Müthiş bir sessizlik var. Duyarsızlık demek belki de daha doğru...
Türkiye tarihinin en zor dönemlerinden bir tanesinden geçiliyor, demokrasinin en önemli unsurlarından biri olan sivil toplum örgütlerinden tepki yok.
Her türlü iddia kamuoyunda paylaşılıyor, kurumlar zedeleniyor, olmazsa olmaz birtakım değerlerimiz yok ediliyor, tırpanlanıyor ama yine de bir ses çıkmıyor.
Adalet zarar görüyor, hukuku dinleyen yok.
İşine gelen kararlara saygı gösteriyor, işine gelmeyen veryansın ediyor.
İlle de taraf olmanız isteniyor.
Bir tarafın yanında olmanız, o fotoğraf karesinde yer almanız bekleniyor.
Yoksa...
Yandınız...
Hangi taraftaysanız karşıda olanlar açıyor ağızlarını, yumuyor gözlerini...
Yazılanlar, çizilenler...
Öküzün altında buzağı aramalar...
Her türlü komplo teorisi...
Sizce bu normal mi?
Objektif olmak, objektif kalmak gerekmez mi?
Buna medya da dahil...
Ya hükümet yanında olacaksın ya da karşısında...
Her iktidarın olduğu gibi AKP’nin de günahları, sevapları yok mu?
Sevapları övmek, teşekkür etmek, teşvik etmek iyi karşılanıyor da...
Günahları sıraladığımızda bu CHP’li, MHP’li, DP’li olmak anlamına mı geliyor?
Her şey karıştı.
Kavramlar...
Kurallar...
Disiplinler...
Olaylar karşısında genel bir duruş sergilemek, tavır almak, etiğin peşinde koşmak yadırganır oldu.
Sağduyulu hareket etmek, uzlaşma aramak her iki tarafı da idare etmek olarak yorumlanmaya başladı.
Oysa...
Sessiz kalmak iyi gitmeyen şeyleri kabullenmek anlamına gelmez mi?
Bu kötü gidişi onaylamak değil midir?
Herkes zora düştüğünde demokrasiye sığınıyor.
Kimse gerçek bir demokrat gibi davranmayı aklına getirmiyor.
Kendimize beklediğimiz hoşgörüyü karşımızdaki insana göstermiyoruz.
Neden?..
Çünkü Türkiye’de gerçek bir demokrasiden söz etmek hala mümkün değil.
Her zaman iddia ediyorum.
İşe önce sivil toplum örgütlerini sivilleştirerek başlamalıyız.
TÜSİAD dışında hangi sivil toplum kuruluşu çıkıp düşüncelerini açık ve net ifade edebiliyor.
Hangisi gerektiğinde sert bir tavır gösteriyor?
Kaçı hükümete de, muhalefete de, “Artık durun...” diyebiliyor.
Vaktim oldukça toplantılara gidiyorum.
“Sayın bakanım...”la başlayan ve saatler süren toplantılarda neler söyleniyor, hangi sıkıntılar ortaya konuyor ve çözüm öneriliyor?
Samimi olalım...
Protokol dışına çıkıp Türkiye’nin meselelerinin tartışıldığı ve sağduyu çağrılarının dolaylı değil, direkt söylendiği kaç toplantı hatırlıyorsunuz?
Sayıları yok denecek kadar azdır.
Sadece bu dönemden bahsetmiyorum.
Sivil toplum gerçekten sivil olduğunda, masaya vurduğunda, dileklerini korkusuzca telaffuz ettiğinde Türkiye’de gerçek bir demokrasiden bahsedebileceğiz.