Sorun kadar reçete de belli aslında: Köye dönüş özendirilmeli. Kooperatifler güçlendirilmeli. Taşımaya akaryakıt desteği verilmeli. Yerel üretici pazarları açılmalı.
Türkiye’nin gündemi hala sebze meyve ve bazı temel gıda ürünlerindeki yüksek artış. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan koordinasyonunda soruna çözüm arayışı sürüyor.
Ucuzluk iddialı olur belki ama, fiyatların dengelendiği ‘fahiş fiyata dur’ denilen sürecin ipuçları var elbette. Önce sokağa kulak verelim. Yurttaşlar ‘fiyatların enflasyonun üzerinde arttığı’ görüşünde. Bu yüzden ‘hayat pahalı’.
Yaşanan sıkıntılarda Kovid 19 salgınının da büyük etkisi var. Koşullar zorlaştı, dengeler bozuldu. Ham madde fiyatları dış gelişmeler nedeniyle yükseldi. Arz - talep dengesi bozuldu.
Ayrıca kurum ve kuruluşlar dışında bazı devletlerin de ‘pandemiyi fırsata çevirme’ derdine düşüp belli ürünlerde ‘stok yapmaya’ yöneldiği ortada. Görünen köy kılavuz istemez. Sonuç, arz edilmeyen ürünlerdeki fiyat artışı. Aracıların bitmek tükenmek bilmeyen ‘sınırsız’ kazanç tutkuları. Bazen ‘hava koşullarına bakıp fiyat ayarlama’...
Türkiye ve benzeri ülkelerde döviz fiyatlarındaki artış da ‘pahalılık nedenleri’nden.
Çok sayıda uzmanla konuştum, devlet ve sivil toplum yöneticileri ile de... İşte çözüm reçetesi:
“Bir dönem üzerinde durulan köye dönüş projeleri güncellenmeli. Tarım ve hayvancılık yapma taahhüdünde bulunan yurttaşlara Hazine’nin atıl durumdaki arazileri ‘konut yapma yasağı’ ile sadece üretim gerçekleştirmek üzere ücretsiz ya da makul bir fiyatla kiralanmalı. Buradaki çalışmalar Bakanlık kanalı ile 5’er yıllık planlamalar halinde koordine edilmeli. Bu üreticilere bankalar kanalıyla ucuz kredi, bakanlık ve yerel yönetimler eliyle teknik destek ile ucuz gübre ve yem desteği verilmeli. Devlet üretim planlaması yapmalı. Bu yolla spekülatörlerin ve günlük kazanç peşinde olanların hareket alanlarını daraltmalı. İthalat elbette ekonominin aracı, ama Türkiye gibi tarımsal üretim avantajı olan ülkeler de çiftçi üretici kozu da yoğun ve akılcı desteklerle daha iyi değerlendirilebilir. Çiftçi desteği maddi desteklerin yanında eğitsel bilimsel anlamda da yoğunlaşmalı. Kooperatifler kanalı ile teknik desteklerle de güçlendirilmeli. Herkesin traktör sahibi olması yerine bu tür hizmetleri kooperatifler makul ücretlerle vermeli. Türkiye’de her hafta on binlerce pazar kuruluyor. Bu alanlar diğer günler boş. Yeni bir düzenleme ile bu pazar alanları haftanın diğer günleri kooperatif üyesi ya da çiftçi belgesi sahibi üreticinin ürününü sattığı alanlar olarak değerlendirilmeli. Denetimler her anlamda arttırılmalı. KDV oranları ile devletin üretim, paketleme ve pazarlama sürecindeki harç, vergi ve benzeri alımları yeniden gözden geçirilmeli.”
Bölgesel takas
‘Fahiş fiyat’ gündem oldukça kooperatifçilik de daha çok öne çıkıyor. Çağdaş ülkelerde ‘hem üreticinin gücü, hem de tüketicinin nefesi olan’ kooperatifler. Bölgesel bazda geliştirilecek, ürün planlaması ve pazarlaması yapacak kooperatiflerin karşılıklı olarak ‘takas piyasası’ oluşturabilecekleri, devletin denetimi ile mevsimsel özellikler de dikkate alınarak ‘üretilen mal ve ürünleri zamanında’ Türkiye’nin her yerine dağıtabilecekleri ifade ediliyor.
Bu sürecin sağlıklı işlemesi için devletin yapması gereken şey ise kooperatifleri bürokratik engellerden uzaklaştırmak, vergi yüklerini azaltmak, özellikle hammaddeler (gübre, elektrik vs gibi) konusunda destekleyici rol oynamak, taşıma maliyetini düşürmek için de ‘resmi izinli’ ulaşım firmaları adına ‘akaryakıt desteği’ sağlamak.
Bu şekilde sebze ve meyve başta olmak üzere tüm ürünlerde ciddi bir fiyat dengelemesi sağlanabileceği görüşü hakim.
