İklim Zirvesi ve çevre duyarlılığı tüm dünyaya ‘ayar’ veriyor. Türkiye’de de önemli girişimler var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2023, 2030 ve 2050 hedefli üç ayrı programla akıllı şehirlere zemin hazırlıyor. Bu şehirlerin çevreye duyarlı sakinleri için de teşvikler söz konusu
Büyük yankı uyandıran son İklim Zirvesi ve çevre duyarlılığı tüm dünyaya ‘ayar’ veriyor. Birçok şey değişecek. ‘Kafalar’ ve ‘politikalar’ öncelikli. Bir yandan ‘çevre ve sağlıklı yaşam gelecek kuşaklar için önemli’ diyen kesimlerin sayısı artıyor, bir yandan da yeni önlem, girişim ve projeler devreye sokuluyor. İklim değişikliği, yoksulluk, kirlilik, kaynakların hoyratça kullanımı, zengin fakir ayrımını derinleştiren sosyal adaletsizlik ve açlık ile kuraklık sorunları dünyanın bir çok ülkesinde yoğun bir şekilde tartışılırken,
Türkiye’de de bu konuda yeni adımlar geliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ‘İklim değişikliği ile Mücadele Sonuç Bildirgesi’ni yayımladı. Önemli hedefler var. Bu hedefler tutturulursa, adım adım gerçekleşirse Türkiye’nin ‘daha sağlıklı, nitelikli ve dünyaya uyumlu’ gelişimi anlamında ciddi bir yol haritası olacak.
İşin özü şu: Akıllı şehirler geliyor! Daha yaşanılası, daha sağlıklı, daha temiz ve çevreci. Üstelik gelecek kuşaklara da umut vaat eden. 2023, 2030 ve 2050 hedefli program çerçevesinde ‘akıllı şehirleri’ temiz, sağlıklı, üretken ve çevreci olma anlamında destekleyen yasal düzenlemeler, vergisel avantajlar ve arsa tahsisleri de gündemde. Ayrıca çevre kirliliği yaratan, karbon salımını artıran, doğayı ve su kaynaklarını tahrip eden yapılar ve sahipleri de cezalandırılacak.
Ulusal İklim Değişikliği Araştırma Merkezi kurularak, bu merkez kanalıyla bilimsel ve eğitsel çalışmalar yürütülecek, toplum eğitilecek ve yönlendirilecek, yeni strateji ve politikalar geliştirilecek.
Dünyada örnekleri yavaş yavaş yayılan ‘akıllı şehir projeleri’ devrimsel nitelikte. Buralarda sıfır atık uygulamaları yürütülecek, tasarruf ve çevreye duyarlı su ve madencilik stratejileri geliştirilecek, fabrikalar yenilenebilir enerji politikaları ile kurulacak. Türkiye’nin yedi bölgesine uyumlu ‘iklim değişikliği eylem planları’ oluşturulacak ve sera gazı emisyonlarının azaltılması yönünde çalışmalar yapılacak.
Gelecek iki yılda sıfır atık projesi hızlandırılacak, toplum bilinçlendirilecek, altyapı güçlendirilecek, birçok kentte ‘iklim değişikliğine duyarlı ve uyumlu’ akıllı yapılar kurulacak. Öyle her yere bina yapılamayacak, ısınma, aydınlatma ve atık projeleri ciddi bir süreçte elden geçirilecek. Bu şehirlerde evsel atıklar tamamen düzenli depolama sistemleri ile yok edilecek, çevreye ve doğaya zarar verilmeyecek.
Su tasarrufu geliştirilecek, yaygınlaştırılacak, 2023 yılında yeniden kullanılan su oranı yüzde 5’e çıkarılacak. Her yeni yılda bu oran yüzde 1, 1.5 oranında artırılacak. Güneş, rüzgar ve dalga enerjilerine yeni teşvikler getirilecek, evlerde ve sitelerde bu enerji yaygınlaştırılacak. ‘Emisyon Ticaret Sistemi’ sayesinde temiz ve çevreci enerjiye yatırım yapanlar vergi, harç ve benzeri masraflardan belli ölçülerde muaf tutulacak. Bu bir anlamda çevreci enerji kullananın ‘daha ucuza aydınlanması, ısınması, üretmesi’ anlamına geliyor. Bu çerçevede fosil yakıt kullanımı da evlerde önümüzdeki iki yıl içinde dörtte bir oranında azaltılacak.
