Her zaman yazıyorum. Türkiye’nin düzelmesi için siyasetin düzelmesi gerekir. Siyasette etik, siyasette dil, siyasette uzlaşma kültürü olgunlaşmadığı sürece değişimin yakalanabileceğine inanmıyorum. 22 Temmuz seçimleri öncesinde Güneydoğu’nun tamamını gezmiştim. Öncesinde de çeşitli vesilelerle Doğu Anadolu’ya, Karadeniz’e gitmiştim. Ege Bölgesi her an göz hapsimiz altında... Çanakkale’ye, Uşak’a, Denizli’ye toplantılara katılmak için defalarca gidiyoruz. Fotoğraf değişmiyor.
İnsanımızın gelecekle ilgili kaygıları, endişeleri değişmiyor.
Konuştuğunuzda gündelik sorunlar bambaşka... Halkın gündeminde ne türban ne imam hatipler ne de siyaset var. Vatandaş ekonomisinin iyiye gitmesini istiyor, işsiz kalmak istemiyor.
Daha da önemlisi huzur istiyor, hoşgörü iklimini her ortamda bulmak istiyor.
Bugünlerde kapatma davasıyla yatıp kalkıyoruz. Türkiye’de siyasi bir kaostan ve krizden bahsediyoruz. Gelin görün ki, bu ortamı yaratanlar sanki hiç kabahatleri yokmuş gibi, asıl sorumlular onlar değilmiş gibi açıklama yapmaktan da çekinmiyorlar.
Bu ülkenin bakanları Avrupa’da, Amerika’da yaptığı temaslarda kendi ülkelerinden şikayet ediyorlar.
Tansiyonu düşürmesi gerekenler, yangına körükle gitmeyi tercih ediyorlar.
Kapatma davası sonrasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Şanlıurfa Kadın Kongresi’nde ilk açıklamasını yapıyor:
“Bu ülkenin itibarını zedelemeye, demokratik ve ekonomik istikrarını bozmaya, milletin iradesini hiçe saymaya, bu ülkenin hukuk sistemini tartışmalı hale getirmeye kimin hakkı olabilir?”
Grup toplantısında daha da sert sözler...
“Hedef Ak Parti değil, Türk demokrasisi ve millet iradesidir...”
Bazen ayetlerle cevap veriyor, bazen bir şiirle...
“Orada ne demiş şair: ‘Başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma.’ Biz aldırmıyoruz, biz gülüp geçiyoruz, biz size hizmet üretmeye devam ediyoruz.”
Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, sık sık televizyona çıkıyor. Ve...
“Yüzde 47 oy alan bir partiyiz. Herkes haddini bilsin. Arkamızda millet var...” anlamına gelecek sözler sarf ediyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin, Ak Parti hakkındaki kapatma davasına ilişkin kararını verirken, halkın iradesini göz önüne almasını beklediklerini açıklıyor.
Avrupa Parlamentosu Başkanı HansGert Pöttering, AKP’nin kapatılması ve Başbakan Erdoğan’ın “yasaklı” olması halinde müzakerelerin durdurulabileceği mesajını veriyor. Hiç kimseden tek bir özeleştiri yorumu yok.
Kimseden demokrasinin olgunlaşması için gerekli adımlar yok.
Herkeste bir hesaplaşma, haddini bildirme çabası... Ünlü Fransız yazar Albert Camus, “Çağdaş siyasi toplum, insanları umutsuzluğa düşürme makinesidir” diyor.
Ben ise James Clarke’ın, “Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı gelecek kuşağı düşünür” sözüne daha fazla itibar gösteriyorum.
Ve John Arbuthnot’un o meşhur yorumu sizlerle paylaşarak yazımı bitiriyorum: “Her siyasi parti, kendi yalanını yutarken ölür...”
Geçmişin izleri, Türklerin geleceği
Çin kaynaklarına göre, ateşin, içine düşen her şeyi arındırdığına inanan Öntürkler başlangıçta ölülerini yakmışlar, sonradan gömmeye başlamışlar.
Bazı kaynaklarda ilkbahar ve yazın ölenlerin sonbahara, sonbahar ve kışın ölenlerinse ilkbahara kadar bekletildiğinden bahsedilir ve cesedin bu kadar uzun bekletilebilmesi için mumyalanması gerektiği öne sürülür (Orta Asya Türk İmparatorluğu, Sencer Divitçioğlu, İmge Kitabevi).
Batı Çin’de M.Ö. 1800’den ilk yüzyıllara kadar uzanan dönemden kalma en az 300 mumya bulunur.
Doğu Türkistan’ın Tarım Havzası’nda Taklamakan Çölü’nde bulunan ileri teknikle yapılmış ve iyi korunmuş mumyalardan biri sol şakağında güneş şeklinde bir dövme bulunan kısa sakallı bir adama, bir diğeri uzun boylu bir kadına aittir.
“Lolan Güzeli” adı verilen kadının iki yana ince örülü saçları İtalya’da bulunan heykeldeki Etrüsk Kralı’nın sevgiyle bir kolunu attığı Etrüsk Kraliçesi’nin saç şekliyle neredeyse aynıdır.
Her iki mumyada olduğu gibi Saka Türkleri’nde, Pazirik mumyalarında, “Ukok Prensesi”, “Buz Prensesi” ve 1991 yılında Avusturya-İtalya sınırındaki Alp Dağları’nda bulunan ve “Ötzi” veya “Buz Adam” olarak adlandırılan doğal mumyada da dövmelere rastlanır.
* * *
Kazakistan’da Alma Ata yakınındaki Eşik Höyüğü’nden M.Ö. 5. Yüzyıl’da yaşamış Saka Türklerine ait mezarda bulunan altın elbise, 4 bin 800 parça altınla ileri bir uygarlığa ait iki ayrı metalden yapılmış kılıç gibi eşyalar ve Türkçe yazılar ilgi çekicidir.
Son yıllarda genetik alanındaki gelişmeler ve bulduğunu yazan gerçek bilim insanlarının yaptığı araştırmalar, tarihsel bazı gerçekleri ortaya çıkaracak gibi.
Örneğin Moğolistan’daki 2000 yıllık mezarlıktaki birçok mezardan elde edilen DNA örnekleriyle günümüzde Türkiye’de yaşayan bireyler arasında yakın akrabalık saptanmış. İtalya’da M.Ö. 7’nci ve 3’üncü yüzyıllar arasında yaşadığı belirlenen 30 Etrüsklünün kemiklerinden elde edilen DNA örnekleri araştırıldığında genetik olarak en yakın topluluğun Türkiye olduğunu göstermiş. Örnekler çok... Öntürkler böyle, ya bugünün Türkiyesi...
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)