Kınık’ta hazırlıkları süren Tarıma Dayalı Bitkisel Üretim Organize Sanayi Bölgesi’ne yatırımcı ilgisi büyük. Tıbbi ve aromatik bitkilerin yetiştirilip işleneceği OSB’de bakanlık da bir araştırma merkezi oluşturacak.
Tarımın, bitkilerin, sebze ve meyvenin önemi ve ‘üreten Türkiye’ söylemi hayatımıza daha çok işledikçe yeni ciddi adımlar da atılıyor. Türkiye’nin yoğun gündemi içinde gözlerden kaçan bir önemli gelişme var. İzmir’in güzeli bozulmamış ilçelerinden Kınık’ta Tarıma Dayalı İhtisas Bitkisel Üretim Organize Sanayi Bölgesi kuruluyor. Arsa tahsisleri tamamlandı. Başvurular başladı. Dikili ve Bergama ile birlikte tarım ve hayvancılık konusunda ciddi bir güç ve Ar-Ge merkezi oluşacak bölgede.
Burada geleceği çok parlak görülen tohum, fide, tıbbi ve aromatik bitkiler yetiştirilecek. Son yıllarda önem ve değer kazanan tohum ve fide altyapısı konusunda üreten yeni bir gelişme yaşanacak. Tarım ve Orman Bakanlığı burada bir de araştırma merkezi oluşturacak. Bu adım uluslararası anlamda bir bilimsel merkez olma değeri de taşıyor. Hep diyoruz ya yerli ve milli. İşte sadece verimli üretim değil, güç kaybeden atadan kalma tohum ve fide konusunda da büyük bir güç olacak bu merkez.
İthalat önlenecek
Sağlık önem kazandıkça, yaşam süresi uzadıkça ve özellikle dünya çapında gıdaya ulaşım en temel sorunlardan biri haline geldikçe Kınık’taki bu organize sanayi bölgesi de insanlara ve elbette Türkiye’ye umut olacak. Sadece Türkiye’ye değil, dünyaya da. Tertemiz topraklardan sağlık ve umut fışkıracak. Tarlalarda sağlık ve şifa yeşerecek, fabrika bacalarından insanlığa yeni gıdalar, takviyeler, ilaçlar, güçlendiriciler tütecek. Ekonomiye yeni bir can, yeni bir kan olacak.
Proje devreye girdiğinde ülkemizin en önemli ithalat kalemlerinden biri yerli üretimle ortadan kalkmış olacak. Heyecan verici bir boyut da bu.
O kadar önemli ki. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu konuda en önemli itici güç olduğu konuşuluyor. İşlerin hızlı yürümesi için Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye talimat vermiş. Daha hızlı planlama, daha hızlı yerleşim, ekim, daha hızlı üretim, kazanan Türkiye demek. Bu yüzden de yatırımcılar heyecanlı. Yurt dışından da ciddi talepler geliyor.
Tohum bankası olacak
Birçok vergi muafiyeti ve tarımsal hibe hakkı tanınan, ihracat potansiyeli yüksek, 1 milyon 228 bin metrekarelik bir alanda şekillenen ve en az 5-10 dönümlük alanlarda planlanan bu projenin oluşmasında en büyük pay sahibi isimlerden biri de Kınık Belediye Başkanı Dr. Sadık Doğruer. Üretken ve çalışkan Başkan Doğruer, şunları anlattı:
“Sadece tarımsal üretim değil, buna dayalı sanayi de gelişecek elbette. Ar-Ge çalışmaları yapılacak, ürünler paketlenecek, işlenecek ve depo edilecek. Üreticilere fide verilecek, daha sonra elde edilen ürünler sanayilerde işlenerek katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülecek. Milli ve heyecanlı boyutu bu tabii ki. Bir yandan da tohum bankamızı geliştireceğiz. Yerli ve yabancı yatırımcıların ilgisi her geçen gün büyüyor. Bu proje için yoğun destek veren sayın bakanımıza da teşekkür ediyoruz.”
Yatırım için cazip üretim üçgeni
İzmir’in kuzey bölgesi artık yatırımcı için daha gözde. Tarım ve hayvancılıkta Dikili, yenilenebilir enerjide Bergama ve tarıma dayalı ihtisas bitkisel üretimde de Kınık Tarım Organize Sanayi Bölgesi ilgi çekici bir ‘üretim üçgeni’ oluşturdu.
Bu üçgende ayrıca bir de Türkiye’nin 19’uncu ve İzmir’in 3’üncü serbest bölgesi, Bergama’nın Aşağıkırıklar Mahallesi’nde konumlanacak. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi geçen ay çıktı.
