Geçen gün bir işadamı dostum aradı. Dedi ki...
“Her seçim yaklaştığında siyasete girip girmeme konusunda tereddüt ediyorum. Partim yok... Benim partim Türkiye, benim partim İzmir... Bu ülke için hizmet etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkenin okullarında okuduk, yetiştik, iş sahibi olduk. Ailemiz; çoluğumuz, çocuğumuz burada... Başka bir yerde yaşamak istemiyorum. Aklımdan bile geçirmiyorum. Zaman zaman kendimi sorguluyorum. ‘Bizler değil de kim siyaset yapacak’ diye... Yakın çevreme bu fikirlerimi anlatıyorum. Bakıyorum... Onlar da aynı fikirde... Aynı ruh halinde... Aynı istek içinde... Öyle bakan olalım, başbakan olalım değil derdimiz. Milletvekilliği, belediye başkanlığı bile olmayabilir. Düz bir siyasetçi, bir delege bile olsak, bu ülkenin aydın insanlarının siyasette olması gerekiyor. Böyle düşünüyorum...”
Arkadaşıma sonuna kadar katıldığımı söyledim.
Kendisini cesaretlendiren sözler söyledim.
Mutlu oldu.
Ama sonra da şu yorumu yaptı.
“Deniz, gazeteleri okuyorum. İçim kararıyor. Televizyon seyrediyorum ruhum daralıyor. Siz ne yapacaksınız. Olanları veriyorsunuz. Zaten sorun da burada... Olanlar sıkıcı, söylenenler moral bozucu... Kimse fotoğrafının bütününü konuşmuyor. ‘Benim iyi olmam için başkası kötü olmalı’ diye düşünüyor. Böyle bir siyaset olabilir mi? Hevesimiz kırılıyor. Biz bu ortamlarda mı siyaset yapacağız...”
Sizce bir değerli dostum yerden göğe kadar haklı değil mi?
Türkiye’de siyaset yapma biçimi değişmiyor.
Değişmediği için de Türkiye hep patinaj yapıyor.
Birkaç yıl önce olduğu noktaya yine geri dönüyor.
Birçok insanla konuşuyorum.
Alternatif arayışı içinde...
“Seçim yaklaşıyor, oy atacak parti bulamıyoruz” diyorlar.
Sizler de bu düşüncede değil misiniz?
Her seçim öncesinde yapılan anketlerde en büyük partinin “kararsızlar partisi” olduğu bir tesadüf müdür?
Bence değil...
İnsanlarımız siyasetin bugünkü durumundan hiç de memnun değil.
Siyasetçiye olan güven her geçen gün azalıyor.
Partiler arasındaki gerginlik, uzlaşmaz tavırlar tabanda herkesi etkiliyor.
Toplumun gerginliği de bundan kaynaklanıyor.
Başkentin endişeleri, ruh hali iki, üç kat Anadolu’ya yayılıyor.
Her kesim böyle...
Hayatından mutlu olan, gelecekten kaygılanmayan bir kesim var mı?
Yok...
Siyasetin genelini düzeltmeden yereli nasıl toparlayacağız bilemiyorum.
Acaba tersinden mi başlasak, gelişmiş batı demokrasilerinde olduğu gibi yerel siyaseti teşvik mi etsek? Bunun için de siyasi partiler yasasının mutlaka değişmesi gerekir.
Ama bunu kim yapacak?
Yüzde 47 ile iktidara gelen AKP mi?
“Millet bana yetki verdi” diyen AKP, bu reformu gerçekleştirebilir mi?
Sanmıyorum.
Tekrar değerli dostumun sözlerine dönelim.
İnsanlar siyasette olmak, katkı koymak istiyorlar. Ancak siyasetteki sığ sular, yapılış biçimi, etikten uzak, halkın beklentilerini karşılamayan bir siyaset anlayışı ne yazık ki herkesi uzaklaştırıyor.
Hevesler kursaklarda kalıyor, vitrin değişmiyor. Genel başkanların asıl yapması gereken bu insanları bulup çıkarmaları... Çünkü bugünkü siyaset fotoğrafında bunu genel başkanlardan başka yapacak bir başka isim bulunmuyor.