaman zaman da Ömer Hayyam’a atfedilir:

Bir lafa bakarım laf mı diye, bir söyleyene bakarım adam mı diye.

Ben de bu düstur çerçevesinde sosyal medya üzerinden gelen eleştirilere ve eleştiri sahiplerinin diğer mesajlarına ve genel profiline muhakkak bakarım. Çok kalabalık bir liman şehrinin devasa meydanına benzetiyorum çünkü sosyal medyayı. Alimi, meczubu, uğurlusu, uğursuzu, kimi ararsanız bulabileceğiniz bir yer. Kimi gönlünü eğlemek, kimi acısını dindirmek, kimi “Ben varım” demek, kimi de düpedüz kötülük etmek, can yakmak için yazıyor. O yüzden her “eleştiriye” yanıt vermeye kalkarsam kendime de iyi niyetle

Yazının Devamı