Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ge­lin şu ar­se­nikli su me­se­le­si­ne bir ba­ka­lım. Sağ­lık Ba­kan­lı­ğı’nın Tür­ki­ye ge­ne­lin­de se­kiz ay­rı yer­de ve­ri top­la­ma mer­ke­zi bu­lu­nu­yor.
Bu il­ler ara­sın­da İz­mir de var.
İz­mir’de­ki ve­ri­ler di­ğer il­le­re gö­re da­ha sağ­lık­lı tu­tu­lu­yor. Va­li Kut­lu Ak­taş dö­ne­min­den bu ya­na tüm ve­ri­ler kar­şı­laş­tır­ma­lı ola­rak de­ğer­len­di­ri­li­yor.
Kan­ser va­ka­la­rı Tür­ki­ye’ye öz­gü de­ğil, bü­tün dün­ya­da ar­tı­yor. Ör­ne­ğin ABD’de 100 bin ki­şi­de 400-450 ki­şi­nin kan­se­re ya­ka­lan­dı­ğı gö­rü­lür­ken, bu ra­kam­lar Tür­ki­ye için çok da­ha dü­şük... 150-250 ara­sın­da gi­dip ge­li­yor.
Eli­miz­de­ki ve­ri­ler bir ge­nel­le­me ya­pa­bil­mek için ye­ter­li de­ğil.
An­ka­ra Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye Baş­ka­nı Me­lih Gök­çek’in id­di­a et­ti­ği gi­bi “İz­mir’in su­yu kan­ser ya­pı­yor” sö­zü ha­va­ya atıl­mış, içi dol­du­rul­ma­mış ve si­ya­se­ten de son de­re­ce yan­lış yo­rum­lar. Ge­liş­miş bir Ba­tı ül­ke­sin­de ol­sa bu söz­le­ri sarf eden si­ya­set­çi­ler bel­ki de ce­za ala­bi­lir­di.
Ama bu­ra­sı Tür­ki­ye...
Sağ­lık Ba­kan­lı­ğı, Ulus­la­ra­ra­sı Kan­ser Araş­tır­ma­la­rı Ajan­sı’yla da or­tak ça­lış­ma­lar yü­rü­tü­yor. Bu­ra­dan da ay­kı­rı bir ra­por gel­miş de­ğil.
İz­mir’de­ki kan­ser tür­le­ri­ne bak­tı­ğı­mız­da er­kek­le­rin da­ha çok ak­ci­ğer, ka­dın­la­rın ise me­me kan­se­ri­ne ya­ka­lan­dı­ğı gö­rü­lü­yor.
İç­ti­ği­miz su­yun ar­se­nik­li olup ol­ma­ma­sı­nın bu kan­ser tür­le­riy­le ala­ka­sı olup ol­ma­dı­ğıy­la da il­gi­li bi­lim­sel ra­por­lar yok eli­miz­de.
Ya­ni kim­se­nin çı­kıp bir çır­pı­da bu­nu ka­nıt­la­ma­sı bek­le­ne­mez. Gök­çek’in söz­le­ri de pa­lav­ra­dan öte­ye ge­çe­mez.
Bir ger­çek da­ha var ki, o da Sağ­lık Ba­kan­lı­ğı’nda­ki ve­ri­le­rin 2003’e ka­dar de­ğer­len­di­ril­miş ol­ma­sı, son­ra­sıy­la il­gi­li ça­lış­ma­lar de­vam edi­yor. Gök­çek’in ya­nıl­dı­ğı bir baş­ka ay­rın­tı da­ha var.
O da kay­nak­ta­ki suy­la şe­be­ke­de­ki su­yun du­ru­mu...
Ba­raj­lar­da bek­le­ti­len su ba­zı iş­lem­ler­den geç­tik­ten son­ra şe­be­ke­ye ve­ri­li­yor. Bu bü­tün kent­ler için ge­çer­li... Oran­lar, bek­le­yen suy­la akan su ara­sın­da fark­lı­lık­lar gös­te­re­bi­lir. Önem­li olan iş­le­me ta­bi tu­tu­lan su­da­ki oran­lar­dır.
