Ne kadar kıymetini bilmesek de pandemiden çıkış yolu da doğada. Psikiyatrist Prof. Dr. Yusuf Alper, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Daha bireyci ve narsist toplum yapısı riski var. Ama çevreye ve can dostlara daha sıkı sarılarak direnebiliriz” diyor
Önceleri ‘doğa intikam alıyor’ dendiğinde herkes güldü geçti. Oysa anlaşıldı ki, pandemi süreci ‘doğaya kötülüğün’ bedeli. İnsanın kendi eli ile yarattığı ‘cehennem’. Neredeyse iki koca yıl... Pandemi, pandemi, pandemi... Aklımızı başımıza almazsak da kolay bitmeyecek. Bunaldık, sıkıldık ve çözüm arıyoruz. Çözüm yine ‘doğa’da.
Bu süreç insanların psikolojik ve ruhsal sağlığını olumsuz etkiledi. Psikiyatrist Prof. Dr. Yusuf Alper, Hacettepe ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi kökenli değerli bir uzman. Ben kitaplarını da (Bütün Yönleriyle Depresyon, Sonsuza Akan Irmakta Dünyanın Gürültüsü, Yaldızlı Bir Yanılsama) keyifle okudum. Sanat, şiir ve bilimi bir ırmağın sularındaymış gibi karıştıran, kaynaştıran güçlü bir ses. Yusuf Hoca’ya “Ne olacak bu pandemi hallerimiz” diye sordum, şu yanıtı aldım:
“Pandemi, tabii ki insanların ruh sağlığını çok olumsuz etkiledi. Başlangıçta ölüm korkusu ve panik egemendi. Giderek süre uzadıkça insanların evlerine kapanmaları, yalnız kalmaları sonucu giderek depresyon vb. durumlar arttı. Kaygı bozuklukları pandemi başlangıcından beri ortaya çıktı ya da olanların hastalıkları depreşti, takıntı bozukluğu olanların hastalık düzeyleri arttı. Panik hastaları sık sık panik atak geçirdiler. Öte yandan psikotik dediğimiz şizofreni ve benzeri hastalıkları olan insanların dengede giden hastalıkları kontrolden çıktı, alevlendi, şiddetli hastalık dönemlerine geçip acil tedavi gerektirdi. Bipolar bozukluk hastalarının yeni atakları arttı, ilaç düzenleri bozulanlar ve çok strese girenler yeni yeni depresyon ya da mani atağı geçirdiler. Sokaktaki insan artık eve kapatılan insan oldu. Başlangıçta çok zor değildi ancak süre uzadıkça bütün insanlar sıkıldılar. İnsan ilişkilerinde bu toplumda çok önem taşıyan dokunma, sarılma vb. şeylerden uzak kalan insanların bir kısmı ciddi düzeyde olmasa da daha depresif, hüzünlü oldular. Birçok insan önceden başa çıkabildiği streslerle başa çıkamaz oldu.”
Prof. Alper’in bazı önerileri şöyle:
“Psikososyal olarak insan ilişkilerinde daha sevecen, şefkatli, birbirimize saygılı olmalıyız. Yaşlılar giderek daha çok yalnız kaldılar, onların daha çok dışarı çıkmalarını, mesafeye dikkat ederek insan ilişkileri kurmalarını sağlamalıyız. Süre uzadıkça tıpkı yoğun bakımlarda uyaransız yatan hastalar gibi onların da uyaranları eksilecek, benzer psikolojik sorunlar yaşayacaklardır. Pandemiden sonra (hiçbir şey eskisi gibi olmayacak) deniyordu. Pandemi toplumların, ülkelerin insan ilişkilerini, kültürlerini değiştirdi ve değiştirmeye devam edecek. Bizim gibi sıcak ilişkiler kuran, dokunmanın çok önemli olduğu toplumlar artık biraz daha mesafeli olacağız. Belki kucaklaşma, el sıkışma vb. dokunma biçimleri zaman içinde giderek azalacak ve ortadan kalkacak. Bireyselleşme süreci giderek artacak, insanlar yalnız kalmaya eğilim gösterecek, odalarında bilgisayar ya da telefonlarıyla sanal ilişki kurmayı artıracaklar. Akraba ve aile ilişkileri giderek azalacak, böylece bir kültür giderek yok olurken bireyselcilik ve narsisizm artacak. Bu da insan ilişkilerini bozacak, insanlar daha saldırgan davranabilecek. Bütün bunlar olacak derken tedbirli olmazsak olacaktır diyorum.”
