Dr. Hakan Tartan

Dr. Hakan Tartan

hakantartan35@gmail.com

Tüm Yazıları

Gelecek 30 yılda ormanlarımızın yarısı yok olacak. Tarımsal ürün verimliliğimiz yüzde 10’un üzerinde azalacak. Bu durum fiyatları tırmandıracak. Acil önlem alınmalı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında bir tarım şurasının toplanmasına yönelik beklenti var.

Kuraklık ve susuzluk, geleceğin dünyası adına en büyük tehdit. Daha şimdiden tehlike çanları çalıyor. Türkiye’de 25 tarımsal üretim yapan kentte ‘kuraklık’ tehlikesi var. Başta tahıl olmak üzere çeşitli ürünlerde üretim kaybı yüzde 10 -25 arasında. Boyut daha riskli bir noktaya gelebilir. Zaman hızla akıyor ve zamanın sesi ‘Bir an önce önlem ve planlama’ diyor. Belki de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında ‘acil ve yaşamsal bir tarım şurası’.

Haberin Devamı

Daha sıcak, daha kurak, daha kıt, daha pahalı

Böyle giderse kuraklık, üretimde aksamalara ve eksilmelere yol açacak. Adeta bir ‘kıtlık süreci’. Tahıllar ve bakliyat ile et ve süt ürünleri üretiminde, tohum sağlanmasında sorun yaşanacak. Bunun sonucu da gıda fiyatlarında artış. Hem de ‘korkutan düzeyde’. Daha sıcak, daha kurak, daha kıt ve daha pahalı bir dünya adım adım yaklaşırken, ‘zamanında önlemler ve planlama’ gerekiyor. İklim krizi, yarattığı sorunlar ve özellikle de kuraklık, geleceğin dünyası adına bir yandan ciddi uyarılar yaparken, bir yandan da önlemler alınması gerekliliğini ortaya koyuyor. Gerçek şu, gelecek 30 yılda ormanlarımızın yarısı yok olacak. Tarımsal ürün verimliliği de yüzde 10’un üzerinde azalacak.

Gıda milliyetçiliği

Artık ‘gıda milliyetçiliği’ de çok konuşulacak. Yani üreten, kırsal gelişimi gözeten ülkeler ‘Önce ben’ diyecek. Kendi ülkesine yeten üretimin dışındaki kapasiteyi satacak. ‘Piyasa koşulları’, ‘uluslararası dinamik ve ilişkiler’ ve ‘serbest ticaret’ gibi yorumlar ‘gıda milliyetçiliği’nin gölgesinde. Konuştuğum sektör temsilcileri, çiftçiler ve üreticiler; özellikle devletin müdahaleci bir kimlikle yerli üretimi ve bölgesel çiftçi, köylü ürünlerini değerlendirme konusunda kararlar almasını bekliyor.

Daha sıcak, daha kurak, daha kıt, daha pahalı

Yoksulluk ve kriz

Prof. Sevinç Asilhan, İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği bölümünün saygın bilim insanlarından. Dünyadaki iklim değişikliği tehlikesini zamanında ve doğru okuyan uzmanlardan. “Kuraklık gelecek yirmi yıl içinde dünya nüfusunun yüzde 10’unun su kaynaklarını etkileyecek” diyen Prof. Asilhan, şunları anlatıyor:

Haberin Devamı

“İklim değişkenliğinin tarım, gıda ve hayvancılık üzerindeki etkisi iyi takip edilmeli. Tahıllar dünyanın en önemli besin kaynağı. Küresel ısınma etkisi ile tahıl ithalatının artması beklendiğinden, ülkemizin tahıl üretim kaynakları artırılmalı. Küresel mahsul veriminin iklim değişikliği karşısında 10 yıl içinde yüzde 5 oranında azalması öngörülmekte. Bugün var olan yoksul insan sayısına ek  yaklaşık 130 milyon insan yoksullaşabilir. Tarihe baktığımız zaman insan faaliyetleri sonucunda hava, su kaynakları ve topraktaki değişim ile ekonomik krizin nasıl derinleştiğini görebiliriz. Buna en iyi örneklerden birisi 1930’larda yaşanan Büyük Buhran. O dönemde yaşanan kuraklık, yeşil alanlardaki kayıplar, yanlış toprak kullanımı ve bitkilerin köklerine kadar sökülmesi sonucunda meydana gelen şiddetli rüzgârlar ve boğucu toz fırtınaları büyük çöküntünün ezici ekonomik etkilerini yoğunlaştırmıştır. Çok sayıda insan iş ve daha iyi yaşam koşulları arayışıyla umutsuz bir göçe sürüklenmiştir. Küresel ısınma bugün tüm dünyayı etkiliyor. Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir ülke ve dünya bırakma sorumluluğumuz var.”