‘Aracı devreden çıksın’
Toplumun her kesimi çözüm adına ses vermeye başladı. Sevindirici olan bu. İnsanlar ‘yapanın yanına kar kalmayacağına inanmak’ istiyor. Çünkü gerçekten de sorun; ‘emek verenin’ değil de, ‘aracının kazanması’. Hatta bu kazancın, üreten, emek veren, gerçek alın teri sahibinin gelirini kat kat katlaması.
Hal Yasası’nın güncellenmesinin birçok sorunu ortadan kaldıracağı görüşü hakim. Bu çerçevede yapılan denetimler, ‘erken uyarı’ sisteminin devreye sokulması elbette sevindirici. Ancak kesilen cezaların büyük ölçüde yeni fiyat artışları yoluyla halka yüklendiği konusunda hakim bir görüş var. Pazarlarda sohbet ettiğim yurttaşlar, ‘Ceza kesiliyor, ama iki hafta sonra fiyat yine yükseliyor. Cezayı yiyen acısını bizden çıkarıyor’ diyor. Demek ki, bu konuda daha net tavır gerekli.
O konuda da uzmanlarla yaptığım değerlendirmeden çıkan sonuç şu:
“Sebze ve meyvedeki üretim merkezlerinden kooperatifler, valilikler ya da yerel yönetimler kanalıyla direkt olarak alınacak ürünler Türkiye’nin ihtiyaç duyulan yerlerine sevkedilmeli. Bu arada taşıma sektörüne küçük çaplı akaryakıt desteği verilebilir. Bu ürünler geldikten sonra da makul bir karla(yüzde 5-10) yurttaşlara sunulabilir. Bu konuda zaten yerel ürün satma taahhütleri olan büyük marketler zinciri de devreye alınabilir.”
Çok zor görünmüyor.
Devletin tanzim satış yapan kuruluşları ve büyük kooperatifler de bu anlamda devrede olabilir. İnanıyorum ki, bu sayede fiyatlar büyük ölçüde düşecektir. Üç beş aracı burada feryat edebilir. Normaldir. Milletin feryadından önemli değildir.
YAPTIRIM NE?
Ticaret Bakanlığı, belediyeler ‘fahiş fiyat’ tepkileri nedeniyle denetimleri artırdı. Denetimler sonucu kusurlu bulunan işletmelere 10 bin 900 liradan 100 bin 900 liraya kadar ceza yazılabiliyor. Cezalara itiraz hakkı da bulunuyor.
1 milyar euro’luk yeşil mutabakat
AB’nin 2020 yılında açıkladığı ve devreye soktuğu ‘Yeşil Mutabakat’ konusunda çalışmalar sürüyor. Pandemi sürecine denk geldiği için yeterince ses getirmeyen proje 1 milyar euro’luk. Üstelik AB bu çalışma ile geleceğin en önemli sorunlarına ışık tutacağı inancında.
Çevre sorunları, susuzluk ve kuraklık elbette temel konular.
Olayın sevindirici yanı, Türkiye’de de bu konuda çok sayıda çalışma yapılıyor olması. Üretim, tüketim, çalışma yaşamı... Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
2050’yi hedefleyen bu çalışmalar içinde ‘kuraklık’, ‘iklimlendirme’, ‘fosil yakıtsız enerji üretimi’ ve ‘sıfır karbon salınımlı enerji ve su projeleri’ ağırlıklı.
Çeşme’den izleme şansımız olan Yunanistan’ın Sakız adasının bu güzel ağaçtan önemli bir gelir elde ettiği de biliniyor. Malum çiğnediğimiz sakızlar başta olmak üzere 200’den çok ürünün hammaddesi bu verimli ağaç.
Şimdi gelelim güzel habere:
Çeşme de artık bu verimli, yaprak dökmeyen güzel bitki konusunda seyirci değil.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışmalarla sakız ağacı üretimi hem destekleniyor, hem de gen kaynağı olarak sağlıklı yeni üretimler için korunuyor, yaygınlaştırılıyor. Çok sevindirici. Tıbbi, aromatik ve endemik bir bitki olan sakız ağacının kökleri toprağın 25 - 30 metre derinliğine kadar iniyor.Çeşme’de Tarım Orman Müdürlüğü üreticiler için ‘fidan üretim tekniği’ konusunda ciddi katkılar sağlıyor.
Çeşme’nin de Sakız Adası kadar bu önemli, verimli ve stratejik ürün de söz sahibi olması başta Çeşmeliler olmak üzere konuyla ilgili çevreleri mutlu ediyor.
ASIL DESTEK ‘HİZMETE AÇMAK’
Esnafa ve özellikle yiyecek içecek sektöründeki işletmelere devlet tarafından yapılan destekler olumlu. Atılan her adım Türkiye’de istihdam, katma değer ve üretimin güçlenmesi anlamında ciddi bir katkı.
Ne var ki, sektör yönetici ve sahiplerinin isteği net:
“Devlet her türlü önlemi alsın, yanlış yapana en sert cezalar, yaptırımlar uygulansın, ama artık kapılarımızı açalım. Bize en büyük destek, hizmete girmemizdir. Maske, mesafe ve temizliğe azami dikkat göstererek elbette.”
Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bakanlar ve ilgililer gelişmeleri takip ediyor.
‘Açılsın’ diyen de var, ‘Biraz daha zaman. Vakalarda biraz daha azalma, aşıların da yaygınlaşması’ diyen de. Ben hala ‘sektör devlet ve yurttaş üçgeninde’ ortak sorumlulukla ‘sorunsuz bir süreç’ yaşanacağı düşüncesindeyim. Hiçbir zaman umutsuz olmayı doğru bulmam. Her kışın baharı vardır. Her sorunun da çözümü... Üstelik devletin bu konuda hassas ve çözüm arayışı içinde olması da sevindirici. Büyük Usta Yaşar Kemal’in İnce Memed’de yazdığı satırları hatırlayalım:
“Hangi günü gördün, akşam olmamış? Kaç geceyi gördün sabaha varmamış?”
MUHTARIM DİYOR Kİ…
Halkın sesi olmaya devam.
Muhtarların diliyle.
Kış meyve ve sebzelerindeki pahalılık hala gündemde.
Yazın da aynı sorunlar yaşanır mı?
İzmir Kemalpaşa’da gündem kiraz.
Dillere destan Kemalpaşa kirazı.
Muhammed Çıtak muhtarım, “Acilen soğuk hava deposu ve mümkünse kurutma tesisi” diyor.
Kemalpaşa Ulucak Mustafa Kemal Atatürk Mahallesi muhtarı Muhammed Çıtak, şunları dile getiriyor:
“Kemalpaşa Türkiye’nin en önemli ve ilk kiraz üretim merkezlerinin başında geliyor. Kirazın hasadı zor ve zaman alıcıdır. Hasat olgunluğuna erişmiş, irilik, renk ve aromaya sahip meyveler günün erken saatlerinde saplarıyla toplanmalı, bir sonraki yılın meyve gözlerine zarar verilmemelidir. Maalesef üretici yeterince kazanamıyor. Ürünü saklayamıyor. Onun için Kemalpaşa’nın güzel kirazları daha dala düşmeden bir isteğimiz var: Soğuk hava deposu acilen yapılmalıdır. Bu depo olmadığı için üretici malından beklediği değeri elde edemiyor.”
Çağrı muhtardan, sevgi eli ilgililerden...
SADULLAH USUMİ OLSA...
1973-1980 yılları arasında ‘milletin vekiliydi’.
Siyasette gördüğüm sevilip sayılan isimlerden biriydi.
TBMM’deki anılarını dinlemek ayrı bir keyifti.
Siyaset sonrası Milliyet’te üretici ve tarım sorunlarını ele alan yazılar yazdı.
Çok okunan, farklı bir köşeydi.
‘Üreticinin sesi’ydi.
Egeli milletvekili olduğu için yolu sık sık İzmir’e düşerdi.
Tarım kesiminin, çiftçinin, üreticinin sorunlarını yazmak için çıktığı Ege gezilerinde onunla olmak keyifti benim için.
Nasıl halim - selim, nasıl hoşgörülü ve tatlı bir insandı.
Bir yandan üreticiyi, çiftçiyi konuşturur, bir yandan kendisi anlatırdı.
‘Bal tadındaki sohbetler’ bitsin istemezdik.
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanlığı da yapmıştı.
Genç gazetecilere ayrı bir dostluk gösterir, küçük önerilerde bulunurdu.
Bugün yaşasa, Türkiye’yi dolaşsa, ‘içleri dolu’ çiftçinin derdini dinlese, eminim şöyle diyecekti:
“Tarımın, çiftçinin, üreticinin her zamankinden çok sevgi eline ihtiyacı var. O sevgi eli ki, toplumun geleceğinin aydınlık olması fırsatıdır.”
NE OKUYAYIM?
Mesaj, telefon ve önerilerinize sonsuz teşekkürler. Ama sayfam sınırlı. Kitapçılarda, sahaflarda çok güzel örnekler var. Seçmek o kadar zor ki.
Doğal kaynaklar ve çevre ekonomisi Dr. Hüseyin Önder, Ekin Yayınları: Aydınlatıcı bir kitap. Kolay okunuyor. Özellikle doğal yaşam ve orman ekonomisi boyutu önemli.
Çevrmiz geleceğimizdir (Gençlerin çevre rehberi) Ediz Hun, Babıali Kültür yayıncılığı: Başarılı ve sevilen bir sanatçı olmasının ötesinde etkin ve saygın bir çevreci hiç kuşkusuz Ediz Bey.
TBMM’de birlikte görev yaparken de güzel bir dostluğumuz oldu. Gençler için harika bir başucu kitabı. Öyle ya, ağaç yaşken eğilir. Ama ‘40 yaş üstü gençleri’ için de hoş bir kitap. Küresel ısınmadan erozyona, kirlilik saptama ve çözümlerinden doğal güzelliklerimizin korunmasına kadar geniş bir çerçevede bizi bir kez daha sarsıcı bir çalışma.
Elinize, yüreğinize sağlık.