Marion Sendker - Berlin-Ortadoğu Podcast’i Kurucu/Sunucu / marionsendker@gmail.com
Almancada eski bir deyim var: “En besili buzağılar kasaplarını kendileri seçer.” Bu deyim, bugün çoğunluğu maddi refah içinde yaşayan Alman halkını tarif etmek için, genel seçimlerin sonucunu göstermesi açısından hiç bu kadar uygun olmamıştı. Hiçbir siyasi parti yüzde 26’dan daha fazla oya erişemedi. Seçimlerle birlikte, Alman milli marşında söylenen “birlik”, en azından siyasi düzeyde resmen oylanmış oldu.
Bir sonraki federal hükümetin neye benzeyeceğine dair sadece iki gerçekçi olasılık mümkün görünüyor: Ya Hristiyan Demokrat Birliği (CDU), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller (Jamaika Koalisyonu) ya da Sosyal Demokrat Parti (SPD), FDP ve Yeşiller’den (Trafik Işıkları Koalisyonu) oluşan bir koalisyon üzerinde anlaşmaya varılması gibi. Bu seçime kadar her zaman oldukça küçük olan liberal FDP ve Yeşiller, oylarını yükselterek “iktidarın belirleyicisi”
Bülent Akarcalı<br><br>Yunanlılar sahipleniyorlarsa da tarihi itibariyle Patrikhane bir Roma Patrikhanesidir. Rum kelimesi Romalı, kısmen de Anadolu anlamındadır, aynen Konstantiniyye’de yaşamamasına rağmen Anadolu’da yaşadığı için Mevlâna Celalettin’e Rumi sıfatının verilmiş olması gibi olduğu gibi. Bu, Romalı vasfından dolayıdır ki, Amerikan Ortodoks Kilisesinin başına, sayın Patrik Bartholomeos, Roma Ortodoks Patriği olarak, vatandaşımız Bakırköylü, askerliğini Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapmış, Patrikhanenin 12 kişiden kurulu Kutsal Meclisinin seçtiği sayın Elpidophoros Lambridanis’i ABD’deki tüm Ortodoks Cemaatinin Başpiskoposu olarak atayabilmiştir. Böylece Lambridanis 550 kilisesi 2 milyona yakın cemaati ve büyük maddi imkanlara sahip itibarlı bir kurumun başına geçmiştir.
Patrikhanenin önemi
Bu durumun ülkemizin ne kadar yararına olduğunu anlayıp, Yunanistan ile olan ihtilaflarımızla, bir adı da Fener Rum/Roma olan Patrikhaneyi esir etmememiz gerekir. Kaldı ki, Patrikhanenin, ABD’ye yaptığı gibi, diğer başka ülkelerde, hatta Yunanistan
HİKMET SAMİ TÜRK<br><br>Millî Eğitim Bakanlığı’nca ortaöğretimin 12. sınıflarında okutulmak üzere yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabında, 20 Temmuz ve 14 Ağustos 1974 günleri yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı’nın anlatıldığı bölümde bu harekâtı gerçekleştiren CHP-MSP Koalisyon Hükümetinin Başbakanı Bülent Ecevit tek kelime ile anılmadı. Kendisinden 19 Şubat 2001 günü toplanan Millî Güvenlik Kurulu’ndaki bir tartışma sırasında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Devlet Denetleme Kurulu ile ilgili 108. maddeyi göstermek için Anayasa kitapçığını fırlatması üzerine DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümetinin Başbakanı Bülent Ecevit ve Bakanların kalkmalarıyla toplantının sona erdiğinin duyulmasıyla meydana gelen ekonomik kriz dolayısıyla söz edilmesi konusunda aynı hükümette Adalet Bakanı olarak yer alan Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir açıklama yaptı:
Savaş değil barış için
“Kıbrıs Barış Harekâtı, 11
Mustafa Kemal Ulusu<br><br>Atatürk hakkında çok kitap okudum ve çok araştırmalarda bulundum, ama geçenlerde siyaset bilimci ve sosyolog, İranlı bir Türk olan Ülgen Tölge’nin Atatürk hakkındaki tespitlerini okudum, çok doğru tespitlerde bulunduğunu gördüm ve de çok etkilendiğimden bunları siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim.
Bakın Sayın Ülgen Tölge’nin anlatımından Atatürk kimdi?
1 Atatürk üst insandı. Onu başka İnsanlarla karşılaştırmak doğru olmaz. Atatürk’ün vatan sevgisine inanmıyorum. Üst insanlarda vatan sevgisinden daha yüce bir duygu olduğuna inanıyorum, ‘Vatan kuruculuğu’. Farklı düşünüyorum bu konuda, çünkü o zaman sevilecek vatan diye bir olgu yoktu ki, Osmanlının yok ettiği ümmetçi karanlık geçmişin harabeleri vardı. Vatan sadece toprak yığınından oluşmuyor. Vatan; yüce değerlerin zarfıdır. Peki, Atatürk zamanında hangi değerler vardı? Hiçbir değer, hiçlik vardı, insan hiçliği nasıl sevebilir? Atatürk sevilecek ve
ZAFER İŞERİ<br><br>İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren insanlar, daha güvenli ve refah bir hayat için bulundukları yerleşim yerlerini değiştirmektedir. İnsanların bu yer değişimi kimi zaman daha rahat bir yaşam için gönüllü olarak, kimi zaman ise iç çatışmalar, savaşlar, siyasi baskılar vb. gibi kaygılarla zorunlu olarak gerçekleşmektedir. Ekonomik veya hayati tehlikeler nedeniyle yaşadıkları ülkeden ayrılmak zorunda kalan insanlar öncelikle tabii olarak yasal yolları tercih etmekte, bunun sonuca ulaştırmaması halinde ise yasadışı yolları denemektedirler.
