Türkiye gerçekten garip bir ülke... Gerçek gündemlerin peşinden koşacağımıza bazı konulara saplanıp kalıyoruz. Sonuç... Patinaj... İki ileri bir geri... Bir değil yüzlerce örnek verebilirim.
Bir tanesini ele alarak size anlatayım. Birkaç ay öncesine kadar EXPO’yla yatıp EXPO’yla kalkıyorduk.
İzmir için bu projeyi almak çağ atlamak gibi bir şeydi. Onlarca yıl sonra yapılacak birçok yatırım EXPO sayesinde kente birkaç yıl içinde gelecek; İzmir’in geleceği garanti altına alınacaktı. Proje büyük olunca sahip çıkanları da çok oldu.
Deyim yerindeyse; herkes bir tarafından çekti, iş sakız gibi uzayıp gitti.
AKP EXPO’yu seçim yatırımı olarak gördü.
Yüklendikçe yüklendi... Kötü mü oldu? Evet, kötü oldu.
“İzmir’i mutlaka alacağız, bunun yollarından biri de EXPO’dan geçer” mantığıyla hareket edilince bütün yetkiler Dışişleri Bakanlığı bünyesinde toplandı.
Uluslararası organizasyonlarda bu bakış açısı işin ruhuna aykırıydı.
İtalya ise doğrusunu yaptı.
Ön planda olan Milano Belediye Başkanı, Letizia Moratti’ydi.
Bütün yönetim, kurullar, çalışma ekibi bu hiyerarşi üzerine kuruldu.
Moratti, rahat çalıştı.
Hükümetten ve devletten tam destek aldı, bunu hr zaman arkasında hissetti.
Tek bir merkezden işler yürütülünce de her kafadan bir ses çıkmadı. Yol alındı, hata payı azaldı.
Dağınık bir görüntü sergilenmedi. Kim ne yapacağını çok iyi biliyordu, roller en baştan belirlendi. Bizde ise tamamen dağınık bir görüntü vardı.
Yürütme Kurulu belki iyi niyetliydi ama iyi niyet yeterli değildi.
Bu profesyonel bir işti ve yürütmenin başındakiler bürokrasinin içinden geldikleri için bazı konularda çok geç adım.
Peki İzmir’in başkanı neredeydi?
Yürütme Kurulu’nun içinde. Başında değil. Yaptığınız işe siyaseti karıştırırsanız, çıkan sonuca da katlanmak zorundasınız.
EXPO gibi büyük işler partiler üstü olarak ele alınmalıdır. Başkanın hangi partiden olduğu değil, genel kabuller dikkate alınmalıydı. Ama olmadı...
EXPO’daki asıl mağlubiyetin arkasında bu gerçek yatmaktadır.
Neden bu konuya geldim?
Sayıştay denetçileri EXPO sürecinde Büyükşehir Belediyesi tarafından harcanan 3.5 milyon YTL için Aziz Kocaoğlu ve üç bürokrata zimmet çıkarmışlar.
Türkiye gerçekten de komediler ülkesi...
Bu yürüyüşün yürüyüş olmadığını, yanlışlar dizisi yapıldığını ifade eden zaten Aziz Kocaoğlu’ndan başkası değildi.
Hatta bunu tarihe not düşmek için benimle yaptığı bir röportajda dile getirmişti. Yürütme Kurulu’nun şekillendiği gün şunları söylemişti.
“Sayın Abdullah Gül’e kapsamlı bir dosya verdim. Hazırlıklarımızı anlattım. Genel kabul gören detayları paylaştım. Olmazsa olmazları söyledim. İzmir’de yapılacak bir oluşumda işin gerçek sahibi belediye başkanıdır. Yönlendirme kurulunun başkanlığını dışişleri bakanının yapması gayet doğaldır. Ancak yürütmenin başında mutlaka bu işin sahibi belediyenin bulunması gerekir. Büyükşehir başından bu yana hem İzmir içinden hem Ankara’dan by-pass edilmeye çalışılıyor...”
Bugün de Sayıştay denetçileri rapor hazırlıyor.
Kocaoğlu defalarca kamuoyunun karşısına çıkıp “Bu ödemeleri yapamam, özel bir kanun çıkması gerekir” dememiş miydi?
Yürütmenin başındakiler kime, hangi koşullarda, ne şekilde, kaç para yatırılacağına karar vermişler miydi?
Peki bunlara tanıklık eden dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül değil miydi?
İki ileri, bir geri...
Türkiye’nin kaderi bu...