Eğri oturup doğru konuşalım. Arkasında “kitlelerin desteği” olan kişilere kurallarını uygulamakta zorlanır hukuk...
Sadece bizde değil, Dünya’nın her yerinde.
Bırakın sıradan suçları, “milyonların gönlündekilerden bazıları” dünyanın en ağır suçlarını da işlemiş olsalar, binlerce kişinin ölümünden bile sorumlu olsalar, gün geliyor “salıverin şu adamı” cümlesi ile hukuka künde atıyor insan tabiatı.
Neden?
Kitlelere karşı durmak zor çünkü.
Hele Aziz Yıldırım gibi “teknik açıdan” mağduriyete uğramış, hiçbir yaptığını “kişisel çıkarı” için yapmamış ve arkasındaki milyonların öncüleri sokağa taşmış, sağlığı hapse elvermeyen bir “tutuklu” ise karşımızdaki...
Daha zor.
Dünkü Ters Köşe baskıya girdikten sonra İstanbul Emniyeti, Aziz Yıldırım’ın fotoğraflarını basına sızdıranı yakalamış, böylesine ciddiye aldığı işte bir başarıya daha imza atmıştı.
Aslında espri içeren yazımın finali şöyleydi:
“500 bin Fenerbahçeli, Bağdat Caddesi’nde vitrinlere bakarak yürüyeceğine şöyle, bir Vatan Caddesi’ne kadar uzansa ve “şikenin üzerine gittikleri için” emniyet mensuplarını alkışlarken, Fenerbahçe’yi başkanından başlayarak rezil etmeye kalkan “klikleri” lanetlese “doğru iş doğru adreste” olmaz mı?”
Onlar “sızdıranı” yakalarken, ben “kastı aşmış” oldum ve “infial yaratmaya” teşebbüs eder durumuna düştüm. Oysa hatam, Yıldırım’ın eşkal fotoğraflarıyla ilgili gelişmeleri takip etmemek, fotoğrafı sızdıranın İstanbul Emniyeti Kaçakçılık ve Organize Suçlar’dan olmadığı haberini atlamaktı. Neyse ki, infial yaratacak kadar geniş bir okuyucu kitlem yok benim.
Şaka bir yana, Aziz Yıldırım’ı rezil etmeye çalışanı aynı gün gözaltına alan İstanbul Emniyeti için, yazımda da belirttiğim gibi “geriye alkışlamak kalıyor”. Hata telafi edilince beni dinleyip, Vatan Caddesi’ne kadar uzanan olsaydı, “şikenin üzerine gittikleri için” alkışlayabileceklerdi sadece.
Ben
Facebook ve twitter organizasyonu ile Bağdat Caddesi'nde 500 bin Fenerbahçeli taraftarı yürütmeye çalışıyorlar ya...
Eylem, “hak” ve “demokratik”, ama “adres” yanlış.
Bağdat Caddesi’nde Fenerbahçe mitingi, “Türk’ün, Türk’e propagandası” gibi bir şey. Kendin söyle, kendin dinle.
Fenerbahçe’yi, Aziz Yıldırım’ı perişan etmeye çalışanlar ve Fenerbahçe taraftarında “haksızlığa uğramış” hissi yaratanlar orada değil ki.
Vatan Caddesi’nde!
* * *
Nasıl bir “klik” varsa Emniyet’in içinde, bayılıyorlar Medya ile kol kola çalışmaya.
Allah Allah!.. Biz pazar sabahına kadar başka bir memlekette mi yaşıyorduk yoksa?.. Başka bir futbol atmosferinden mi nefesleniyorduk? Yanlış bilgilenmiş, yanlış anlamış ve herkesin günahına mı girmiştik?
Bizim “büyükler”imiz değil miydi birbirlerini bir kaşık suda boğmaya çalışan?
Sahada, parada, yayında ve tayında hakkının yendiğini söyleyen ve Fenerbahçe başta olmak üzere “Bizans’tan” nefretini bas bas dillendiren, “Anadolu kulüplerimiz” değil miydi?
“Düşmanlarla” matrak geçen, onları medyadan tribünden aşağılayan, döven, tahkir edenler nerede şimdi?
* * *
Şaşırıyor insan.
Baksanıza... “Ortak düşman” Fenerbahçe, tarihinin en kötü günlerini yaşıyor. Sırat Köprüsü’nün orta yerine salıncak kurmuş; küme düştü-düşecek. Fenerbahçeliden başka kimsenin sevmediği Aziz başkan, Vatan Caddesi’nde canıyla uğraşıyor.
Eğmeden bükmeden, bizim mesleğin en vahim tuzağı “cıvık popülizme” eyvallah çekmeden yazayım:
Siz yaktınız Aziz Yıldırım’ı siz!..
Belki bilinçli, belki bilinçsiz.
Ama siz...
* * *
Kim misiniz?
Saracoğlu’nun önünde toplanıp adli takibatı protesto edenler mesela; siz...
Evet, nihayet Emniyet olaya el koydu. Yaşadığımız öyle bir rezalet boyutuydu ki, futbol “yatar-satar” oyunu olmuştu. Sahalar çimene dönmüş, lakin boğazına kadar “çamurda” oynanıyordu futbol.
Bir tane şampiyonluk yoktu şaibesiz.
Bir tane transfer bulamıyordunuz dedikodusuz.
Başkan başkana, taraftar rakibe, medya herkese “şikeci” imasında bulunuyorsa varın siz hesaplayın gerisini.
* * *
Yıllırca gıdım gıdım arttığından farkına varmasak da artık ayıp olmaktan çıkmıştı dalavere...
Hile, “kulüp içinse” günah değildi.
Normal koşullarda Aziz Yıldırım’ın söylediği “Türkiye’nin en büyüğüyüz” cümlesini eleştirmem lazım değil mi?
“Saptamanın” doğru veya yanlış olmasından değil... Yaratacağı tansiyondan endişelenerek, diğer kulüplerle empati yaparak “Niye tahrik ediyorsunuz”, “Niye gerilim yaratıyorsunuz” falan diye yazmam lazım.
Çünkü bu benim tarzım!..
İsterseniz “Dünya’nın en büyüğü” olun; kimsenin başına kakmayacaksın. Bırakın başkaları taktir etsin tarzı.
Çocukluktan beri sindirmişler içimize, “otoböbürlenme” her ahval ve şerait içinde ayıp gelir bize. Caka megalomanlık kokar. Fiyaka hazımsızlık izleri taşır. Tafra nobranlıkla at başıdır diye.
Büyüyünce de “Amerikan tarzı” olduğu için kendimiz almışız “yasaklar listesi”ne.
Gel de eleştirme...
Futbol Federasyonu genel kurulu mu, “MasterChef Türkiye” şovu mu bu? Hiç fark yok. İkisi de Türkiye’nin gözü önünde, ikisi de son derece popüler, ikisinde de başrolde “yedirmek” isteyenler.
Ve... İkisinde de “mutfak”, olayın geçtiği yer!
* * *
Malzemeler, vatandaştan!.. Bol miktarda para, iki ölçü futbol sevgisi, bir tutam iyi niyet, yettiği kadar uysallık.
Süre 9 dakika.
“Pişirin” bakalım ustalar!
Kollar sıvanıyor.