Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yaşar Holding’in kurucusu ve onursal başkanı Selçuk Yaşar’la hafta başında uzunca bir sohbet yaptık.
Yarım asrı geçen sanayicilik hayatında birçok ilke imza atan Selçuk Bey, son dönemde balıkçılık konusunda ısrarını sürdürüyor.
Gerçekten de geçmişe bakıp Türk sanayisinin serüvenine baktığınızda Yaşar’ın sadece tesisler kurmadığını, sektörler yarattığını görüyoruz.
1941’de her şeyi ithal eden bir ülkede boya üretiyorsunuz.
1945’te DYO’yu kuruyorsunuz. İnşaattan otomotiv boyasına kadar yerli üretime geçiyorsunuz.
Süt sanayisinin olmadığı, pastörize sütün yalnızca Süt Endüstrisi Kurumu tarafından üretildiği yıllarda, yani 1975’te Pınar Süt’ü hayata geçiriyorsunuz.
Dayanıklı süt üretimine geçildiği dönemde “Kimse almaz...” sözlerine itibar etmeyip kararlı bir şekilde yola devam ediyorsunuz.
Kasap kültürünün hüküm sürdüğü bir ülkede “Eti ambalajlayarak satacağım” diyerek tüketici alışkanlıklarını bile değiştirmeyi göze alıyorsunuz.
Bunlar gerçekten Türk sanayisi için dönüm noktalarıdır.
Diğerlerini yazmıyorum.
Gerçekten de perakende sektöründe farklılar yaratan, farklılıkları getiren bir işadamıdır Selçuk Yaşar...
Peki balıkçılıktaki bu ısrarı niye?
*   *   *
Selçuk Yaşar diyor ki...
“Geçmişte ne yaşadıysam, bugün de bu sektör için aynı şeyleri yaşıyorum. Yine değişime direnenler var. Yine kural tanımazlar var. Ben kültür balığı üreticilerinin bir disipline girmesinden yanayım. Ama işi doğru düzgün yapanlara da biraz kulak verilsin. Onların söyledikleri gözardı edilmesin. Geç kalınmasın. Yanlış yapılmasın. Pire için yorgan yakılmasın. Kurunun yanında yaş da yanmasın...”
Selçuk Bey’in çözüm önerisi nedir?
En iyi çözüm askeri nitelik taşımayan, verimsiz, kayalık yerleri balık çiftliklerine kiralamak. Peyzaj özelliği olmayan, karadan dahi ulaşılması imkansız yerlerin “remote sensing” yöntemiyle haritalanması.
Bu modeli hayatı geçiren bazı ülkeler var.
Yunanistan, İspanya ve İtalya gibi ülkeler bu modeli destekleyerek epeyce yol almışlar.
Sohbetimiz sırasında tekrar tekrar şu cümleyi hatırlatması boşuna değil:
“Yunanistan’a ilk balık yavrusunu, çipura, levrek yavrusunu satan benim. Yunanlılar Sakız Adası’ndan geldi, yavru balık alıp Sakız Adası’na götürdüler, ondan sonra bütün Yunanistan’a, her yere balık çiftliği kurdular...”
İşe bizden sonra başlayan Yunanistan bugün Türkiye’nin üç katı üretime sahip.
Kısacası; turizm, ulaşım, konut, enerji, ormancılık sektörleriyle koruma kavramına giren faaliyetler bu verimsiz kıyısal boşlukların ötesinde faaliyetlerine devam edecekler.
Kıta sahanlığı eğim sisteminin dışındaki vahşi tabiat niteliği taşıyan derin ve ıssız formasyonlar da kültür balıkçılığı için “tecrit edilmiş” yeni alanlar olacak.
Bu öneri toplumun her kesiminden kabul görecek bir çözüm gibi geliyor bana.
*   *   *
Bir diğer gerçek de yazımın başındaki özette bulunuyor.
Israrcı olan herhangi bir kişi değil.
Selçuk Yaşar...
1940’lardan itibaren tesis kuran değil, sektör yaratan bir işadamı...
Haklılığı defalarca kanıtlanmış bir kişi...