Bu konu birçok kez gitti, geldi. “Anlaşmaya vardılar” dendi, ardından bir takım eksikler çıktı.
TMSF’de imzaların tamamlandığı duyuruldu, bu sefer EGS tarafında bazı eksiklerin olduğu ifade edildi.
Haftalar geçti, aylar geçti; sonuç bir türlü alınamadı. Şimdi herkes aynı soruyu soruyor. “TMSF ile EGS ortakları arasında el sıkışıldı mı, kesin bir anlaşmaya varıldı mı?”
İşte bu sorunun cevabını on binlerce mağdur merak ediyor. 280 milyon dolarlık borcu çalışarak ödeyecek olan EGS Holding’e bağlı 7 şirket, 25 Ocak 2008’de TMSF ile yapılan anlaşmaya göre Deniz A.Ş. çatısı altında faaliyet gösterecekti.
Protokol gereği 15 milyon dolarlık peşinat ödenecek, 155 yönetim kurulu üyesi de geri dönüşü garanti edecekti.
İşte bu süreçte bir takım sıkıntılar oldu.
155 kişiden önce 100’ü imza attı, geri kalanlar için de TMSF haciz işlemleri başlattı.
Deniz A.Ş. için başlangıçta belirlenen 15 milyon dolarlık teminatlar da yatırılamadı.
“Atıldı...” denilen imzalara rağmen Deniz A.Ş.’nin çalışır duruma gelememesi sinirleri bozdu.
Bir yandan haciz tehdidi, bir yandan piyasaların daha da bozulması halinde olabilecek bir anlaşmayı ertelemesi...
Bütün bu ayrıntılar önemliydi.
Sonuç olarak; gelinen son nokta şöyle...
Protokol gereği istenen teminat tamamlanmış oldu. Bunun anlamı Deniz A.Ş.’nin TMSF’den gelecek “Başlayın...” talimatının ardından yedi kişilik yönetim kurulu belirlenecek. Beşi Deniz A.Ş.’den, ikisi TMSF’den olacak yönetim kurulu göreve başlamış olacak.
Bu açıklama...
Bu sefer gerçekten çok yakında...
Geriye sadece bürokratik bir takım işlemler kalmış durumda... Dilerim; yıllardır bekleyen, mağdur olan yatırımcılar, girişimciler biraz olsun nefes alabilir. Yine de şunu kabul edelim ki; şirketlerin çalışmaya başlayıp kaynak üretmesi de bir zaman alacaktır. Birçoğu borsada işlem gören şirketlerin İMKB’de tahtalarının açılması ise en iyi senaryo ile üç yıl alacağı ifade ediliyor. Her şeye rağmen başlamak yolun yarısı demektir.
Medyatik ve medyatik olmayan enfeksiyonlar
Gerek dünyada, gerek Türkiye’de nadir görülen bazı enfeksiyonlara basında geniş yer ayrılırken, sık görülen, önemli maddi kayıplara, cerrahi girişimlere ve ölümlere neden olan bazı enfeksiyonlardansa hiç bahsedilmiyor. Bir enfeksiyonun medyatik olabilmesi için öncelikle gelişmiş ülkeleri tehdit etmesi gerekiyor galiba. Birkaç kişinin ölümüne yol açan kuş gribi virüsünün mutasyon geçirip insanlarda salgına yola açabileceği spekülasyonu ile bütün dünya ayağa kalkarken, sivrisinek sokmasıyla bulaşan falsiparum sıtması nedeniyle sadece Afrika’da her yıl birkaç milyon çocuğun ölmesi haberlerde yer almıyor nedense.
Bazı enfeksiyonların gereğinden çok abartılmasının ekonomik savaşlarla ilişkisi de sorgulanıyor. Örneğin Avrupa’da milyonlarca hayvanın imha edilmesine yol açan deli dana hastalığını ABD ile Avrupa et endüstrisi arasındaki mücadeleyle, Çin ekonomisine ağır bir darbe vuran SARS enfeksiyonunu Çin ve Batı ülkeleri arasındaki rekabetle ilişkilendirenler var.
* * *
Medyatik enfeksiyonların bir özelliği de hızlı ve dramatik bir ölümle sonlanabilmeleri. Türkiye’de son günlerin en medyatik enfeksiyonu olan Kırım Kongo kanamalı ateşi ile mücadele çok güçken, sıklıkla sahipsiz veya veteriner kontrolünde olmayan köpekler aracılığı ile insana bulaşan önemli iki enfeksiyonla savaşmaksa nispeten kolay. Bunlardan kuduz enfeksiyonu sorunu, gelişmiş ülkelerde 50 yıl önce çözülmüşken, geçtiğimiz yıl sokak köpeği tarafından ısırılan 3 ve 5 yaşlarındaki iki çocuğumuzun iki ay ara ile kuduz nedeniyle yaşamını yitirmesi çok üzücü. Kuduzdan daha az medyatik olan kist hidatik enfeksiyonu ise görülme sıklığı, tedavisinin cerrahi olması ve ölümle sonuçlanabilen komplikasyonları göz önüne alındığında kuduzdan çok daha önemli aslında. Manisa’da örnekleme yöntemi sonrasında her 675 ilköğretim öğrencisinin birinde saptadığımız kist hidatik enfeksiyonunun sıklığı yaşla birlikte arttığından genel toplumda çok daha sık bulunduğunu söyleyebiliriz.
* * *
Kısa süre önce katıldığım bir kongrede yetkililerden kuduz ve kist hidatik enfeksiyonlarını önlemeye yönelik olarak İstanbul, Ankara ve İzmir’de kurulacak büyük hayvan barınaklarının yanında, enfeksiyonların kökünü kazımaya yönelik büyük bir projenin planlandığını ve pilot bölge olarak Trakya Bölgesi’nin seçildiğini öğrendiğim. Bu projeler, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmada önemli köşe taşları kanımca... (Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)