Emekli öğretim görevlisi Ömer Faruk Kara diyor ki... “Kültür balıkçılığı Türkiye kayıtlı balık üretiminin ancak yüzde 20’sini üretiyor. Bu üretimde en büyük girdi bilindiği gibi yemdir. Oysa doğadan üretilen balığın en büyük girdisi mazottur. Önemli olan, canlı sucul kaynaklardan optimum sürdürülebilir düzeyde avcılık yapıp yapamadığımızdır. Bu da bir yarımada olan ülkemizin bir balıkçılık politikasının olup olmadığıdır. Eğer bir balıkçılık politikası varsa, bu politika, teorik ve uygulamalı deniz biyolojisi, balıkçılık biyolojisi veya su ürünleri eğitim özgeçmişine sahip kişilerin yönetiminde midir? Bu sorunun yanıtı maalesef hayır. Balıkçılığımız, 1972 yılından beri Tarım Bakanlığı bünyesinde bazen genel müdürlük, bazen sıradan bir daire düzeyinde günümüze kadar icraat yapmıştır. Genelde ziraat mühendislerine istihdam yaratmak için kurulan su , Tarım Bakanlığı’ndan alınıp asıl sahiplerine verilmiyor. Bakanlıkta müsteşarından daire başkanına kadar olan yapılanma içinde, denizi, balığı, balıkçılığı bilen ve özgeçmişinde balıkçılıkla ilgili teorik ve uygulamalı çalışması olan bir kimsenin olduğunu sanmıyorum. Teorik ve uygulamalı balıkçılıkla ilgili özgeçmişleri olan su ürünleri mühendisleri ise sorumluluk verilmeyen sıradan memur olarak, toplam su ürünleri kadrosunun yüzde 3-5’ini geçmeyen adettedir.”
Yaşar Holding’in kurucusu ve onursal başkanı Selçuk Yaşar’ın yakınması boşuna değil.
Böylesine büyük bir sektör bu kadar başıboş bırakılır mı?
Geçen haftaki sohbetimizde Yaşar, kültür balıkçılığında disiplini bozan, çevreye zarar veren firmaların ayrı tutulması ve gerekli cezaların verilmesi gerektiğini söylemişti.
Ama buna kim karar verecek? O da tam net değil. Çevre-orman, turizm ve tarım bakanlıklarını ilgilendiren ayrı ayrı konular var. Oysa bunların tek çatı altında toplanması ve bir bakanlık bünyesinde kararların alınması daha doğru değil mi?
* * *
Ömer Faruk Kara’nın bu konuda çok sayıda eseri ve makalesi var. Yine kendisinden aldığım notlara göre...
Kültür balıkçılığının hatta tavukçuluğun gelişebilmesi yine ekonomik değeri düşük denizel canlı kaynakların doğadaki yoğunluğuna ve avcılığının sürdürülebilir olmasına bağlı.
Hangi balıklardan bahsediyoruz?
Çaça, sardalye, hamsi, ringa, kıraca istavrit, capelin ve küçük cüsseli pazar fiyatı düşük olan balık türleri...
Bugün balık unu olarak kullanılan bu balıkların miktarı yaklaşık 30 milyon ton civarında... Elde edilen balık unu miktarı ise 6 milyon ton... Bu miktarın yüzde 3-5’i büyükbaş hayvanların yeminin protein oranlarını yükseltmek için, geriye kalan balık ununun yüzde 50-55’i kültür balıkçılığında ve diğer kalan miktarda yüzde 40-45’i tavuk ve diğer kanatlıların beslenmesinde kullanılıyor. Bu bilgiler gösteriyor ki, kültür balıkçılığının gelişmesi balık unu miktarındaki artışla yakın alakalı.
Doğadaki balık lezzetine erişebilen 1 kilogram kültür balığı elde etmek için en az 3 kilogram ekonomik değeri düşük doğadan avlanmış deniz balığına gereksinim var.
Veya 1 kilogram kültür balığı elde etmek için 550-600 gram balık unu tüketilmesi gerekiyor.
1 kilogram balıktan 200 gram balık unu, 70-80 gram yağ elde ediliyor. Ömer Faruk Kara, balıkçılığımızın yönetim açısından ehil ellerde olmadığını savunuyor.
Ben de bu görüşe katılıyorum. Kara’nın bir notu daha var:
“Denize sahildar her ülke halkının damak tadına yatkın ve besleyicilik değeri yüksek olan balık yemi ile sürdürülebilir kültür balıkçılığını geliştirmelidir.”