Dr. Hakan Tartan

Dr. Hakan Tartan

hakantartan35@gmail.com

Tüm Yazıları

Bilimsellik ve öğreti ile pratiği bir araya getiren ‘elele üretim modeli’ İzmir Efes Selçuk’tan Türkiye’ye umut aşılıyor. Toprak değerlendiriliyor, çiftçi destekleniyor, ürünler Efes bakkalında halkla paylaşılıyor.

Türkiye’de güzel şeyler de oluyor. Zaman zaman gündemin yoğunluğunda gözden kaçabiliyor. Oysa bu güzellikler ‘çağdaş ve mutlu Türkiye için’ çok değerli.

İzmir Selçuk’ta ‘kadın eli’ değen bir ‘üretim modeli’ herkese örnek olacak nitelikte. Elbette bu ve benzer çalışmalara imza atan yöneticiler ve belediye başkanları var, ama ‘yüzde yüz başarı’ ve ‘geleceğe anlamlı katkı’ alkışa değer. İzmir Efes Selçuk’ta başarılı ve çalışkan Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel’in yarattığı tablo gelecek adına umut verici.

Haberin Devamı

Adını tarihten alan ‘Efes Tarlası’ hem bilimsellik, hem eğitim, hem de köycülük felsefeli. Temel amaç, ‘toprağın ve tarımsal üretimin değerini ve önemini üreterek, yaşayarak ve paylaşarak ortaya koymak’. Yani sadece ‘felsefe’ değil, aynı zamanda ‘pratik’. Öğrenmek, ekmek, biçmek, üretmek ve birlikte tüketmek.

Toprakta kadın eli, üretim modeli

‘Efes Tarlası’nda Tohum Merkezi, Tarım Müzesi, Toprak Okulu, Toprak Kütüphanesi ve Üretici Pazarı var. Sonrasında ‘uluslararası projeler’, ‘yapay zeka kullanılan üretim modelleri’ gündemde. Filiz Başkan, şunları anlatıyor:

“Amacımız gıdanın topraktan sofraya yolculuğunda aracıyı ortadan kaldırmak. Doğayı, çevreyi, tarım ve çiftçiliği daha iyi yaşamalı ve sevmeliyiz. Çünkü geleceğimiz toprağın gücüne bağlı. Köy kültürü içinde bir yandan üretimi desteklerken, bir yandan da yeni kuşakları eğitiyor ve sağlıklı bir yaşam için altyapı hazırlıyoruz. Gençlerimiz, köyümüzde edindikleri özgüven ve donanım ile üreten Türkiye’ye güç verecekler. Bir önemli hedefimiz de doğa ile uyumlu bir yaşamın mümkün olduğunu toprağa ve hayata dokunarak kanıtlamak.”

Yaşam boyu eğitim

Efes tarlasında çocuklar toprağı tanıyor, bilimsel ve deneysel çalışmalara katılıyor. Üretmeyi deneyen gençler yeni bir iş koluna adım atarken, bilimsel verilerle ‘karlı ve üretken çiftçi olma’ şansını da elde ediyor. Topraktan gelen, geçmişinde toprakla ve tarımla uğraşan özellikle emekli yurttaşlar ise ‘deneyimliler’ olarak adlandırılarak Toprak Okulu’nda yeni kuşaklara bilgi ve deneyimlerini aktarıyor. Böylelikle sosyal yaşamın içinde oluyor ve farklı bir mutluluk yaşıyorlar. Yine Efes Tarlası’nda ‘aile çiftçiliği’ eğitimleri veriliyor. Uzmanlar sağlıklı fide ve gübre kullanımı, toprağın korunması ve geliştirilmesi için de sürekli eğitim çalışması yapıyor. Burada üretilen sağlıklı, organik ürünler avantajlı fiyatlarla yurttaşlara ulaştırılıyor. Yine son yılların güncel konusu tohum üretimi konusunda da ‘atalık tohumlar’ korunuyor, tohum köprüsü ile yerli ve milli tohumlar geliştiriliyor, dünya ile iletişim içinde büyük bir tohum iletişim ağı oluşturuluyor.

Haberin Devamı

Suya ikinci şans zamanı

Kuraklık, susuzluk yakınmaları arttıkça ‘çözüm yollarının da daha çok konuşulması’ sevindirici. Artık literatürde yeni söylemler var. Bunlardan biri ‘suya ikinci şans’.

Yani hem suyu daha az tüketeceğiz, hem de birçok yerde ‘kullanılan suyu ikinci kez kullanacağız’.

Haberin Devamı

Bu, tatlı ve temiz su kaynakları yerine ‘atık suyun ya da arıtılan suyun kullanılması’ demek. Sular sınıflandırılacak, bir yerde kullanıldıktan sonra başka işlerde de değerlendirilecek. Örneğin, ‘arıtılarak tarım üretiminde’. Örneğin, az kirli suyun tuvalet giderinde kullanılması gibi. Bunlar ‘fantastik’ değil, gerçekçi yaklaşımlar ve buna ‘yatırım yapan kazanacak’.

