Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ege Üni­ver­si­te­si Tıp Fa­kül­te­si Tıp Eti­ği Ana­bi­lim Da­lı Baş­ka­nı Yrd. Doç. Dr. Dr. Ça­ğa­tay Üs­tün’e gö­re bir­çok ki­şi, top­lu­mun bu­gün gel­di­ği du­rum­dan mem­nun ol­ma­ma­sı­na rağ­men etik­siz bir or­tam­da ve eti­ği yok sa­yan bi­rey­ler­le ya­şa­ma­yı sür­dür­me­ye de­vam edi­yor.
Pe­ki, ni­çin? İş­te çok önem­se­di­ğim tes­pit­ler...
1. Tür­ki­ye’de eti­ğin hu­kuk­tan ön­ce gel­di­ği­ni be­nim­se­yen bir tu­tum ve yak­la­şım ne ya­zık ki ser­gi­len­mi­yor.
Hu­ku­ku etik­ten ön­ce gör­me­ye alış­mış bir an­la­yış bu­nu sür­dür­me­ye de­vam eder­ken, her­ke­se de ay­nı gö­rü­şü ka­bul et­tir­me­ye ça­lı­şı­yor.
Oy­sa etik hu­kuk­tan ön­ce gel­me­li ve ya­zı­lı hu­kuk ku­ral­la­rı bu­nun üze­ri­ne oluş­tu­rul­ma­lı.
2. Cum­hu­ri­ye­tin ila­nın­dan son­ra Ata­türk, ül­ke­mi­zi si­ya­set üs­tü bir an­la­yış ile ken­di be­lir­le­di­ği özel bir tarz ve bil­ge­ce tu­tum ile 15 yıl gi­bi uzun bir sü­re yö­net­ti ve biz­zat ba­şı­mız­da bu­lu­na­rak dev­le­ti­mi­zin ge­çir­di­ği zor dö­nem­ler­de ade­ta bir ışık ol­du.
Za­man­sız ve er­ken ve­fa­tın­dan son­ra bı­rak­tı­ğı en bü­yük mi­ras olan Ata­türk fel­se­fe­si ta­kip edil­me­miş, baş­ka bi­çim ve isim­ler al­tın­da ha­tır­la­na­rak san­ki ade­ta unut­tu­rul­muş ya da unut­tu­rul­mak is­ten­miş­tir. Oy­sa ya­rım ka­lan ve ta­mam­la­ya­ca­ğı gü­zel şey­le­rin de­va­mı yi­ne O’nun fel­se­fe­sin­de sak­lıy­dı.
Ata­türk mil­li ah­lak ve mil­li ira­de­yi ge­le­ce­ğin Tür­ki­ye’si için ay­rıl­maz bir iki­li ola­rak gö­rü­yor­du.
İş­te, bu­nun için­dir ki, etik il­ke­ler ve bun­la­rı be­nim­se­yen bi­rey­ler çok önem­li­dir.
Bu­nun göz ar­dı edil­me­si ve yıl­lar­dır bu yan­lı­şa de­vam edil­me­si biz­le­ri bu ha­zin tab­lo­nun bir par­ça­sı yap­ma­ya zor­la­mış­tır.
*    *    *
3. Umut­suz­luk ade­ta bir ya­şam tar­zı ol­muş­tur. Umut­suz kit­le­ler ça­re­siz­li­ğin için­de etik yoz­laş­ma­nın mey­da­na ge­tir­di­ği yı­kı­mı ses­siz­ce sey­re­di­yor­lar.
Eti­ğin var­lı­ğı­na ih­ti­yaç du­yul­du­ğu ka­bul edi­li­yor.
Fa­kat kim­se bir şey­ler yap­ma­yı gö­ze ala­mı­yor. Bu­nun ne­de­ni yoz­laş­ma­nın oluş­tur­du­ğu be­lir­gin so­nuç­lar­dan bi­ri­si olan çe­kin­gen­lik­tir.
