Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

22 Tem­muz se­çim­le­ri ön­ce­sin­de Gü­ney­do­ğu’day­dım. Hal­kın nab­zı­nı tut­mak; böl­ge in­sa­nıy­la otu­rup ko­nuş­mak, gö­rüş­le­ri­ni al­mak için şe­hir şe­hir do­laş­tık.
Kah­ve­de­ki in­san­la da, si­vil top­lum ör­güt­le­ri­nin tem­sil­ci­le­riy­le de bir ara­ya gel­dik. Bir ga­ze­te­ci için ka­mu­oyu yok­la­ma­la­rın­dan çok da­ha de­ğer­li­dir bu se­ya­hat­ler... İz­ler­se­niz, göz­lem­ler­si­niz, hal­kın bek­len­ti­le­ri­ni bi­re bir gö­rür­sü­nüz.
Bu tur­dan son­ra İz­mir’e dön­dü­ğüm­de; hem ya­zı­lar yaz­dım, hem de gö­rüş­le­ri­mi de­ği­şik plat­form­lar­da di­le ge­tir­dim.
Her­han­gi bir par­ti­nin ik­ti­da­ra yü­rü­yü­şü böl­ge­sel ha­re­ket­ler­le as­la ol­mu­yor. Bu çı­kış­lar dö­nem­sel ya da kon­jon­tü­rel ola­bi­li­yor ya da ola­ğa­nüs­tü ko­şul­la­ra bağ­lı ge­li­şe­bi­li­yor. Ni­te­kim 22 Tem­muz’da çı­kan so­nuç­lar be­ni hiç şa­şırt­ma­dı. CHP kı­yı­la­ra hap­sol­du, MHP güç­lü ol­du­ğu yer­ler­de sür­priz yap­ma­dı. AKP ise çı­kı­şı­nı sür­dü­ren par­ti ol­du.
* * *
Şim­di ye­ni­den se­çim sü­re­ci­ne gi­ri­yo­ruz. Ra­ma­zan’dan he­men son­ra ku­lis­ler hız­la­nır; aday aday­la­rı or­ta­ya çı­kar.  Ara­lık gi­bi de bu isim­ler net­le­şir. Ye­rel se­çim­ler­de el­bet­te aday­la­rın isim­le­ri, pro­je­le­ri önem­li­dir ama par­ti­le­rin stra­te­ji­le­ri, li­der­le­rin par­ti­yi sü­rük­le­yip sü­rük­le­me­dik­le­ri çok da­ha ön plan­da­dır. O yüz­den an­ket­ler de gös­te­ri­yor ki; bu se­çim­ler AKP ve CHP ara­sın­da gi­dip ge­le­cek­tir.
El­bet­te MHP’nin, De­mok­rat Par­ti’nin, DSP’nin çı­kış­la­rı ola­cak­tır ama 22 Tem­muz ön­ce­sin­de gör­dü­ğüm fo­toğ­raf­tan bu­gün çok şe­yin de­ğiş­me­di­ği­ni çok ra­hat söy­le­ye­bi­li­rim. Son gün­ler­de CHP li­de­ri De­niz Bay­kal’ın par­ti­yi ye­ni­den ya­pı­lan­dı­ra­ca­ğı ve da­ha hız­lı ça­lı­şa­bil­me­si için ye­ni yön­tem­le­ri dev­re­ye so­ka­ca­ğı di­le ge­ti­ri­li­yor.
Bu­nun için sü­re ye­ter­li olur mu, ol­maz mı gö­re­ce­ğiz.
Ama ger­çek olan şu­dur ki...
Türk hal­kı hem AKP’den, hem de CHP’den ye­ni açı­lım­lar bek­li­yor.
AKP’nin mer­ke­ze ya­kın­laş­ma­sı, CHP’nin de bir­kaç ko­nu baş­lı­ğı­nı sı­kı­şıp kal­ma­yan bir gün­de­me sa­hip ol­ma­sı­nı is­ti­yor. Her iki ge­rek­çe de son de­re­ce ye­rin­de...
İk­ti­dar par­ti­si­nin bı­çak sır­tı bir den­gey­le ka­pa­tıl­ma­ma­sı ama la­ik­li­ğe kar­şı ey­lem­le­rin oda­ğı ol­ma­sı AKP’nin si­ya­se­te ba­kı­şı­nı de­ğiş­tir­me­ye zo­run­lu kı­lı­yor. CHP’nin de oy­la­rı­nı art­tı­ra­ma­ma­sı ve sa­de­ce Bü­yük­şe­hir­ler­de var­lı­ğı­nı gös­ter­me­si par­ti­de­ki viz­yon ara­yış­la­rı­nı hız­lan­dı­rı­yor.
So­nuç­ta... İd­di­amı tek­rar­lı­yo­rum. 2009 Mart’ın se­çim sem­bo­lü İz­mir’dir.
İz­mir’den çı­ka­cak me­saj çok önem­li­dir.
Li­der­ler de bu­nu çok iyi bi­li­yor.