Canlı yaşamın vazgeçilmezi

Bursa Teknik  Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı ve Mühendislik ve  Doğa Bilimleri Fakültesi Çevre Mühendisliği bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sinan Uyanık, bu konuda saygın bilim insanlarından.

Çağrı ve değerlendirmeleri insanlığın geleceği adına da önemli: “Su canlı yaşamın vazgeçilemez unsuru olan sınırlı bir doğal kaynak. Kurulan medeniyetler su kaynaklarına yakın bölgelerdedir ve yaşam kalitesinin artırılması için sudan her geçen gün daha fazla faydalanılmaktadır. Ancak, artan nüfus, sanayileşme, iklim değişikliği, gerekli önlemlerin alınmaması ve su kullanımında yeterli bilinç düzeyinin oluşmaması, su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımında ciddi sorunları ortaya çıkarmıştır.

Aslında, maddenin korunumu kanunu gereğince, sürekli bir çevrim içerisinde olan suyun azalması (susuzluk) gibi bir durumla karşı karşıya değiliz. Suyun vasfının ve kirlenme nedeniyle kalitesinin bozulması nedeniyle, ihtiyaç duyulan bölge ve alanlarda, ihtiyaç duyulan kalitede ve miktarda suya ulaşım zorluğu ile karşı karşıyayız.”

Toprakta kadın eli, üretim modeli

İç Anadolu’ya dikkat...

Yarı kurak iklim, belirli bölgelerde toplanan aşırı nüfus, yanlış tarımsal planlama ‘suyun miktar açısından yeterli ve dengeli dağılımı’ konusunda temel sorun. Sinan Hoca, şu uyarıyı yapıyor: “Kuraklık anlamında en şansız bölge, suyun miktar açısından en az olduğu İç Anadolu Bölgesi.

Bir diğer sanssız bölge, sanayinin ve nüfusun en yoğun olduğu, bu nedenle, miktar olarak fazla olsa bile, kalite açısından iyi durumda olmayan su kaynaklarıyla Marmara Bölgesi. En şanslı bölge ise su kaynaklarının bol olduğu, nufüsün ve sanayinin az olduğu, Fırat-Dicle Havzası.” O zaman bu gerçekle ‘hareket’, buna göre ‘planlama’...

Prof. Uyanık’ın önerileri

“Susuzluğun ve kuraklığın çözümü, temelde, küresel iklim değişikliği ile mücadele neticesinde ulaşılabileceği bilinmekle birlikte, suyun verimli kullanılması, kullanıcıların bilinçlendirilmesi ve suya ikinci şansı verecek olan yeniden kullanım uygulamalarının yaygınlaştırılması da bir çözüm olabilir. Suyun en fazla kullanıldığı alan, tarımsal sulama faaliyetleridir.

Tarımsal sulamada, su tasarrufu sağlayan damlama ve yağmurlama gibi sistemlerin uygulanması, çiftçilerin eğitilmesi, su tüketimi az olan ürün deseni geliştirilmesi, suyun fiyatlandırılmasında yeni modellerin uygulanması ciddi oranda su tasarrufu sağlayabilir. Kentlerde, içme kullanma suyu tüketiminde, kayıp kaçakların azaltılması, halkın su tasarrufu konusunda duyarlılığın artırılması, susuzlukla mücadelede önemli unsurlardan.

Bunların yanı sıra, kullanılmış suların yeniden kullanımı, suya ikinci şansı veren ve toplam su kullanımında ciddi azalamalara neden olan bir uygulama. Atıksular, tarımsal sulamada, kentsel uygulamalarda (park, bahçe sulaması, yangın suyu vb), çevresel hedefi olan uygulamalarda (kuruyan göllerin beslenmesi, akarsuların ekolojik akışlarının sağlanması vb), yeraltı veya yerüstü içme suyu havzalarının beslenmesinde, kıyı bölgelerinde yeraltında tuzlu su girişiminin engellenmesinde, sanayide soğutma suyu, proses suyu olmak üzere yeniden kullanılabilir.”

Sarımsak el yakmayacak

Türk mutfağının temel besinlerinden. Soğan gibi ‘tepesine vurulup’ yenmese de yemeklerin baş tacı. Türkiye’nin en lezzetli sarımsağının üretildiği Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde üreticinin deyimiyle ‘beyaz altın’.

Toprakta kadın eli, üretim modeli

Geçmiş yıllarda fiyatı altın kadar olmasa da çeşitli zirveler gören, 2019’da 40 liraları bulan sarımsakta bu yıl rekolte iyi. Özellikle Taşköprü sarımsağı bu ay başından itibaren piyasaya verildi. Üretimi yeterli olduğu için de fiyatlar makul düzeyde. 10 - 15 lira gibi. Bu fiyat elbette tüketici açısından sevindirici.