Ülkemizin içerisinde bulunduğu coğrafi ve stratejik konumu ülkemizi artık bir transit ülke konumundan çıkararak düzensiz göç akınları için hedef ülke haline getirmiştir. Bu durum son yıllarda düzensiz göçmenler için çekim unsuru oluşturmakta ve ülkemiz sınırları içerisinde yakalanan düzensiz göçmen sayısının kayda değer bir seviyede artmasına sebebiyet vermektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 80. Maddesinde düzenlenen
Mustafa Kemal Ulusu
Geçen hafta pandemi dolayısıyla uzun müddetten beri kaldığım Bodrum Gündoğan’dan bazı önemli işlerim için, birkaç günlüğüne İstanbul’a geldim.
Ve arkadaşlarımla birlikte, bilhassa Bağdat Caddesi’nde ‘skuter’ denen 3 tekerlekli trafik canavarlarıyla sıkça karşılaştık. Hele birinde hayati bir tehlike atlattım, en aşağı 40-50 km hızla bana çarpıyordu ki, 1-2 saniyelik bir farkla kurtuldum.
Arkasından baktığımda 20 yaşlarında bir gençti, bağırmama rağmen jet hızıyla arkasına hiç bakmadan süratini iyice arttırıp kaçtı gitti.
Bana çarpmış olsaydı, neler olabileceğini düşünmek istemiyorum, ölüm dahil her şey olabilirdi.
Bundan bir gün sonra çok yakın bir arkadaşım olan Ünal Uğur kardeşim, benim mucize eseri kurtulduğum skuter’dan maalesef kurtulamayarak, hayati bir tehlike yaşadı ve de çok şükür elinin çatlamasıyla kurtuldu.
Kaza İstanbul Cevizli’de oldu. Arkadaşım minübüsten inip adım attığında büyük bir süratle gelen skuter kendisine şiddetle
Yavuz Odabaşı
Dünya’da ve ülkemizde yaşanan pandemi, siyasal, teknolojik ve diğer faktörlerin de etkisiyle değişen ekonomik durum, başta tüketici, üretici ve hükümet ilişkilerinde olumsuz etkisini göstermektedir. İçinde yaşadığımız durum bir tarafta üretimdeki girdilerin fiyat artışları nedeniyle “maliyet enflasyonu” ile birlikte yükselen bir enflasyon, diğer tarafta pandemi süresinde ertelenen talebin ve yeniden “stoklama” güdüsünün yarattığı “talep enflasyonu” fiyatlardaki artış nedenleri olarak görülmektedir.
ZİNCİRDEKİ ROLLER: Büyük market zincirleri ürün alımlarından, raf düzenlemelere, ürün bedellerin ödenmesine kadar birçok yönde üreticileri sıkıştırmakta ve zora sokmaktadırlar. Buna ek olarak, taşıma, satışa sunulma ve sonraki evrelerdeki israfın maliyeti de tüketicilere ödetilmektedir.
Şüphesiz, arz tarafındaki üretim ve satış eylemleri enflasyon gibi ekonomik belirsizlikler, kurlardaki, fiyatlardaki oynaklıklar, alacaklar ve borçlar üzerinde
Bülent Akarcalı
Örümcek, avını direk avlamayıp kurduğu bir düzen sayesinde yakalayan ender canlılardan biridir. Et obur bitkiler de böceklerin sevdiği bir sıvıyı salarak içlerine konan böcekleri kapanan yapraklarıyla hapsederek beslenirler. Ama onlar bir örümcek kadar teknik çalışamazlar. Rüzgara dayanan bir ağı örmek kolay değildir. Örümcek bu beceriyi gösterdiği gibi ağına düşen böcekleri, daha sonra yemek üzere canlı canlı sarıp sarmalayıp depolar.
Örümceği sorgularsak “kendisinin masum olduğunu söyler; ben bir yuva kuruyorum, yuvanın da geniş bir bahçesi var. Hiçbir böceği avlamıyorum, üzerinde rahat rahat gezinmek için uygun yerlerde benim bahçeme giriyorlar. Onları da yaşatmak için sarıp sarmalıyorum’’ diye cevaplar. Sarıp sarmalamada ki esas amacın onları yemek olduğunu itiraf etmez.
Her ne kadar Türkçemizde “başımıza çorap ördüler” deyimi varsa da ABD’nin son 5-6 yıldır ülkemize yönelik politikasına baktığımızda bunun çok kapsamlı bir