Kuraklık sorunu büyüdükçe en önemli tüketim maddesi olan ekmeğin fiyatındaki artış tehdidi büyüyor. Çünkü rekolte düşüyor, ekili alan azalıyor, çiftçi tarımdan vazgeçiyor. İthalat çözüm değil, mal bulunsa da fiyat sürekli artıyor. Planlı üretim yapmak şart.
Türkiye’de tarımın ayakta kalması için çaba gösterilirken, özellikle buğday, arpa ve ayçiçeği gibi stratejik bazı ürünlerde ‘ithalat silahı’ üretici için sorun olmaya devam ediyor. Geleceğin dünyasında ‘ekmek’, genel değerlendirmesiyle ‘yoksullukla mücadele’ bu stratejik ürünler çerçevesinde gelişecek. Onun için de ‘üreten çiftçiye yatırım zamanı’. Kısa vadede çözüm olsa da ithalatın uzun vadede yeni sorunlar yarattığı ve fiyatları artırdığı ortada. Dünyada da ‘önce ben’ yani ‘gıda milliyetçiliği’ anlayışı yaygınlaştıkça ithalat da çözüm olamayacak.
Bu yüzden de doğrusu ‘akılcı üretim planlaması’. Özellikle değerlendirilmeyen tarım arazilerinde buğday, yulaf, arpa ve mercimek (kırmızı yeşil) üretimini desteklemek. Kurtuluş bu!
Kuraklık buğday ve arpa rekoltesinde düşüş yaratacak. Buğdayda kimine göre 2 milyon, kimine göre 4 - 5 milyon ton azalma söz konusu. Arpada da tablo aşağı yukarı aynı, 2- 3 milyon ton dolayında düşüş.
Zaten gübre, ilaç, mazot, tohum gibi girdi fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle sıkıntı yaşayan çiftçi ve üreticinin bu anlamda ciddi bir kaybı ve ‘gelecek endişesi’ söz konusu.
İklim zammı
Ama asıl önemlisi, gündeme gelecek fiyat artışları. Türk insanının temel gıda maddesi olan ekmeğin, bir yandan üretimdeki maliyet artışları, bir yandan da iklim krizinin en büyük yansıması olarak kuraklık nedeniyle doğan sorunlardan ‘zamlanacağı’ endişesi var.
Daha önce yazdım ‘gıda milliyetçiliği’ni. Bu gelişme bir anlamda fiyatların yükselişi anlamına geliyor.
TÜİK verilerine de baktım, buğday üretiminin 1.5 milyon ton dolayında azalması bekleniyor. Ben 2 milyon tondan fazla olacağını düşünüyorum. Mısırda, nohutta, arpada çeşitli oranlarda azalmalar söz konusu. Bunları göz önüne alınca ‘tehlike kapıda’. Önlem zamanı.
Girdiler artıyor. Bir litre mazot almak için 3.5 kilo buğday satmak gerekiyor. Elektrik, gübre ve ilaç fiyatları da döviz fiyatlarına endeksli olarak yükseliyor. Buğday alım fiyatı 60 kuruş artırıldı. Sonrasında gelen zamları dikkate aldığımızda bile üreticinin elinde yeterince para kalmadığını görebiliyoruz.
Uzun vadeli tarım
Bir de hep şikayet edilen gerçek: Zamlar ‘güncel’, oysa destekleme ödemeleri bir yıl sonra. İthalat politikaları ile de soruna çözüm bulmak ‘geçici kurtuluş’. Bu kez bir sonraki yıl riske giriyor. Oysa ‘ihtiyaca uygun planlama ve ona göre üretim’ yapılırsa sonraki yılların hedefini tutturmak, fiyat istikrarı sağlamak ve ithalata bağımlı kalmamak olası. Onun için de hem sektör temsilcilerinin, hem de üreticinin yorumu net: “Uzun vadeli tarım politikası. Özellikle de temel gıda maddelerinde.”