Devlet, bu konuda hassas. Sivil toplum ve özellikle gençler duyarlı. Rakamlar sevindirici, ama ‘takip de ediliyor’. Onun için akıllı şehirler, geleceğin mutlu Türkiye’si adına da önemli bir adım.
Yeter ki, durmayalım, geciktirmeyelim.
İKLİM ZİRVESİ’NİN ŞİFRELERİ
Herkes ‘Bu İklim Zirvesi ne diyor?’ sorusunun cevabını bulma peşinde. Meraklısına kısaca özetleyeyim:
Çin ve ABD’yi bile içine alan ciddi bir uluslararası işbirliği.
Herkes hızlı hareket edecek. 10 yılda önemli adımlar atılmış olacak ve dünya bir ölçüde rahatlayacak. Hızlı harekete ayak uyduramayan zorluklar yaşayacak.
Uluslararası işbirliğine girmeyen, ayak süreyen ülkelere yaptırım uygulanacak.
Yeşil ekonomi projeleri geliştirilecek. Örneğin tarımda ve hayvancılıkta yeni yeşil ekonomi uygulanacak. Daha az su, daha az gübre, daha az kirlilik.
Çevreye daha az zarar veren yeni protein kaynakları geliştirilecek. Bakliyat önem kazanacak.
10 yıl içinde sera gazı salımında yarı yarıya azaltma gerçekleştirilecek. Uluslararası dayanışma ve kontrol mekanizması ile.
Enerji politikaları yenilenebilir enerji üzerine şekillenecek. Güneş, rüzgar, dalga gibi değerler daha yoğun kullanılacak.
Fosil yakıtlar, petrol, kömür ve gaz kullanımı azaltılacak, engellenecek. Bu konuda yasal düzenlemeler hazırlanacak ve yaptırımlar uygulanacak.
Sıfır atık ve geri kazanım projeleri desteklenecek.
Okullar ve çocuklar için ‘yeni yeşil dünya ve çevre duyarlılığı’ temel eğitim konusu olacak. Bu konuda az gelişmiş ülkelerden başlanarak çocuklar, gençler, kadınlar ve tüketici bilinçlendirilecek.
MUZDAN TABAK BARDAK
Meyveler içinde en sevilenlerden biri hiç kuşkusuz. Türkiye’de 1 milyon ton dolayında tüketim var. Bunun kaba bir hesapla yarısı yerli üretim. Antalya’da ve ülkemizin çeşitli yerlerinde muz yetiştiriciliği gelişiyor. Yerli muzların büyük çoğunluğu organik. Bu konuda yapılan denetimler var ve sonuç güzel. Yerli muzu tercih etmeliyiz diye düşünüyorum.
Bir de muz konusunda hoş bir gelişme var: Yarı endüstriyel boyut. Korkmayın, fabrika işi değil. Muzun kabuğu ve lifleri (yaprakları) o kadar işlevsel ki, artık plastik yerine muzdan ‘tabak bardak’, çatal, kaşık, bıçak, birçok araç - gereç yapılıyor. Hem doğaya zarar verilmiyor, hem daha ekonomik, hem de üreticiye ciddi bir destek. Ar Ge çalışmaları çeşitli ülkelerde ve Türkiye’de yoğunlaşıyor. Hatta ‘giysi bile yapılacak’. Örnekleri var.
Muzun hikmetine bakın. Gelişmeleri izliyoruz.
KİRLİLİKTE UMUT TABLOSU
Çevre sorunlarına duyarlılık arttıkça, aslında birçoğumuz çevre, doğa, ekoloji, kirlilik konularında daha duyarlı bir kimliğe büründük. Bu çok güzel. Hemen her apartmanda bir ‘çevre müfettişi’, belki bir de ‘can dost’ sevdalısı var. Bu sayılar artmalı. Artmalı ki, gerçek anlamda ‘çağdaşlık’ kimliğini alalım.