Tar­tış­ma­la­rın en yo­ğun ol­du­ğu dö­nem­de su­da­ki ar­se­nik ora­nı yüz­de 21’ler se­vi­ye­sin­dey­di. Bu­gün 2-3 yer­de ora­nın 11’ler­de ol­du­ğu gö­rü­lü­yor. De­mek ki alı­nan ted­bir­ler ne­ti­ce ver­miş, ar­se­nik oran­la­rı dü­şü­yor.
Gök­su ve Sa­rı­kız kay­nak­la­rın­da top­lam 29 ku­yu var­dı. Bu ku­yu­lar ka­pa­tıl­dı ve arıt­may­la il­gi­li ya­tı­rım­la­ra hız ve­ril­di. Bun­lar za­man ala­cak...
Ama bi­zi bek­le­yen asıl teh­li­ke su­suz­luk...
Gün­ler­dir yağ­mur yağ­mı­yor ve ba­raj­lar­da­ki do­lu­luk ora­nı gi­de­rek aza­lı­yor.
Böy­le gi­der­se dü­zen­li su ke­sin­ti­le­ri ola­cak. Ya da ka­pa­tı­lan ku­yu­lar ye­ni­den açıl­mak zo­run­da ka­lı­na­cak...
Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye­si bugün­le­ri ön­ce­den gö­rüp Baş­kent’e, mer­ke­zi hü­kü­me­te ge­rek­li baş­vu­ru­la­rı yap­ma­mış mıy­dı? Yap­mış­tı...
Pe­ki ce­vap han­gi yön­dey­di?
AKP’li Çev­re Ba­kan­lı­ğı’nın ge­nel mü­dü­rü Fev­zi İş­bi­lir, 19 Ara­lık 2007’de yaz­dı­ğı bir ya­zıy­la, “Çam­lı Ba­ra­jı­’na acil ih­ti­yaç yok­tur. İz­mir’in ye­ter­li su­yu var­dır” de­me­miş miy­di?
Bu­gü­nün ger­çe­ği ne­dir? İz­mir’de ba­raj­lar­da­ki su ora­nı yüz­de 7’le­re düş­müş­tür.
Ve yağ­mur yağ­maz­sa 1-2 ay­lık su­yu kal­mış­tır.
Su­yu tu­ta­maz­sa­nız, ba­raj ya­pa­maz­sa­nız; kent­le­rin ih­ti­yaç­la­rı­nı na­sıl gi­de­re­cek­si­niz?
Bu bir si­ya­si linç de­ğil mi­dir?
Ge­le­lim Av­ru­pa Bir­li­ği’nin tut­tu­ğu “in­sa­ni tü­ke­tim amaç­lı su­lar” hak­kın­da­ki stan­dart­la­ra...
Av­ru­pa, Tür­ki­ye’den kur­şun mik­ta­rı­nı 15 yıl için­de 50 mik­rog­ra­ma dü­şü­rül­me­si­ni is­te­miş. Ar­se­nik için 2005’te 3 yıl­lık mu­afi­yet koy­muş.
Ge­re­kir­se 3 yıl­lık uzat­ma, hat­ta bir 3 yıl da­ha sü­re ve­ril­me­si­ni ön­gör­müş. Da­ha ön­ce “50 mik­rog­ram nor­mal­dir” di­yen Av­ru­pa Bir­li­ği, be­lir­le­nen sü­re­ler için­de bu oran­la­rın yüz­de 10’nun al­tı­na dü­şü­rül­me­si­ni is­te­miş.
Bir­li­ğin üye ül­ke­le­rin­de de 1993’e ka­dar bu oran­lar yüz­de 50’ler se­vi­ye­sin­dey­miş.
Bu­ra­da in­sa­nı­mı­zın sağ­lı­ğı­nı teh­dit ede­cek bir şey var mı?
Ön­lem­ler alın­mı­yor mu?
Ya­tı­rım­lar ya­pıl­mı­yor mu?
Ge­rek­li bi­lim­sel des­tek­ler alın­mı­yor mu?
Bu so­ru­la­rın ce­va­bı po­zi­tif ise bu­nu ni­ye an­la­ta­mı­yor­su­nuz? Kri­zi, al­gı­la­ma­yı yö­net­mek ay­rı bir şey iş­te...
Son söz...
Türk si­ya­se­ti ar­tık fark­lı bir dil kul­lan­ma­lı...
Gök­çek’in di­li öz­le­nen, bek­le­nen üs­lup ola­maz. Bu da bir baş­ka ya­zı ko­nu­su ol­sun.