Dr. Hakan Tartan

Dr. Hakan Tartan

hakantartan35@gmail.com

Tüm Yazıları

Büyük market zincirlerinin ‘ucuza satmamakta direndiği’ birçok ürünü yerel yönetimler ucuza satabilir. Devlet de büyük marketlerin ‘ucuza verirsen malını satmam’ tehdidini yasal düzenleme ile ortadan kaldırınca ‘sanal fahiş fiyat’lar da biter.

Türkiye’nin aydınlık geleceği ortak çabalarla inşa edilecek. Bu konuda devletin girişimlerine destek vermesi gereken yapılardan biri de yerel yönetimler elbette. İklim krizi ve pandemi sürecinin etkileri yerel yönetimleri bu konuda harekete geçirdi. Hızlı ve etkili çalışanlar da var, ‘ayağını sürenler’ de.

Haberin Devamı

Hayatın doğal akışı böyle. İşini iyi yapanlar ve yapmayanlar.

Ya da yapmakta gecikenler.

Bu anlamda Türkiye’den güzel ‘tarımsal üretim’ projelerini yansıtmaya çalışıyorum. İzmir’de Torbalı, Aydın’da Söke Belediyesi’nin çabaları ‘örnek belediyecilik’ çalışması anlamında değerli. Dilimde tüy bitti, eğer toplumsal olarak fahiş fiyat ve pahalılıkla mücadele edeceksek, bu konuda yerel yönetimlere büyük iş düşüyor.

Büyük market zincirlerinin ‘ucuza satmamakta direndiği’ birçok ürünü yerel yönetimler, kooperatif ve benzeri oluşumlarla halka daha ucuza satabilir. Devletin yapması gereken de burada ‘Demokles’in kılıcı gibi sallanan’ büyük marketlerin ‘ucuza verirsen malını satmam’ tehdidini yasal düzenleme ile ortadan kaldırmak. Bu gerçekleşirse ‘sanal fahiş fiyat’ da biter.

Söke Belediyesi örnek bir hizmet gerçekleştirdi.

Sanal fahiş fiyata nasıl son verilir

İmece usulü buğday dikildi

Belediyeye ait 70 dönümlük arazide ‘imece usulü’ buğday dikildi ve hasadı da gerçekleşti. Elde edilen un yurttaşa dağıtıldı.

Torbalı Belediyesi de boş bırakılan tarlalar da üretim yaptı, elde edilen ürünler yurttaşların sofrasında yer aldı. Unun bereketi, sofraya ‘aile boyu mutluluk’ olarak yansıdı.

Konu neden önemli? Malum, buğday rekoltesinde azalma söz konusu.

Bu da ithalatta sıkıntı olması halinde fiyatların yükselmesi demek. İşte Söke ve Torbalı Belediyesi kendi sınırları içinde de olsa bu toplumsal sorun da ‘halktan yana ciddi bir eylem’ ortaya koydu.

Az çok tartışması yapmadan bu üretimin değerini görmek gerek. Ve diğer yerel yönetimlerce de ‘örnek alınması’ gerekliliğini...

Haberin Devamı

Bu tür üretim artarsa hem rekolte düşüşü önlenmiş, hem ziraat mühendisi istihdamı artmış, hem toprak etkin ve verimli kullanılmış, hem de çiftçinin önü açılmış olur.

Söke’de Levent Tuncel ve Torbalı’da Mithat Tekin, atıl arazilerin buğday ekiminde kullanıldığını, olumlu sonuç alındığını anlattı, “Buğdayı un haline getirip yurttaşımıza dağıttık. Onlar da, biz de mutluyuz” dedi.

Çok güzel. Benim bir başka sevindiğim nokta, maalesef ciddi işsizlik sorunu yaşayan ziraat mühendisi ve teknikeri kardeşlerimin de bu sayede iş sahibi olması.

Devam başkanlarım! Türkiye için...

‘Deniz kir tutmaz’ mı dediniz!

Sanal fahiş fiyata nasıl son verilir

Müsilaj denizin 10 metre altında, pusuda. Sıcaklıkların azalması, birçok önlem alınması yaşanan olumlu tabloda etken. Ne var ki, gerçek çözüm ‘kirliliğin tamamıyla önlenmesinde’. Yani atıkların, zararlı maddelerin denize akıtılmasına son verilmeli. Arıtma tesisleri devreye sokulmalı ve çalışıp  çalışmadığı da sıkı kontrol altında tutulmalı.

Haberin Devamı

Yoksa pusudaki tehlike, gelecek yıl hem ekonomimizi, hem turizmimizi ve sağlığımızı tehdit edebilir. Bu çerçevede özellikle eskilerin anlatımı, birçok yayın ve yorum aslında bizim ders çıkarmamız için güzel bir fırsat. Kendimize, “100 yılda bir arpa boyu yol almamışız” dedirtmemeliyiz.

İşte tarihi bir fotoğraf. 100 yıl önce İstanbul’un çöpleri eşeklerle taşınarak Haliç’e getiriliyor ve oradan mavnalara yüklenip Sarayburnu’nda denize dökülüyor. O zaman ki inanış neydi: “Deniz kir tutmaz.”