Ve tam Ekotarım’lık bir reçete:
“Doğrusu mutlu olmanın reçetesini vermek pek olası değil ama mutsuz olmamak için, insan ilişkilerini sıcak tutmak gerekir. Doğayla daha dost ilişkiler kurmamız gerekir. Çevreyi korumak, kirletmemek. İnsanlar daha çok kırlara, ormanlara, piknik yerlerine gidecekler. Hayvan sevgisi giderek artacak ve birlikte yaşamaya daha olumlu bakılacak. Birey olarak yakınlarımızla, insanlarla daha sevgi dolu, şefkatli ilişkiler kurmalıyız. İnsan ilişkilerinde empatiye daha çok önem vermeliyiz. Başkalarının derdi bizim de derdimiz olmalı. Yardımlaşma, doğaya saygı, çevresel duyarlılık artmalı ve toplum olarak daha hoşgörülü olmalıyız. Sivil toplum örgütleri ve toplulukların duyarlıkları daha çok önemsenecektir, önemsenmelidir.”
GÜNGÖR URAS OLSA...
10 binden fazla yazısı olduğunu biliyorum.
Çarşı pazar, Ali Rıza Bey Amca ve Ayşe Hanım Teyze, tarım, çiftçi, üretici, ekonominin iniş ve çıkışları... Yaşamın içindeki her konuyu yazdı. Tevfik Güngör’dü, Güngör Uras’tı, Ali Rıza Kardüz’dü.
“Nasıl hitap edilmesini seviyorsunuz” diye takılmıştım, en son Ayvalık’ta zeytin hasadında. “Hocam” demişti, “Çok sıcak geliyor”.
Ne keyifle okurduk yazılarını. Ne sade, ne kolay, ne anlaşılır yazardı. En zor şeyleri halkın diline yerleştirmişti. Kitaplarını da çok severdim.
Yokluğu büyük boşluk. Özellikle ekonomi dünyası için. Ali Rıza Amca da, Ayşe Hanım Teyze de öksüz.
Bugün şunları tekrarlar mıydı acaba:
“Önemli olan yazıların okunması, anlaşılmasıdır. Ben roman, hikaye değil, ekonomi yazıyorum. Yazdıklarımızın anlaşılır olması gerekir. Arada sırada olayları hafife almak, okuyucunun tanıdığı kişileri yazının içine oturtmak ilgi çekiyor. Nasıl ki, saf ve bakir Anadolu çocuğu olarak kendi üzerimden başkalarının sorunlarını anlatıyorsam, aynı şekilde halkımızın çoğunluğunun temsilcisi olan Ayşe Hanım Teyzem, Ali Rıza Bey Amcam ve işçi Memed üzerinden de halkın sorunlarını tartışmaya açıyor, halka bilgi veriyorum.”
Özlüyoruz.
MUHTARIM DİYOR Kİ
‘Su ve mezarlık sorunu acil’
Muhtarlarımız bu köşeden seslendikçe, sorunlar çözülüyor, yardım elleri uzatılıyor, toplumsal gelişim adına ciddi gelişmeler yaşanıyor. Muhtarlara aşılama, köylerin mahalleden çıkma adımları, tarımsal üretimin desteklenmesi gibi.
Bugün Tunceli’de, Merkez Demirkapı mahallesindeyiz. Merkeze 20-25 dakika mesafede. Gençler koptukça, nüfusu da hızla azalan bir yerleşim yeri. Eskinin canlılığı, üretimi, heyecanı yok elbette.
