Bazı olayları, kişileri eleştirdiğimizde hemen aynı sözlerle karşılaşıyoruz.
“Siz CHP’li misiniz, MHP’li misiniz, DP’li misiniz?”
Ne alakası var.
İlla da bir taraf mı olmak zorundasınız?
Hele hele bir gazeteciyseniz, partizanca bir tutum sergileyebilir misiniz?
Olmaz... Olmamalı...
Bizim mesleğimiz bunu kaldırmaz.
Çünkü medya tam ortada olmalıdır.
Her tarafı dinlemelidir.
Adil, eşitlikçi davranmalıdır.
Kamuoyunu yanıltmamalıdır.
Objektif kalmalıdır.
Doğrunun yanında olmalı, yanlışı sonuna kadar takip etmelidir.
Buna mecburuz.
Sadece gazeteciler değil; fikir önderleri, sivil toplum liderleri...
Akil adamlar...
Hatta siyasi partilerimizin mensupları, gönül verenleri bu kriterlerde hareket etmeli.
* * *
Hepimizin tek kılavuzu demokrasidir, demokratik açılımlardır.
Bunun içine adalet de girer, hukuk da, sivil toplum da, medya da...
O yüzden demokrasi kolay bir rejim değildir.
Çok seslidir...
Bunu “her kafadan bir ses çıkar” diye söylemiyorum.
Çıkan seslerin dinlenmesi, fikir çeşitliliğinin daha güzel bir toplum yaratması adına söylüyorum.
Demokrasi hoşgörü ister, anlayış ister, uzlaşma ister.
Bazen bir adım geri atarsınız, bazen karşınızdakilerin bir adım geri adım atmasını beklersiniz.
Belki sonuç istediğiniz gibi olmayabilir, belki gelinen nokta sizin hayal ettiğiniz gibi değildir.
Ama demokrasinin tarifini yapanlar da buna dikkat çekmez mi?
* * *
Bunları neden yazıyorum.
Çünkü son dönemde toplum öyle gergin, öyle mutsuz ki...
Mutlaka taraf olmanız isteniyor.
Mutlaka bir fikri savunmanız bekleniyor.
Mutlaka bir görüşe biat etmeniz arzu ediliyor.
Siyah ve beyazın yanında grinin de olduğunu düşünen yok.
Hayatın matematik olmadığını gören yok.
Uzlaşmanın kaybetmek olmadığını anlayan yok.
Demokrasi isteyenlerin önce kendilerinin demokrat olması gerektiğini kabul eden yok.
Türkiye hoşgörü iklimini mutlaka yakalamak zorunda çünkü başka çaremiz yok. Başka gidecek ülkemiz yok.
Bir başka Türkiye yok.
* * *
Geçmişle hesaplaşmaları bitirmeli, geleceğe bakmalıyız.
Geleceğe...
Çok uzaklara...