Hep söylüyorum, yerli sarımsak tüketelim. Bizim sarımsağımız hem lezzetli, hem sağlıklı, hem de üreticinin gerçek anlamda alın teri. Favorim elbette Taşköprü sarımsağı. Ama onun olmadığı dönemlerde Gaziantep sarımsağı da lezzetli.

İthal sarımsağın ise ne olduğu belli değil. Nerede yetişiyor?

Ne kullanılıyor? Bilemem, tavsiye etmem.

Özellikle Taşköprü sarımsağının taklit edilmesine, her satılan sarımsağa ‘Taşköprü sarımsağı bu’ denilmesine ben de kızıyorum. Peki anlamak mümkün mü? Bazı ipuçları var tabii.

Alırken tadamayacağınıza göre, keskin konusu lezzeti adeta müjdeliyor. Sonra rengi... Bembeyaz değil, hafifçe kızarık, açık kahverengi. Bir de sapından tutun, şöyle bir sallayın, asla kopmaz. Kilolarca alın, mutfağa koyun. Bozulmaz, gevşemez, raf ömrü uzundur.

Bu yıl sarımsakta tüketicinin yüzü gülecek. Üretici de zarar etmedi. Ama dikkat! Üreticinin kazanmadığını aracı cebe indirmesin!

Anızla toprağın verimini yok ediyoruz

Anız dediğimiz, toprakta kalan sap, kabuk ve kökler. Tarımsal üretim sonrasında çiftçiye yük olan bir konu.

O yüzden de çözüm belli, yakmak. Ama işte en büyük tehlike bu.

Aslında bize hiçbir zararı olmayan kök, sap ve kabukları yakarak toprağın verimliliğini azaltıyoruz. Anız yakarken, toprağa yararlı bitki, canlı, yumurta ve bazı hayvanları da yakıyoruz.

Toprağın doğal dengesi bozulmakla kalmıyor, doğanın ekolojik dengesi, toprağın da mikrobiyolojik ve organik yapısı zarar görüyor. Anız yakmak, aslında toprağı yok etmek. Üretim ve verimliliği yakmak. Çiftçinin bir anlamda geleceğini yıkması.

Bir başka sorun da, su ve rüzgar erozyonuna kapı açılması. Toprağın en üst katmanları su ve rüzgar yoluyla yok olup gitmekte.

Hani, ‘anız deyip geçmeyin’ dedikleri kadar var. Benden hatırlatması.

‘Ne yapalım’ diyenlere de önerim şu: Anızları parçalayın, toprağa gübre olsun. Bunun için kullanılan aletler var. Ya da biçerdöver yardımı ile bu sap, kök ve kabuklar zararsız hale getirilebilir.

NE OKUYAYIM?

İnce Memed 1 - 2 - Yaşar Kemal - Yapı Kredi Yayınları: Tanımaktan onur duyduğum büyük romancı, yazar, düşünür ve barış savunucusu. Tüm kitapları başyapıt ama İnce Memed çok farklı. Benim Yaşar Kemal’den okuduğum ilk kitap aynı zamanda. Tadı hep damağımdadır. Bir sohbetimizde bunu söylediğimde, “Haksızlığa karşı çıkmak iyidir” demişti gülerek. Köy hayatı, doğanın güzelliği, insan ilişkileri, betimlemeler, ağaların zulmü, başkaldırı, sevgi ve adalet. Bugüne kadar okumamış olan varsa aman diyeyim, hemen.

Toprakta kadın eli, üretim modeli

MUHTARIM DİYOR Kİ...

‘Belediye olmak istiyoruz’

Ege’de birçok yolun ara durağı. Soluklanmak, içecek almak için durulan bir nokta. Kuşadası, Söke, Milas, Didim, Bodrum yolcuları için ‘tanıdık bir yer’. Söke’ye bağlı

Sazlı mahallesi.

Mahalle dediysem, nüfusu 10 bin. Geçmiş dönemlerde anlı şanlı bir belediye. Sakinleri için önemli hizmetler gerçekleştirmiş bir yerel yönetim.

Bugünün mahalle kalıbına sığmadığı ortada.

Bayramda, seyranda konvoya takılanların bildiği bir adres.

Sazlı mahallesinde başarılı, çalışkan bir muhtar görevde: Çetin Yolcuoğlu.

Pandemi sürecinde yurttaşlara destek ve yardım için koşuşturmuş.

Su isale hattı, köy içinde 22 bin metrekare yol yapımı, üst geçit, uyuşturucu ile mücadele, sosyal yardımlar Çetin Muhtarımın Sazlı’ya kazandırdıkları.

Toprakta kadın eli, üretim modeli

Şunları anlatıyor:

“İki dönemdir görevdeyim. Sazlı eski belediye günlerini arıyor. 10 bin nüfus var, hizmet alımında zaman zaman sıkıntılar çekiliyor. Oysa bizim belediyemiz olsa her şey çok daha kolay yürüyecek. Araç, koordinasyon sorunu var. Sazlı halkı belediye olmak istiyor. Yetkililerin bu konuya duyarlı olmasını bekliyoruz.”