Son İklim Zirvesi’nde de altı çizilerek vurgulandı ki, ‘dünyanın derdi’ iklim krizinde topyekun bilinçli mücadele şart. 2000 yılından sonra sera gazı salımı konusunda ciddi bir artış yaşanmıştı ülkemizde. Neyse ki, önlemler alındı. Olumlu sinyaller gelmeye başladı. TÜİK’in geçen yılki verileri 2018’den sonra sera gazı salımında belli düşüşler olduğunu gözler önüne serdi. 506 milyon ton karbondioksit eşdeğerindeki sera gazı salımı daha önceki yükselişlerden sonra ‘gerileme devri’nin habercisi. Böyle devam etmeli.
2030 yılına dek yüzde 20’ler dolayında düşüşler hedefleniyor. Toplumsal bilinçlenmenin ve alınan önlemlerin yanı sıra bazı nedenler var bu olumlu tabloda.
Bir, enerji sektöründe yenilenebilir enerjiye geçiş.
İki, inşaat sektöründeki küçülme.
Üç, toplumsal bilinçlenme.
Dört, yasal düzenlemeler.
Duyarlılık sürmeli. Doğru politikalar bu çok önemli konuda Türkiye’de avantajlı bir görünüm yaratabilir. Üretim, pazarlama ve ihracat anlamında. Umutluyum.
İLHAMİ SOYSAL OLSA...
‘Muhalefet demokrasinin rengidir’
Zorluklarla, mücadeleyle dolu bir yaşam. Kaçırılmalar, dövülmeler, işkence, hapis, hakaret. Zorluklara direnen bir ‘yorgun demokrat’. Ama beynindekini, yüreğindekini söylemekten hiçbir zaman çekinmeyen.
İçinde Akşam, Yeni Ortam ve Milliyet’in de olduğu birçok gazetede ‘aydınlık, umut, demokrasi ve insan hakları’ satırları. Ziverbey köşkünde bir aylık işkence nedeniyle 20 kilo veren ‘bir basın emekçisi’.
‘Dünyada ve Türkiye’de Masonlar ve Masonluk’ ile ‘20. Yüzyıl Türk Şiiri Antolojisi’ kitapları yankı uyandırmıştı.
Yerel yönetimleri gezer, değerlendirir, yazılar yazardı. Sohbetleri öğreticiydi, keyifliydi. Bitmesin isterdiniz.
Abdi İpekçi Gazetecilik Ödülü sahibiydi.
Ayvalık’ta bir trafik kazasında kaybetti hayatını. Oradaydım. Her ölüm gibi erkendi.
Çok yaşamış, çok çekmiş, çok şey biriktirmişti. Ama hepsini söyleyebildi mi? Sanmıyorum.
Bugün hayatta olsa, yine sert şeyler yazar ve şöyle noktalardı sonunu:
“Sorunlar tartışarak, irdeleyerek çözüme ulaştırılır. Demokrasi vazgeçilmezdir. Muhalefet de demokrasinin rengidir. Olmazsa olmazı. Muhalefet ne kadar güçlü olursa, demokrasi de o kadar başarılı ve güvenlidir.”
MUHTARIM DİYOR Kİ...
‘Aşımızı hemen olalım’
Bir koltukta birkaç karpuz. Başarılı, özverili, çalışkan bir muhtar.
Türkiye Muhtarlar Konfederasyonu’nun Başkan Yardımcısı, Ege Bölgesi Muhtarlar Federasyonu Başkanı ve İzmir Sümer Mahallesi muhtarı.
Ayşe Taylan. 20 yıllık bir deneyim.
Sadece muhtarların değil, mahallelerin, hatta ilçe ve kentlerin sorunlarını da Ankara’ya taşımakta mahir.
Muhtar arkadaşları “Sorunları çözer, Ayşe muhtarıma söyleyin” diye takılıyorlar ona. Koşturuyor, yoruluyor, kendine zaman ayıramıyor, ama yine de mutlu. “Halka hizmet etmenin, sorunları çözmenin mutluluğu bu” diyor. Ve şunları dile getiriyor:
“Depremde muhtar, yerel bir sorun olunca muhtar, pandemi de muhtar. Muhtarlar her anlamda halkın en önemli sesi, gücü. Devletin de en önemli hizmet ayağı. Muhtarlarımız bir an önce aşılanmalı. Öncelikli aşı grubuna alınmış olmaları çok önemli bir adım. Şimdi muhtarlara düşen hızla aşılarını yaptırmaları.”