Haberin Devamı

Daha sıcak, daha kurak, daha kıt, daha pahalı

BÜYÜK MENDERES OVASI S.O.S. VERİYOR

Çevre ve doğa sorunlarını da gündeme getirdiğimiz yazılarımıza yoğun destek var. Asbest endişesi yaşatan Arjantin uçak gemisi ile ilgili çağrımızdan sonra, sivil toplum örgütleri ve odalar ‘sağduyu ve denetim’ içerikli açıklamalarda bulundular.

Bugün Ege Bölgesi için olduğu kadar Türkiye için de büyük önem arzeden bir başka ekolojik ve sosyal soruna değinmek istiyorum: Aydın - Denizli Otoyolu.

Betonlaşma riski

Otoyollar elbette çağdaşlığın, gelişmişliğin göstergesi. Ancak zaman zaman ekolojik, çevresel ve tarımsal uyarılara da dikkat etmek koşuluyla.

Taşkınlarla anılsa da 600 kilometrelik uzantısı ile tarıma, insana, doğaya çağlar boyu bereket, mutluluk ve yaşam veren bir kaynak, Büyük Menderes nehri. Özen gösterilmeyen, atıklarla kirletilen, sanayinin çilesini çeken bir sevgi ve üretim yolu aslında. B. Menderes Ovası da bu yıl iyiden iyiye kuraklığın pençesinde.

İşte bu süreçte yap  işlet  devret modeli ile yapılacak, ama ihalesi birçok kez ertelenen Aydın - Denizli otoyolunun yeni adımının Büyük Menderes Ovası’nda ciddi bir betonlaşma yaratacağı, ekolojik sisteme ve tarım arazilerine zarar vereceği iddia ediliyor.

Yol, ovayı bölmesin

Bazı bilim insanları ve sivil insiyatif yöneticileri, “30 - 40 dakika kısa yol için, bereket dolu bu bölgeye zarar verilmemeli” görüşünde.

Aslında istenen ‘yolun yapılmaması değil’, sadece projede bir küçük değişiklikle adeta ‘Çin seddi’ gibi ovanın bölünmesi ve betonlaşma endişesi yaratan yapımın ‘revize edilmesi’.

Öneri şu, Aydın kavşağından sonra Köşk’ten Buharkent’e kadar kuzeyden tünel, viyadük, aç - kapa ve toprak işleri ağırlıklı olarak ilerlenebilir ve daha ucuza ve işlevsel bir yol yapılabilir. Düşey ve yatayda yapılacak teknik değişimlerin maliyeti de 100 milyon dolar dolayında azaltabileceği ifade ediliyor. Amaç daha az beton, doğada daha az tahribat.

Su ürünleri ihracatında 1.5 milyar $ hayal değil

Birleşmiş Milletler (BM) 2022’yi Uluslararası Balıkçılık ve Su ürünleri Yılı ilan etti. Malum pandemi sürecinde birçok açıdan besleyici olan balığın ve deniz ürünlerinin önemi arttı. Sadece bilim insanları değil, Dünya Sağlık Örgütü de (WHO) bağışıklık sisteminin güçlenmesi için ‘Bol bol balık yiyin’ önerisinde bulunuyor.

Daha sıcak, daha kurak, daha kıt, daha pahalı

Türkiye’de su ürünleri ihracatı neredeyse her yıl düzenli bir şekilde artıyor. Son 20 yılın rakamları yüzde 20’ye yaklaşan bir artışı işaret ediyor. Bu elbette sevindirici.

2023 yılı için su ürünleri sektörünün koyduğu hedef 1.5 milyar dolar. Son ihracat rakamları 1 milyar 53 milyon dolarlık bir ihracatı gözler önüne sererken, sonraki hedef hiç de ulaşılamaz değil. Yeter ki, sektörün önünü açalım.

Bu anlamda biraz çaba, biraz Avrupa ve dünya standartlarına uygunluk, biraz tanıtım ve devlet ‘kolaylığı’ ve teşviği yeterli olacak.

Bir de küçük üreticilerin daha etkin ve verimli olmak adına ortaya koyacağı işbirliği.

Böylelikle hem verimlilik, hem üretim artacak, üstelik ‘bir elin nesi var, iki elin sesi var’ anlayışı ile ihracat ve pazarlama daha kolay gerçekleşecek. Bu dinamik sektörde elele verme, güçleri birleştirme ve büyük hedefi yakalama zamanı. Sadece sağlıklı bir dünya için değil, aynı zamanda gelişen bir Türkiye için.

