Meral Tamer, geçenlerde çok güzel bir yazı yazdı. Tamer, Worldwatch Enstitüsü’nün yayınladığı “Dünyanın Durumu 2008 Raporu”nda çok önemli başlıkları ele almıştı.
ABD’de 2001’de kurulan Sadelik Forumu’ndan da örnekler veriliyordu.
Forum; adil ve sürdürülebilir yaşam biçimleri kurmak ve sürdürmek isteyen insanların oluşturduğu bir ağ.
Bazı istatistiki bilgiler de verilmiş. Avustralya’daki bir araştırmaya göre katılımcıların yüzde 23’ü beş yıl içinde bir vites küçültme hareketine katılmış.
ABD’de yapılmış bir araştırmada da, katılımcıların yüzde 28’inin sadeleşmeye yönelik bazı adımlar atıldığını, yüzde 62’sinin de bunu yapmak istediğini göstermiş.
Sosyolog Amitai Etzioni bu özelliklere uyar üç insan tipini şöyle tarif etmiş.
Vites küçültenler...
Belirli bir servete ulaştıktan sonra gelirlerini bilinçli olarak düşürenler. Bu insanlar, aileleriyle daha fazla zaman geçirmek ya da toplumsal veya kişisel ilgi alanlarına yönelmek için yaşam biçimlerini sadeleştiriyorlar.
Kararlı sadelikçiler...
Yüksek maaşlı ve statülü işlerini tamamen bırakıp çok daha sade yaşam biçimlerini benimseyenler.
Ve bütüncül sadelikçiler...
Zaman zaman ruhsal ya da dinsel ideallerin de etkisiyle hayatlarında çok radikal değişiklikler yaparak, tüm yaşamlarını ahlaki bir sadelik ilkesi çerçevesinde yeniden kuranlar.
* * *
Daha önce yazmıştım.
Türkiye’yle iş yapan bir Fransız arkadaşım; Boğaz’ı, İstanbul’u, İzmir’i, Bodrum’u, Antalya’yı çok sevdiğini söylemiş ama şu cümleyi de ihmal etmemişti.
“On yıldır Türkiye’ye gidip geliyorum. Türk insanındaki değişimi çok net gözlemleyebiliyorum. Gelişmeler çok pozitif ama gördüğüm aşırılıklar da var. Tüketim çılgınlığına dikkat etmek gerekir. Sadeliği aşan her şey bir süre sonra insanı mutsuz eder...”
Bu gözleme yürekten katılıyorum. Türk toplumundaki aşırıya kaçış, markaya bağımlılık, gerektiğinden fazla tüketmek, kolay mutlu olmamak gibi yeni sorunlara dikkat çekmek istiyorum.
Size dünyadan bir örnek vermek istiyorum.
* * *
Hayır kurumlarına 31 milyar dolarlık bağışta bulunmuş, dünyanın en zengin ikinci kişisi olan Warren Buffet ile yapılmış röportaj vardı. Buffet, ilk hisse senedini 11 yaşında almış. Bunun bile çok geç olduğunu düşünüyor. Çocukların yatırım yapması için küçük yaşlardan itibaren cesaretlendirilmesi gerektiğini düşünüyor. Gazete teslim etme işinden biriktirdikleriyle 14 yaşında küçük bir çiftlik almış. İnsan küçük birikimlerle birçok şey satın alabileceğine inanıyor.
Hala 50 yıl önce evlendikten sonra aldığı, Omaha şehir merkezinde bulunan üç yatak odalı evinde yaşıyor. O evde ihtiyacı olan her şeye sahip olduğunu söylüyor. Evinin bir koruma duvarı yok.
Reel ihtiyacımızdan fazlasını almamaya ve çocuklarımızı da böyle düşünmeleri için yönlendirmemiz gerektiğini ifade ediyor.
Her yere kendi arabasıyla gitmiyor; bir şoförü ya da koruması yok.
“Ne isen O’sun” felsefesine inanıyor.
Dünyanın en büyük özel jet şirketine sahip olsa da, asla özel jet ile seyahat etmiyor.
Daima ekonomik olarak nasıl başarıya ulaşacağını düşünüyor.
Şirketler grubu Berkshire Hathaway, kendisine ait olan 63 şirketten oluşuyor. Her yıl şirketlerinin yöneticilerine sadece o yılın amaçlarını belirten bir mektup yazıyor. Asla toplantı yapmıyor ya da düzenli aralıklarla şirketlere uğramıyor.
“Doğru insanları doğru işlere devret...” diyor.
Yöneticilerine sadece iki kural belirtiyor.
Birincisi... “Hiçbir hisse senedi sahibinin parasını kaybetme...”
İkincisi... “Birinci kuralı unutma...”
Warren Buffet’nin gençlere tavsiyelerine gelince...
“Para adam yapmaz ama adam para yapar. Hayatınızı olduğunuz gibi yalın yaşayın. Başkalarının söylediklerini yapmayın, sadece dinleyin. Sizi ne iyi hissettiriyorsa onu yapın. Markalara bağımlı olmayın; sadece sizi rahat hissettirecek şeyleri giyin. Paranızı boşa harcamayın, sadece gerçekten ihtiyacınız olan şeylere harcayın. Son olarak, bu hayat sizin o halde neden başkalarına hayatınızı yönetmesi için fırsat veriyorsunuz.”