Sorunlar pandemi sürecinde biraz da birikmiş gibi. Yaz ayları ile birlikte İzmir’den, İstanbul’dan, büyük kentlerden, yurtdışından Tuncelililer, memleket topraklarına koştukça nüfus artıyor. Son 5 yılda Tunceli köylerinde ev yapanlar çoğalmış. Bu, yerel ekonomiye katkı da sağlıyor.
Demirkapı’nın genç, heyecanlı, çalışkan bir muhtarı var, Nadir Atalay. Uğraşı, taş işçiliği ve hayvancılık. Demirkapı’nın sorunları aşması için yoğun çaba içinde. Nadir Muhtarımın değerlendirmeleri şöyle:
“Yazları nüfus 3-4 kat artıyor. Eskiden hayvancılık, arıcılık, tarım daha yaygındı, artık azaldı. Genç nüfus göç etti. Şu anda emekli ağırlıklı bir kitle var. Onlara elimizden geldiğince hizmet vermeye çalışıyoruz. En önemli sorunumuz içme suyu. Kaynak var ama yapılamadı. Bunun yapılması önceliğimiz. Mezarlık yeri tahsisi için de başvurduk. Vali Bey ilgileniyor. Çözülmesini bekliyoruz. Bir de kanalizasyon hattı genişletilirse sıkıntılar bitecek.”
Makul ve doğal istekler. Devletin ilgili kurumları el uzatacaktır. Bir de ‘uzaklarda yaşayanların’ Tunceli Demirkapı için çabaları var, kütüphane ve cemevi. İmece usulü, küçük yardımlarla... Çok güzel ve anlamlı.
Deniz patlıcanı denizin süpürgesi
‘Beche de mer’... Yani ‘deniz patlıcanı’... ‘Deniz hıyarı’ da deniliyor. Salatalığı andıran, denizlerdeki ölü organik atıkları, pislikleri yiyen, insan kaynaklı asit artışını önleyen bir deniz canlısı. Öylesine yararlı ki. ‘Denizlerin süpürgesi’ desem. Denizleri temizliyor, çöpleri öğütüyor, ekolojik dengenin sağlanmasına büyük katkı sağlıyor.
Özellikle Asya ülkelerinde ciddi bir tüketimi var. Bilimsel dayanağı olmasa da kulaktan kulağa yayılan ‘Afrodizyak etkisi var’ söylemi nedeniyle dünyanın birçok ülkesinde tüketiliyor. Bu yüzden de bilinçsizce avlanıyor, soyu tükeniyor.
Tüketici, ‘Benim buzdolabım daha ekonomik’ diyebilecek
Uzun süreden beri yoğun tüketici şikayetine konu olan bir konuda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile önemli bir adım atıldı. Artık buzdolabı, elektrik süpürgesi, çamaşır ve bulaşık makinası, elektrikli ısıtıcı, çay ve su kaynatma makinası başta olmak üzere enerji tüketen ürünlerin verimliliği üretici ve tedarikçi firmalar tarafından tüketiciye sunulacak.
Bu uygulama tüketici isterse elden belgeli, istemezse internette yayımlama ve duyuru şeklinde gerçekleşecek. Ürün bilgi formu ve etiket bilgisinin web sitelerinden kolaylıkla takibi satıcı olduğu kadar tedarikçiyi de bir sorumlulukla karşı karşıya bırakıyor. Önemli bir uygulama. Çünkü piyasada çok ürün var ve bu ürünlerin elektrik ve enerji kullanımlarının yüksekliği hep şikayet konusu.
Evlerine gelen yüksek elektrik faturasından şikayetçi olanlar mahkemelere kadar başvuruyor.
Oysa zaman zaman bu yüksek faturaların enerji tüketen ürünlerin kalitesizliğinden kaynaklandığı bilinen bir gerçek. İşte kararname bu anlamda önemli. Tüketici kullanımına sunulan ve enerji tüketen ürünler etiketlenecek. Böylelikle tüketicinin daha az enerji tüketen ürüne ulaşması ya da tercih etmesi sağlanacak.
Bir de tüketicinin görevi var tabii. Bu konuyu önemsemek. Ne ürün aldığını, ne içerikte olduğunu ve ne kadar enerji tükettiğini bilmek.