ALTAN ERBULAK OLSA…

‘BİRAZ DAHA HOŞGÖRÜ, İYİMSERLİK VE SEVGİ’

Daha sıcak, daha kurak, daha kıt, daha pahalı

Bir koltukta birçok karpuz. Büyük başarılar... Halktan gelen tarifsiz bir sevgi... Sanatçı, gazeteci - yazar, program yapımcısı, karikatürist, şovmen, dekoratör. Hepsinden öte‚ ‘yüreği güzel, dost, insan’.

Ben en çok tatlı gülümsemesini sevmiştim. Muzip, çocuksu, ama sevgi dolu tavrını. Ne esprili insandı, ne tatlı dilli... Milliyet İzmir’de efsane Spor Eki çıkardığı zaman tanıma şansım olmuştu. Nezih Alkış, Şansal Büyüka, İlker Ateş, İhsan Topaloğlu, Turgay Şeren, İsmet Tongo, Ziya Şengül, Vedat Okyar, Mümin Özkasap, Fevzi Zemzem, Ayfer Elmastaşoğlu, Metin Oktay, Oğuz Tongsirli muhteşem kadroda. Altay’ın, Göztepe’nin, Karşıyaka’nın, Altınordu’nun, İzmirspor’un, Yeşilova’nın başarılı olduğu günlerde yazılar yazmıştı, karikatürler çizmişti Spor Eki için. Hem de ne muhteşem!

Tatlı sohbetlerine ortak etmişti herkesi. Türkiye’nin en sevilen, en ünlü isimlerinin ‘en yakın arkadaşı’ idi O. Dolu dolu bir bellek, yürek, dağarcık. Ona rağmen müthiş bir mütevazılık.

Erken vefat etti. Daha çok sözü vardı, eylemi; gazetecilik, sanat, gülmece ve toplumsal duyarlılılık adına. Bugün hayatta olsa, yine bıyık altından güler, şunları yazardı:

“Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım. Aslında en çok ihtiyacımız olan da bu değil mi? Güzel yemekler yemeyi seviyoruz, güzel dostluklar... Ve o dostlarla gelişen, büyüyen güzel sohbetleri... İnsanlara yaşamlarında tat bırakanlar da bunlar değil mi? Bırakalım boş kavgaları, tartışmaları. Tat alalım hayattan. O yüzden biraz daha iyimserlik, hosgörü ve sevgi.”

MUHTARIM DİYOR Kİ

‘Harput el birliği ile hak ettiği noktaya gelecek’

Daha sıcak, daha kurak, daha kıt, daha pahalı

Harput Elazığ’ın gözdesi. Tarihi, nice kültürlere mekan olmuş, nice anıların, başarıların yerleşim yeri. Son yıllarda göç vere vere nüfusu azalsa da yaz aylarında 10 bine yakın insana ev sahipliği yapan bir ‘farklı merkez’. Sıcakkanlı, yurtsever, dost ve çalışkan insanların diyarı.

Mutfağı ile de ünlü Elazığ’ın Harput Mahallesi Muhtarı Zülküf Demirpolat. 2014’ten beri muhtar. Adeta belediye başkanı gibi çalışıyor. Ben bu tür tarihi ve kültürel yerleşim yerlerinin belediye olarak korunması düşüncesindeyim.

Zülküf Muhtarımın katkısı ile yollar, taziye evi, çeşmeler ve muhtarlık binası yapılmış, türbeler, mezarlık ve su depoları yenilenmiş, adeta bir mucize gibi evlere doğal gaz gelmiş.

Eşi Gülizar hanım da Elazığ Beydağlı köyü muhtarı. Zülküf Muhtarım şunları anlatıyor:

“Ölüler şehri olmuş Harput’um, oysa biz dirileri bekliyoruz. Atalarımız neden burada yaşamış? Tüm güzellikler burada. Tarih, kültür, üretim, tarım. Bu süreçte sağlık ve tüketim ekonomisi önem kazandı. Tarım bölgeleri iyi değerlendirilmeli. Harput’un imar planının da bir an önce yapılmasını istiyoruz. Tarımsal üretime dayalı imar yapılmalı. Tarihe zarar vermeden. Ama zemini sert, ürün yetişmeyen yerler de imara açılmalı. Bu sayede onbinlerce hemşehrimiz gelsin, ata topraklarına yerleşsin, zaman geçirsin. Biz gelecek kuşaklara daha üretken, daha temiz, gelişmiş bir Harput bırakmak istiyoruz. Bizim imar planlarımız da buna uygun yapılmalı. Safranbolu evleri gibi evler yapılarak Elazığ’ımız, Harput’umuz canlandırılabilir. Harput el birliği ile hak ettiği yere gelecek.”

Harput ‘bacasız fabrika’. UNESCO Kültür Kenti adayı.

Kültürlerin buluşma noktası. Süryani kilisesi de açılsa, ciddi bir gelişim atağı olacak. İşte o zaman benim Harput’a belediye başkanı adayım belli, Zülküf Demirpolat.