1998’in 22 Nisan’ı Necdet Karar’la birlikte (Chopin Necdet) Avni Anıl’ı aradık.
Necdet abi müthiş bir müzik adamıydı. Hoş sohbetti, şakalaşsın severdi.
“Avni Anıl’ın 23 Nisan yaşgünüdür, davet edip bir pasta keselim. Bir de şaka yapalım...” dedi.
Kabul ettim.
Avni abiyi gazeteye davet ettik.
Pastayı görünce sürpriz yaptığımızı anladı, bu jeste de çok sevindi.
Ama Necdet abi, pastayı kestikten ve bir dilim aldıktan sonra asıl bombayı patlattı:
“Sevgili Avni Anıl, yaşgünün kutlu olsun. Biliyorsun gazetede ben müzik yazıları yazıyorum. Bülent Akkurt edebiyat yazıları... Erkin Usman hem siyaset yazıyor hem de kent... Banu Şen tiyatro eleştirileri yapıyor, sanat yazıyor. Sen de müzik yazıyorsun... Bir araştırma yaptırılmış, emniyet mensuplarının gazeteyi daha fazla okumasını istiyorlar. Sen eski polissin, bu yazıları sen yazsan diyorduk. Deniz söyleyemedi. Benden rica etti...”
Avni abi önce şaşırdı, şaka olup olmadığını bir iki soruyla yokladı.
“Peki...” deyince odada kıyamet koptu.
Gülüşmeler, bağırmalar...
Hayatımın en güzel günleriydi...
Avni Anıl, bir sonraki yazısında bu olayı ve polisliğe başlangıç günü şöyle anlatmıştı:
* * *
“1952 yılıydı. Babam, kara sarılığa yakalanmıştı. Cumhuriyet gazetesinden, polis enstitüsüne öğrenci alınacağı yönünde bir ilan gördüm. Bu, maaşlı bir öğrencilikti. Hem de yüksek bölümü vardı. Eve ekonomik katkıda bulunmak istiyordum. Sirkeci Bahçekapı’da Sansaryan Han’daki Emniyet Müdürlüğü’ne gittim. Polisliğe müracaat etmemde, annemin de teşviki oldu. Sağlık karnesi ve emekliliği olduğu için annem çok istiyordu. Babam, müziğe başladığımı öne sürerek gitmemi istemiyordu. İki arada bir derede kalmıştım. Annem ve babam aydın insanlardı. Öylesine çalgıcı, şarkıcı denilip geçilmiyordu. Evimizde Münir Nurettin’in bütün plakları bulunuyordu. Sonraki yıllarda kız kardeşimi konservatuvara bizzat annem yazdırdı.
Sansaryan Han önünde çoğu 1.80’den uzun gençler vardı. Kendi boyumun kısalığı aklıma geldi ve bir an için ‘Girmeyeyim mi?’ diye geçirdim içimden. Anacığım aklıma geldi ve sınava girmeye karar verdim.
280 adaydan 38’inin polisliğe alınacağı bildirildi. Sonradan hocalarımız olan Kemal Aygün, Kemal Kestelli ve Turgut Göle (sonradan Kars Senatörü oldu) sınav komisyonundaydılar. İçeri girdiğimde üyelerden biri, ‘Otur küçük’ dedi. İkinci Cihan Harbi’yle ilgili sorular sordular. Genel kültür sorularında başarılıydım. O yıllarda Cumhuriyet, Tan ve Akşam gazeteleri çıkıyordu. Vatan, Sabah, Hürriyet, Milliyet, Tercüman gazeteleri çok sonra çıktı. Babam her gün Cumhuriyet alırdı.
Herkes iki dakikada çıkarken ben 10-15 dakika içerde kaldım. İlk girişte ‘Küçük’ diyen üye, bu defa ‘Üzmeyin küçüğü’ dedi ve çıktım. İçeride uzun kalınca arkadaşlar, ‘Ne oldu?’ diye merakla etrafımı sardılar. Bir an için acaba kazanamayacak mıyım diye düşündüm. Babam kazanacağıma inanmıyordu. Anacığım ise, ‘Olacak, olacak’ diyordu. İçine doğmuştu herhalde. Liste açıklandığında benim adım birinci sıradaydı.”
* * *
Necdet abi, pamuk gibi bir adamdı.
Avni Anıl’ı tanıdığıma her zaman mutlu oldum.
Hem müzik bilgisi, hem hayat bilgisi, hem de yaşama sevinci bambaşkaydı.
Hele hele bu isimlerle aynı gazetede buluşmak, yazı yazmak, arada sırada sohbet etmek, anılarını dinlemek müthiş bir keyifti.
Şimdi ikisi de aramızda değil...
Onları çok özleyeceğim.
Avni Anıl bir yazıyla anlatılamaz.
Devam edeceğim...