Haberin Devamı

Önemli kararlar
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu birkaç günlüğüne tatile gitti. Ben Türkiye’yi yönetenlerin sık tatil yapmasından yanayım. Aziz Bey, gece gündüz demeden, günde yirmi saat çalışarak dört buçuk yılı tamamladı. Karar vermek, kararı takip etmek ve geleceği şekillendirmek insanı yoruyor. Bana göre daha fazla dinlenmesi, tatile gitmesi gerekiyordu. Örneğin ABD Başkanı, Fransa Cumhurbaşkanı üç ayda bir birer hafta, yılda da iki kere 15’er gün tatil yapıyor. Keşke bu alışkanlıklar bizde de yerleşse...
Aziz Kocaoğlu, adaylığıyla ilgili seçimlere altı kala karar vereceğini söylüyordu. Türkiye’de bu süreç son üç ay olduğunu bildiğimiz için her seferinde bu detayı hatırlatmadan edemedik. Bizdeki teamül... Karar verenlerin önemli kararlar öncesinde tatile çıkması yönündedir. Örneğin Ahmet Piriştina DSP’den CHP’ye geçmeden önce Kanada’ya gidip sakin kafayla olanları düşündü. Ve bir sonuca vardı...
Aziz Bey de, tatil sonrasında daha kararlı bir şekilde iş başı yapacaktır. Ne dersiniz...

Haberin Devamı

Pencereden bakan bir kadın ve bir erkek
Pencereden dışarıya bakan bir insan neler görür? Bu dışarıda ne olduğuna ve bakan kişinin kim olduğuna bağlı.
Diyelim ki; pencereden bakan evli bir çift dışarıdansa alımlı bir kadın geçiyor. Alımlı kadını şöyle bir süzen kadın, uzaktan bile burnunun aslında estetik ameliyatlı olduğunu, kaşlarını fazla aldırdığını, taşıdığı ünlü “A” marka çantanın taklit olduğunu fark edebilir...
Çantasının ayakkabılarıyla uyumlu olmadığını ve saçlarını yapan kuaförün pek de başarılı olmadığını düşünürken, kendisinin de saçlarını boyatma zamanının geldiğini anımsar.
Ardından ne ilgisi varsa “B” mağazasında indirimli satışların başladığı ve “C” ürününden bir tane daha almasının ne kadar iyi olacağı geliverir aklına...
Kocasının bu işe biraz kızabileceği ama akşamki maçı televizyondan izlerken söylerse, fazla tartışma çıkmayacağını düşünür ve harekete geçer.
Alımlı kadını gören adamsa, plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı olsa bile, ilgi odakları son derece kısıtlı olduğundan, eşinin gördüğü ayrıntıların çok azını fark edebilir.
Ne ilgisi varsa, akşamki futbol maçını ve son izlediği maç sırasında kendini sık sık rahatsız eden eşini anımsayacaktır az sonra.
Ve “İnşallah bu akşam alışverişe filan çıkar da, şu maçı rahat rahat izlerim!” diye iç geçirip, eşinin “Etrafı yeni temizledim, lütfen yine dağıtma!” sözlerine karşın, dolapta maç sırasında tüketebileceği çerez olup olmadığına bakmaya gidecektir.
* * *
Kadınlarımızı ve erkeklerimizi biraz daha kızdırma pahasına “algıda seçicilik” üzerine güzel bir öyküyü özetleyerek sonlandıralım yazımızı.
New York’ta bir grup iş arkadaşı yolda yürürken, içlerinden Kızılderili kökenli olanı kulağına cırcırböceği sesi geldiğini söyler ve böceği aramaya başlar.
Arkadaşlarıysa insan kalabalığı, siren ve korna sesleri, iş makinelerinin gürültüsü arasında bu sesi duyamayacağını iddia eder. Kızılderili yolun karşısına yürür, binaların arasındaki yeşilliğin arasında cırcırböceğini bulur.
Arkadaşları, “Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?” diye sorduğunda Kızılderili kaldırıma geçer ve cebinden çıkardığı bozuk parayı yuvarlar.
Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, ceplerinden düşüp düşmediklerini kontrol eder.
Kızılderili, arkadaşlarına dönerek, “Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin.”
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, )