“Yapamazsın!” denirse yapılır. Çocukluktan başlar, bir ömür sürer bu inatlaşma. Arkadaşın “atlayamazsın” der, atlar bileğini kırarsın. Alkol yasaklarında da aynısı olacak. Sonuç, niyetin tam tersiyse o zaman burada bir yanlışlık var
Şu alkol yasağı mevzusu... Nedir?
Gece saat 22.00’den sabah 06.00’ya kadar perakende içki satışı olmayacak. Televizyon, dizi, film ve müzik kliplerinde içki görüntüleri buzlanacak. Yasağı RTÜK denetleyip idari para cezası verecek.
Yasağın maddeleri uzayıp gidiyor ama benim özellikle dikkatimi çeken bu ikisi.
Neden mi? İstenenin tam tersi bir tepkiye sebep olacak da ondan...
Size kendimden örnek vereceğim
Ben ocak ayında 18 oldum. Uzun süre beklemiştim o günü. Çünkü arkadaşlarımla son bir-iki senemizi her dışarı çıkışımızda
bin bir türlü yol deneyerek, farklı barlara girmeye çalışarak geçirmiştik. Hiçbirimiz alkolik değildik. “Bira! Votka!” diye sızlayarak ellerimiz titremiyordu. Alkol, olmazsa olmazımız değildi. Ama her barın, her gece kulübünün kapısına büyük harflerle yazılan, her büfenin camında asılı duran o uyarı bizi adeta teşvik ediyordu. Davetkar bir havası vardı o “18+” işaretinin.
Hemen yanında yer alan “18 yaşından küçükler giremez” cümlesini “sıkıysa girin” diye okuyorduk hepimiz. O kapalı kapının ardında neler olup bittiğini merak ediyor, girebilirsek hemen ertesi gün diğer arkadaşlarımıza gururla anlatıyorduk. Birer şehir efsanesi kadar ilgi görüyordu bu hikayeler. Gidip de gizlice girenler, yaşadıkları geceyi ballandıra ballandıra anlatırken etraflarına toplaşanlar “Nereye gittiniz?” “Nasıl girdiniz?” “İçerisi nasıldı?” gibi sorular yağdırıyorlardı.
Büyüdükçe bu azalsa da öyle ya da böyle “yasak bölgeler”e girebilenler bir süre hep “havalı” oldular. İlgi gördüler. Çünkü bir meydan okuma söz konusuydu. Yasaktı. O halde yapılmalıydı.
Sonunda hepimiz geldik
18 yaşımıza. Şahsen ben daha
o günün akşamı bir arkadaşımı alıp sokağımızın altındaki bara gittim. Ne de olsa son bir-iki yıldır gece nereye gitsem arka cebimde kapıdaki korumadan intizamla sakladığım resmi kimliğimi artık rahatlıkla gösterebilecektim.
Garson geldi “bir bira” dedim. Kimliğe baktı, iki dakika sonra elinde bir şişeyle geri geldi “Hah. Oldu mu? Rahatladın mı?” dermişçesine koydu masaya birayı, gitti. Benim bir görmemişlik edasıyla bahsi geçen her yere girme hevesimi de beraberinde götürdü...
18’imi doldurmuştum. Artık yasak değildi.
Türlü manyaklığın ardında meydan okumalar gizlidir
Aslında o kapıların ardında pek bir şey olmadığını çoktan anlamıştım. Ama yapamayacağımın söylenmesi
beni bir şekilde teşvik etmiş, cesaretlendirmiş, bende boş bir heves yaratmıştı. O birayı yudumlarken bunun gereksizliğini düşünmüştüm... İşte şimdi o heves, yeni yasaklarla yaşanacak. Ters tepkiden kastım bu. Bu kez yeni uyarılar, yeni bir nesli teşvik edecek. Sigara gibi alkol de dizilerde, müzik kliplerinde buzlanarak gizlendiğinde gizemli bir merak, bir heves uyandıracak.
Aslında sebebi çok basit; meydan okundukça üstüne gidilir, yapamazsın denirse yapılır. Çocukluktan başlar, sonra bir ömür sürer bu inatlaşma. Karşı komşunun çocuğu “atlayamazsın” der, atlar bileğini kırarsın. Okulda hocan “yapamazsın” der oturup gecelerce çalışır, sınavdan 100 alırsın.
Türlü manyaklığın arkasında neredeyse hep “yapamazsın, sıkıysa yap” tarzında meydan okumalar gizlidir... Hükümetin gençler hakkındaki düşünceleri, bu yeni yasaların yararı, zararı, bunların hepsi bir yana ben bu yasaya, böylesine bir ters tepkiye ve nice boş heveslere yol açacağı için karşıyım.
Benden küçük ya da büyük binlerce gencin bir yasak uyarısının gizemli çekiciliği, teşviki altında amaçsızca alkol peşinde koşması, “gece olmuyorsa, gündüz içeriz”, “dışarıda yoksa içeride içeriz” gibi cümlelerle uyarılara meydan okuması bence gereksiz.
Sonuç, niyetin tam tersiyse burada bir yanlışlık var.
Bu yasa yürürlüğe girer de bir sonraki neslin genç yazarları bu kez alkol yasağını aşmanın yollarını konu alan yazılar yazarlarsa şaşmam... Yazı başlığının “18+” olması bu yazının daha çok okunmasına sebep olursa da siz şaşırmayın...
Londra metrosundan sıcak bir hikaye
Geçtiğimiz günlerde Time Out London dergisinde bir habere rastladım, çok hoşuma gitti, sizinle paylaşmak istedim.
Konu Londra’nın ünlü metrosunda yapılan anonslar...
Son bir-iki yıla kadar, Londra metrosunda yapılan ünlü “Mind the gap” (boşluğa dikkat edin) anonsların arkasındaki adam Oswald Laurence’mış... Laurence’ın sesi 40 yıl boyunca Londra’nın dört bir köşesindeki duraklarda yankılanmış. Fakat son senelerde o ses bir kadınınkiyle değiştirilmiş.
Bügün şehrin bütün metro duraklarında bir kadının sesi yankılanıyor. Birisi dışında.
O da “Embankment” durağı...
Nasıl mı? Laurance’ın dul karısının bir mektubu sayesinde.
Meğer o ünlü adamın karısı Margaret McCollum, kocasının 12 sene önceki ölümünden beri her metroya gidişinde kocasının sesini duymaktan huzur duyuyormuş. Değiştirildiğini fark ettiğinde Londra’da ulaşımdan sorumlu olan TFL’e (Transport for London) bir mektup yazmış. Bunun üstüne yetkililer hemen harekete geçerek sadece o istasyondaki anonsları eskiye çevirmekle kalmamış, üstüne üstük dul McCollum’a istediği zaman dinleyebilmesi için kocasının bütün ses kayıtlarını içeren bir CD yollamışlar...
Ne sıcak hikaye değil mi? Metro yetkililerine helal olsun. Olur da yolunuz düşerse, o durakta Laurance’ı ve karısı McCollum’u anarsınız...