Bunun yapılması halinde ‘gerçekten zor hesap’ olarak ortaya çıkan ekmek maliyeti, yurttaşlar açısından korkutucu olmayan bir noktada tutulabilir. ‘Ekmek hep aslanın ağzında’ ama bu sorunun çözümü de Ulusal Tarım politikalarının gerçekleştirilmesinde ve geliştirilmesinde.
Konunun hayvancılık boyutu da önemli. Özellikle yem ve girdi fiyatlarındaki artış üreticinin en büyük derdi. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) piyasada etkin olma yolları arıyor. Bunun için de yeni desteklemeler gündemde. Önümüzdeki günlerde ‘yeni bir paket’ açılacak. Ayrıca 395 bin ton ekmeklik buğday ithal edilecek. Bir hafta sonra fiyattaki gelişme ortaya çıkacak. Üreticiden alınan 2 bin 250 TL’lik ton fiyatı ne noktaya çıkacak? Ya da korunacak mı? Asıl beklenen ‘üretim politikalarının doğru planlanması’. Bu konuda yapay zekanın da devreye alınması şart. Zor mu? Değil, yeter ki isteyelim.
İzmir’in Çernobil’inde yeni radyasyon korkusu
Yılların sorunu. Sık sık gündeme geliyor, ama kafalardaki soru işareti bir türlü ortadan kalkmıyor. ‘İzmir’deki Çernobil ne kadar tehlikeli?’ Birçok bilim insanının ‘can güvenliği’ ve ‘olayın gelişim riski’ nedeniyle Gaziemir Emrez mahallesindeki eski kurşun fabrikasında bilimsel çalışmalardan kaçındığı ifade ediliyor. Türkiye’de mesleğine aşık, toplumsal değerlere bağlı çok sayıda akademisyen olduğu bir gerçek. Yeter ki ‘güç, destek ve görev verilsin’.
Radyoaktif madde gömüldüğü için tehlike arzeden bölgede normal değerin çok üzerinde radyasyon saptanıyor. Son iddialar ‘normalin 7 bin kat üzerinde radyasyon olduğu’ yönünde. Hatta bu radyasyonun sadece Gaziemir değil, İzmir açısından da tehlikeli olduğu belirtiliyor. Zamanında bir sorumsuzluk yapılmış. Buraya radyaoaktif madde gömülmesine izin verilmiş. Bu işten büyük paralar kazanan ve ‘İzmir’i nükleer çöplüğe çeviren firma ile patronları’ çekip gitmiş. Soru işaretleri o kadar çok ki:
- Bu radyoaktif atıklar nereden getirildi?
- Bu alana gömülmesine kim izin verdi?
- Konunun mali boyutu var mı? Bazı insanlar İzmir halkının sağlığı üzerinden rant mı sağladı?
- Kurşun fabrikasındaki radyasyon oranı değişken mi? İnsan sağlığına zararı ne boyutta?
- Bu fabrika yöneticileri ile ilgili kovuşturma yapıldı mı?’
- 2000’li yıllarda bu atıklar geldiğinde sigortalı mıydı?
‘Yanıt bekliyoruz’
Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda da gelişmelerden rahatsız:
“Halka bir şeyler söylemek zorundayım, ama bilimsel veriler yok. Devlet ve ilgili kurumlar bir an önce harekete geçmeli. Bu alan temizlenmeli ve insanlarımız huzura ermeli. Net bir yanıt bekliyoruz. Burası tehlikeli ya da değil. Bakanlık, üniversiteler insanlarımızı rahatlatmalı.”
İzmir’deki Çernobil Yöre halkı radyoaktif madde ve zararları konusunda net açıklama istiyor. Başkan Arda son incelemesinde normalin birkaç bin kat üzerinde radyasyon saptandığını söylüyor.
DOĞAN CÜCELOĞLU OLSA...
‘Mükemmel değil, iyi insan yetiştirin’
Ne çok sevildi, sayıldı. Kitaplarına, toplantılarına, konuşmalarına sevgi ile koştu büyük bir kesim.