Bugünkü tablo gösteriyor ki, ‘bu kadar kirliliğe deniz de dayanamaz’.

Halil İbrahim Sofrası yerlidir, millidir...

Misafirperverliğin, gönül zenginliğinin son noktası... Anadolu insanının sevgi ile büyüttüğü bir güzel gelenek. Sık sık dilimizde... Halil İbrahim Sofrası. Hele benim gibi Tarım Bakanlığı ile ilginiz varsa, santral telefonlarında da sık sık şu anonsu duyuyorsunuz: “Koruyun dostlar koruyun, Halil İbrahim sofrasını...”

Canım ‘ne işimiz olacak’ demeyin, Türkiye tarım ülkesi ve hepimiz bir köşeden çiftçiyiz. Yani Halil İbrahim Sofrası’na aşinayız. Ne olduğunu bilelim bari:

Bir hikayeye göre, Hz. İbrahim dost, yaren, kalabalık olmayınca sofraya oturmaz, ağzına lokma götürmezmiş. Eşi, dostu, akrabayı sofrasında konuk eder, insanlar karnını doyurdukça mutlu olurmuş. Başka bir Anadolu söylencesinde anlatılanlar da Halil ve İbrahim adlı iki kardeş adına. Ekmişler, biçmişler, buğdayı toparlamışlar. Halil evli, çocuklu. İbrahim, bekar, gelecek telaşında. İki çuvala ayırmışlar buğdayı. Halil atmış İbrahim’e iki kürek, “Kardeşim bekar, yuva kuracak, ” diye. O görmeden İbrahim de Halil Ağabey’e koymuş iki kürek, “Ağabeyim evli, çoluk çocuğu, daha çok ihtiyacı var” diye.

Alın teri, geçim kapısı

Çalışkanlık, dostluk, sevgi ve paylaşım hikayesi yani ‘Halil İbrahim Sofrası’. İnanç o ki, bu gönül zenginliği herkese sağlık sıhhat, esenlik, mutluluk ve bereket olarak dönermiş. Ve elbette çiftçinin, köylünün, üreticinin alın teridir. Geçim kapısıdır.

Barış Manço’nun muhteşem yorumuyla anılarımızda yer ettiyse de ‘misafirperverliğin, dostluğun, sevginin, dayanışmanın’ can bulmuş şeklidir.

Osmanlı’nın baharatlarla çeşitlendirilmiş keyfidir, Türk mutfağının sebzelerle zeytinyağı ile yoğrulmuş lezzet durağıdır. Belki en önemlisi ‘yerlidir, millidir, el emeği göz nurudur’, ‘topraktan sofraya uzanan sevgidir’.

12 bin dolar nire, 1 dolar nire!

Sanal fahiş fiyata nasıl son verilir

İki üzüm var bugün gündemimde. Biri Ege Bölgesi’nin önemli ihraç ürünlerinden, Superior Seedless üzümü. Düşük şeker oranı ve mayhoş tadı nedeniyle özellikle diyabet hastalarının gözdesi 2020 yılında yüzde 74’lük artışla 6.6 milyon dolar döviz kazandırdı Türkiye’ye.

Manisa iline bağlı Alaşehir, Salihli, Sarıgöl ilçeleri ve Denizli iline bağlı Buldan ilçesinde üreticinin yıldızı bir ürün. Rusya, Ukrayna, Polonya ve Suudi Arabistan ciddi alıcı. Üreticiye getirisi 1 dolar noktasında.

Öteki üzüm, Japon damgalı. ‘Ruby Roman’. Altın değerinde.

Bu yılki hasatta 1 kilonun üzerindeki bir salkımı neredeyse 12 bin dolara alıcı buldu. Kanazawa bölgesinde yetişen bir tür ‘kızıl üzüm’. Özelliği düşük asitli ve yüksek şekerli olması.

İki üzüm, iki fiyat. 12 bin dolar nire,1 dolar nire! İş sadece üretmek değil, galiba hep söylediğim gibi ‘pazarlama ve planlama’.

MUHTARIM DİYOR Kİ...

‘Mahalleli mutluysa biz de mutluyuz’

Felaketlerde de halkın en yakın destekçisi muhtarlarım oldu. Koşturdular, çalıştılar, çabaladılar. Bu kez benim diyarlardayız, İzmir’de...

Konak ilçesine bağlı Lale mahallesinin çalışkan, yürekli, yardımsever

ve sevgi dolu muhtarı Sumru Benligül konuğum.

Muhtar olduğunda Türkiye’nin en genç muhtarlarındandı, artık 3. dönem sonunda yine genç, ama deneyimli. Bu deneyimiyle pandemide mahalle sakinlerinin hem koruyucusu, hem de en büyük dostu oldu.

Sumru Muhtarım, okulların boyanması için adeta bir nefer oldu. Değerlendirmesi şöyle:

“Yaşam geliştikçe hizmetler de bitmiyor. Bu çevreye metronun ulaştırılması girişimimiz var. Mahalle sakinlerimiz mutluysa, sorunları yoksa, biz de mutluyuz. Muhtarlık öyle bir şey. Sevgi, saygı ve heyecanı yüreğinden hiç eksik etmeyeceksin.”

Yolun hep açık olsun.