Başbakan havadayken gazetecilere itiraf etmişti.
“Oyumuz yüzde 30’un altına indi” diye.
Ekonomideki sıkıntılar su yüzüne çıkmaya başlamıştı ki; e-muhtıra geldi.
Sonra apar topar seçimlere gidildi.
Seçim gezisine çıkıp İzmir’e geldiğimde çevredekilere şöyle demiştim.
“Bu seçimin galibi belli... ANAP-DYP birleşmesi olmayınca, merkez sağda hiçbir alternatif kalmadı. AKP mağdur edebiyatını yine uyguluyor. Bu strateji de Anadolu’da tutmuş durumda...”
Bazıları yüzde 47’ye şaşırmış olabilir.
Cumhuriyet mitinglerinde meydanların dolu olduğunu görenler farklı bir tabloyla karşı karşıya kalacaklarını zannettiler.
Oysa Tandoğan’da, Çağlayan’da, Gündoğdu’da CHP’lisi de vardı, MHP’lisi de, DP’lisi de vardı.
Hatta AKP’lisi de...
Seçimlerin birkaç ay önceye alınması ve e-muhtıra AKP’nin de işine geldi.
“Yeniden koalisyonlar dönemi mi?” diye sorular havada uçuşurken, Başbakan Erdoğan’ın bile hayal edemeyeceği bir oy oranı karşımıza çıktı.
Eğer seçim akşamı verilen sözler tutulmuş olsaydı, bugün farklı bir Türkiye’den bahsediyor olacaktık.
Ama olmadı...
* * *
İhtiraslar ön plana çıktı.
AKP kendi egosuna yenik düştü.
22 Temmuz’un üzerinden daha bir yıl geçmiş olmasına rağmen ülke yeniden bir erken seçim havasına girdi.
Bu dalgalanmanın, yalpalanmanın miladı Cumhurbaşkanlığı seçimleridir.
İnatlaşma, dayatma Türkiye’nin dengelerini bozduğu gibi AKP’nin de iç dengelerini ve dinamiklerini de bozdu.
Ve ne yapılırsa yapılsın sakin bir limana yanaşılamıyor.
3 Kasım 2002’de AKP’yi iktidara getiren bütün koşullar aslında bugün için de geçerli...
Belki bugün 2001’deki kadar derin bir kriz yok ama piyasalar uzun bir süredir durgunluğun içinde.
Her sektördeki üretici gelecekten kaygı duymaya başladı. Yüksek faiz oranları, artma eğilimindeki enflasyon ve talep daralması dikkat çekmeye devam ediyor.
Esnaf kara kara düşünüyor.
Kepengi kapatıp kapatmama arasında gidip geliyor.
Halkımız mutfak ihtiyaçlarını kredi kartıyla alıyor. Yetmediğinde tüketici kredileri devreye giriyor.
Merkez Bankası’nın kara listesine giren kişilerin sayısı artıyor, daha doğrusu geçtiğimiz yıllara göre katlanıyor.
Protesto edilen senetler ve karşılıksız çekler ise tarihi rekor seviyelerinde...
Kamu kadar reel sektör de borçlu...
Yani 2001 çukurundan bizi gün yüzüne çıkaran özel sektör bu sefer o kadar rahat değil...
Özetle...
Çok kritik bir yaza girdik.
Bir yandan küresel ekonomideki giderek derinleşen sıkıntılar, içte de bıçak sırtı dengeler...
* * *
Bugüne kadar da “Ben mağdurum...” sözünü sonuna kadar kullanan bir hükümet...
Şahsen ben bu kozun yeniden AKP’nin eline geçmesini istemiyorum.
Çünkü AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın açıklamaları gibi hükümet kanadından yükselen sesler gösteriyor ki... Partinin kapatılmasını isteyenlerin sayısı çok daha fazla...
Türk siyaseti yeni bir yol ayrımında...
Ve en büyük eksiklik de hem sağdaki hem soldaki boşluklar...
Alternatifsiz demokrasi düşünülemez.