Bölgesel gelişime büyük destek veren isimlerden biri de İzmir Milletvekili Necip Nasır. Mobil çalışma sistemi ile bölgede adeta kamp kuran Nasır, “İzmir’in gelişimi Türkiye’nin gelişimi anlamında çok önemli. Buradaki tarım organize sanayi bölgeleri ve serbest bölge yörenin zenginliğini ve gelişimini de artıracaktır” dedi.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi ise, serbest bölge sayısının artırılmasının ülke ekonomisi açısından önemli bir hamle olduğunu belirtirken, son gelişmelerle birlikte İzmir’in serbest şehir statüsüne kavuşması beklentisini de yeniledi. Eskinazi, “İzmir, serbest şehir statüsüne kavuşursa yabancı yatırımcılar için çok daha büyük bir cazibe merkezi haline gelecektir” dedi.
DOĞAL FORMÜL
Yorgunluğa birebir macun
Son yılların sancılarından biri de yorgunluk. Kendimizi daha yorgun hissediyoruz. Hastalıklar, ekonomik ve sosyal sorunlar belki de bu sorunun tetikleyicileri. Yaşama daha umutla bakarak belki de atlatabiliriz bu sorunları. Bir de yine ‘şifayı doğada arayarak’.
Aktarlarda, eczanelerde yorgunluğu ortadan kaldırıcı, güç veren ve performans arttıran birçok ürün var. Oysa ‘şifa doğada’. Üreticiden bize uzanan sevgi yolunda. Ta Lokman Hekim’den bugüne ‘yorgun, bezgin, gergin insanlar’a şifa veren bir formül var aslında. Uğrayın güvendiğiniz bir aktara, alın bu ürünleri, sonra bir güzel karıştırın. Aman tahta kaşık kullanın, diğer metal kaşıkları sokmayın! Güneş ve sıcaktan uzak tutun. Sabahları bir kaşık afiyetle yiyin, günü enerjik geçirin: 500 gram çam ya da kekik balı, 50’şer gram toz kırmızı ginseng ve arı poleni, 100 gram toz zencefil, 25’er gram kişniş, keşiş külahı otu ve kakule çekirdeği.
Doktorunuza da danışın ama!
BİR OKUL
Geleceğimiz için gençlerin de sözü var
Ne varsa gençlerde var. Gözlerden kaçtıysa diye hatırlatıyorum: İzmir Amerikan Koleji’nden (ACI) Damla Baybar, Defne Tim, Gülce Çelik, Lal Barış ve Yağmur Çelik’in sürdürülebilir bir dünya için geliştirdikleri depozito projesi ile ilgili çektikleri video, 44 ülkeden 450 binden fazla gencin katıldığı, farklı kategorilerde 19 binden fazla projenin sunulduğu uluslararası yarışmada dünya üçüncüsü oldu.
Öğrencilerimiz ayrıca 14-18 Mart’ta, Prag’da gerçekleşecek Dünya Çevre Eğitimi Konferansı’nın Gençlik Oturumu’nda projelerini sunacaklar. Liseli gençlerin uluslararası ödül kazandıkları üç dakikalık videoda bedava ambalajların çevre için büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekiliyor. Denizdeki ve karadaki atıkların hemen hepsinin bedava şişeler olduğu vurgulanarak, “Ekonomiye geri kazandırılması ve daha sürdürülebilir bir dünya için içeceklerde kullanılan bütün cam, metal ve plastik şişelerin depozitolu olmasını istiyoruz” mesajı veriliyor.
ABBAS SAYAR OLSA...
‘Kötülükleri öğreten biziz’
Yılkı Atı’nı okuyalı o kadar uzun yıllar geçti ki... Doru’nun kış günlerinde yaşam mücadelesi... Gözlerden, gönüllerden uzak olma. Hala aklımdadır betimlemeler, anlatımlar. Duygusallık, bağ, sevgi, hüzün... Kışı atlatıp bahara ulaşmak. O zaman belki yeni umut... Yaşama şansı.
Sonra Çelo Ağa ve Can Şenliği’ni de çok sevmiştim, hatırladığım. Abbas Sayar’ı yeni kuşaklar da tanımalı. Anadolu’yu, Türk insanını, gelenek ve görenekleri... Yozgat, İstanbul, Antalya, Ayvalık, İzmir’de geçen bir yaşam. Gazete, yazı, roman, hikaye, resim... Dolu dolu bir yaşam.
İzmir’de vefatını hatırlıyorum, bir ağustos sıcağıydı. Abbas Bey’den (Sayar) bana kalan, derin gözlemlerden sayfalara inen tutku, sevgi, paylaşım, içtenlik. Sıcacık sözcükler... Ve şunlar:
“Şimdi ahırın sıcaklığında mutluluk duyup geviş getiren hayvanlara gıpta duymadı. Aksine, onları küçük, zavallı görüyordu. Tayına acıyordu. Hem de iyisinden acıyordu. Bir kalbur saman, bir avuç arpanın kul kölesi olacaktı ömür boyu... İnsanlar doğuşta hiçbir kötülüğü yanında getirmedi. Ona bütün kötülükleri öğreten biziz. Köylü milletinin ikramı, acıkana yumurta, müjdeciye tavuk.”