4. Eti­ğin var­lı­ğı­nı sa­vun­mak ve bu­nun için mü­ca­de­le et­mek güç­leş­miş gi­bi gö­rü­nü­yor.
Etik ve ah­lak dı­şı sa­yı­lan dü­şün­ce ve ey­lem­le­rin güç­lü ol­du­ğu böy­le­si dö­nem­ler­de bi­rey­ler etik hak­kın­da bir şey­ler söy­le­mek­te zor­lan­dık­la­rı­nı his­se­der­ler.
Şu an için­de bu­lun­du­ğu­muz dö­nem bu­dur. Aşıl­ma­sı güç gi­bi gö­rü­nen bu en­gel bir gün or­tak gay­ret ve el­bir­li­ğiy­le an­cak aşı­la­bi­lir.
5. En zor ko­nu­lar­dan bir ta­ne­si eti­ğin var­lı­ğı­nı in­kar eden­le­re ve top­lum­sal ya­şam­da etik ile ger­çek­le­rin bağ­daş­ma­dı­ğı­nı söy­le­yen­le­re kar­şı ve­ri­len mü­ca­de­le­dir. Tam bu nok­ta­da top­lu­mun etik du­yar­lı­lı­ğı­nı ge­liş­tir­mek adı­na baş­ta etik uz­man­la­rı ol­mak üze­re pek çok ki­şi­ye bü­yük so­rum­lu­luk­lar dü­şü­yor.
Bun­la­rın ye­ri­ne ge­ti­ril­me­si için kim­se ken­di­si­ni et­ki­siz ya da ye­ter­siz gör­me­me­li, öz­ve­ri ve ça­ba­lar sür­dü­rül­me­li.
*    *    *
6. Hu­ku­ki ya­pı­lan­ma­nın top­lum­da ken­di­ni is­pat­la­ya­rak ye­ri­ni da­ha da sağ­lam­laş­tı­ra­bil­me­si için ye­ni hu­ku­ki dü­zen­le­me­le­re as­lın­da ge­rek yok.
Çün­kü unut­ma­ma­lı­yız ki, iyi ha­zır­lan­mış ka­nun­la­rın ko­ru­na­bil­me­si için iyi bir etik dü­şün­ce­ye ve iyi ah­la­ki ey­lem­le­re ih­ti­yaç var. Bun­lar­dan yok­sun olun­du­ğu tak­dir­de ne ka­dar faz­la sa­yı­da hu­ku­ki dü­zen­le­me ya­pı­lır­sa ya­pıl­sın hu­ku­ki düz­le­mi ko­ru­ya­bil­mek müm­kün ola­ma­ya­cak­tır.
7. Yö­ne­ti­ci ve bü­rok­ra­si eti­ğin üs­tün bir il­ke ol­du­ğu­nu be­nim­se­me­li­dir.
Bu tür önem arz eden gö­rev­ler­de hiz­met ve­ren­le­rin eti­ği önem­se­me­me, kü­çük gör­me gi­bi ta­vır­la­rı­nın ge­nel­lik­le ya­şa­nan ve ya­şa­tı­lan etik kar­şı­tı tu­tum­la­rın bir ürü­nü ol­du­ğu­nu ka­bul et­me­li­yiz.
Ön­ce­den olum­suz yön­de şart­lan­mış­lık ne ya­zık ki ge­le­ce­ğe böy­le olum­suz mi­ras­lar bı­ra­ka­bil­mek­te­dir. Bu yüz­den­dir ki, eti­ği be­nim­se­miş ki­şi­le­rin yö­ne­tim ka­de­me­sin­de rol al­ma­la­rı ge­rek­ti­ği fik­ri­nin doğ­ru­lu­ğu­na inan­ma­lı­yız.
*    *    *
Tek­rar edi­yo­rum.
Tür­ki­ye’nin eko­no­mik, si­ya­set gi­bi önem­li so­run­la­rı ve aç­maz­la­rı ol­du­ğu gi­bi top­lum­sal etik ko­nu­sun­da da so­run­la­rı var­dır.
Ne eko­no­mik ge­liş­me­ler, ne de si­ya­si is­tik­rar etik ol­ma­dan yer­li ye­ri­ne otur­maz.