Değerlendirmeleri o kadar anlamlıydı ki. Söylemleri o kadar değerli ve önemli.
83 yaşında olsa da, pırıl pırıl beyniyle, aydınlık düşünceleriyle Hoca’mızı erken yitirdik. Evindeki o küçük kazaya ne çok üzüldük.
Ne acı rastlantı, vefatından bir gece önce Zoom üzerinden katıldığı bir konferansı benim de izlememi istemişti. Ben de takip ettim. Yine mütevazı, sakin, ama ‘altın değerinde sözcükler’ doluydu dağarcığında.
Milliyet’te, çeşitli gazeteler de toplumun sağlıklı geleceğine yönelik ne değerli açıklamalarda bulundu. Söylediklerinin yüzde 10’u bile doğru anlaşılsa, algılansa, ‘hiçbir şey yaşandığı gibi olmayacaktı’ belki de.
Yeri dolmayacak. Neyse ki, sözleri var, kitapları ve anıları var. Bugün hayatta olsa yine çocuklardan ve gençlerden başlayarak umut aşılayacaktı topluma ve şunları söyleyecekti hiç kuşkusuz:
“Çocukluğumuzu hatırlayıp bizim için nelerin önemli, nelerin önemsiz olduğunu bir düşünelim. Aklımızda neler kalmış bir bakalım; alınmayan oyuncaklar, hediyeler mi, yoksa söylenmemiş duygular mı? Mükemmel değil, iyi insan yetiştirmeyi hedefleyin. Benim çocuğum benim beklentilerimi gerçekleştirmek için değil, kendi hayallerini keşfedip onları gerçekleştirmek için yaşamalı.”
MUHTARIM DİYOR Kİ...
‘Köyümüz turizm cenneti olmaya aday’
Muhtarlar yaz döneminde de beldelerin yıldızı. Bartın’ın güzel mi güzel bir köyü, Güzelcehisar’dayız bugün. Özellikle yerli turistlerin yeni gözdelerinden.
Necmi Uyan, Güzelcehisar’ın sevilen, sayılan muhtarı. Dile kolay, 6 dönemdir köyünün güzelleşmesi için çaba gösteriyor. Pandemi sürecinde de yoğun uğraşlar verdi, ne mutlu ki Kovid 19 nedeniyle ölen yok. Yoruldu, ter döktü, emek verdi, ama sonuç güzel.
“Devletimiz, yerel yönetimler, hepsi bu süreçte destekçimiz oldu. Sağolsunlar, varolsunlar. Köyümüzü herkes çok seviyor, gelişiyor. Ama sağlıklı gelişim için imar planlaması bir an önce yapılmalı. Doğa korunarak elbette. Bir de su ve otopark sorunumuz çok acil, insanlar sıkıntı çekiyor. Bu konuda destek bekliyorum” diyor.
Merkeze 18 kilometre uzaklıktaki bu güzel köy ‘turizm cenneti’ olmaya aday. Yeter ki ‘sevgi eli’ uzansın.
‘Anadolu’dan Yarınlara’ anlamlı bir yolculuk
Bu topraklardan aldığını bu topraklara verenlere saygı duyuyorum. Seviyorum. Öyle ya varlığımız, gücümüz ‘toprağımız’, vatanımız.
Bu anlamda Anadolu Grubu’nun çeşitli sivil toplum örgütleri ile birlikte yürüttüğü çalışmalar sonucu ortaya çıkan ‘Anadolu’dan Yarınlara Biyoçeşitlilik için Anadolu yersincapları izleme ve değerlendirme raporu’ önemli. Grubun İcra Başkanı Hurşit Zorlu’nun bu konudaki duyarlılığı ve emeği de sevindirici.
Zorlu, “Biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistem tahribatı gelecek 10 yılda gerçekleşme olasılığı en yüksek beş risk arasında gösteriliyor” diyor ki, çok doğru. Hazırlanan rapor bu konuda çalışmalar yapanlar için önemli veriler içeriyor. Böyle çalışmalar alkışı hak ediyor.