Aslında tribündeki taraftarı, sokaktaki adamı ne ilgilendirir federasyon başkanının kim olduğu veya olacağı... Onlara ne?
Başkanlığın “rutinleri” vardır. Kurullarını kurar, arada sırada kulüplerle toplantı yapar, biraz da milli takımla ilgilenir, o kadar.
Gerisi yazılı kurallar.
Ahmet olmuş, Mehmet olmuş ne fark eder?
Tabi, “o başkanın memleketinde” öyle bir kültür varsa.
Hakem seçen, “cezada/penaltıda/kartta ” çapanoğlu arayan, maç saatinden bile komplo teorileri çıkartan ve en kötüsü de “baskı kurup çıkar uman” kulüplerin liginde, Federasyon Başkanı dediğiniz şahıs “başrolde ” olacak tabi. Hem de ne rol; “günah keçisi”...
Kötü adam!
Aynısını Hıncal Uluç ağabeyimiz de yapardı!.. Bizim meslekte yazısı okunan/sözü dinlenen, bilgisine güvenilen bir genç sivrildi mi, yılların tecrübesi ve sıra dışı zekasıyla onu cımbızlar, köşesine taşır, yükselsin diye arkasından iterdi.
Adeta kefil olurdu.
Ne asil bir davranış değil mi?
Lakin benim içim cız eder ve tanıyorsam uyarırdım o genci...
“Şimdi yandın” derdim.
“Dikkat et, sakın uçma... Tam tersine tırnaklarınla yapış bulunduğun konuma”!
Hıncal ustamız alınmasın, ama en az fanatikleri kadar muhalifi olan bir yazarın işaret ettiği yetenekli kişi, artık Uluç’a düşman olanların da düşmanı haline gelirdi.
Siz Drogba’nın, Galatasaray’a transfer edileceğine inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum!..
Yanlış anlaşılmasın; “Galatasaray Kulübü ona bir beden dar gelir” diye değil.
“Galatasaray’ın parası yetmez”... Hiç değil.
Dünya çapında bir teknik direktörü var Galatasaray’ın... Müthiş stadı var. Avrupa’nın orta boy bir ülkesi kadar kalabalık taraftarı var.
Parası sıkıntılıydı; şimdi Abramoviç kadar olmasa da yönetim kurulu başında büyük bir finans kaynağı mevcut.
Gerekirse iki Drogba alır birini kulübede oturtur!..
Drogba transferinde beni şüpheye düşüren, tam da “Drogba transferini yapacağı ümit edilen” kuruldur.
Bana sorarsanız Mahmut Özgener “sevapları, hatalarını katlayan” bir Federasyon Başkanı’ydı ve mutlaka bir dönem daha başkanlık yapmalı!..
Bir sürü olayı sıralamaya gerek yok; bir tane kafi:
Seçim dönemi arefesindeki bir başkanın federasyonu, Bursa’daki “futbol terörüne” tarihte eşi görülmedik ağır ceza vererek “oy kaybedip futbolun geleceğini kurtarmaya çalışıyor” ve cesaret gerektiren bir “içtihat” yaratıyorsa, onun samimiyetinden şüphe edilmez.
Hatalar doğruları götürmez.
“Doğruları” götüren didişme ve çıkar çatışması ise hiç bitmez futbolda!
Bıkmış olmalı ki “Bırakacağım” diyor Özgener.
Belki devam etmesi için ikna ederler.
Somalili korsanların elinde tutsak kalan bir denizci, birkaç gün önce Türkiye’ye gelip gazeteleri açsa, “Beşiktaş şampiyon olmuş, Trabzonspor küme düşmüş” sanır!..
Everest tırmanışından dönen dağcı da öyle...
Komadan çıkan hasta da.
Hatta “şehirden hiç ayrılmayan turp gibi bazı Trabzonsporlular” bile o kanaatte:
“Bitirdiler Trabzonspor’u, bitti canım takım”!
Ya da ben yanlış anladım.
* * *
Bugüne kadar milli maçı umursamayıp, ortalığı “yangın yerine” çeviren çok kulüp oldu!
Ucu millilere kadar uzanan “şike söylentileri” de dolu...
Süper Lig’in depremi ve artçıları ile Milli Takım’da yaşanan yıkımlar da gördük.
Milli Takım hocasının “kaymaklı” teklif alıp ağzının sulanması aklının karışması bile yeni değil.
Transfer mevsimine denk gelen kritik milli maç, Federasyon seçimi takvimine rastlayan hayati dönemeç, küçük hesapların büyük zararları yaşandı ve yaşanacak tabi.
Milli Takım’ın “elinde olmayan” ama “elini kolunu bağlayan” sorunlar, bu işin doğasında var.
Hani, “Maçlar sadece sahada kazanılmıyor” özdeyişi tarihe geçti ya... Altında çapanoğlu, üstünde hinlik aramadan algılarsak, “mücadele edilmesi gereken saha dışı faktörler” kapsamına giriyor bunlar.
Futbolun temizliği, spor ahlakı, yok sayılan sporcular, engelliler, unutulanlar, itilip kakılanlarla ilgili her yazımda ilk telefon ondan gelirdi:
“Eline sağlık, biz nasıl katkı yaparız”?..
İzmir’de yaşardı Cem Can, ayrı bir gazetede çalışırdı ama en sık konuştuğum meslektaşımdı. Galiba benzer pencerelerden bakıyorduk spora.
Çok güzel işler yaptı. Meslek ve ahlak sorumluluğu büyük işler...
En az 20 sene daha lazımdı spora.
Ancak ömür denilen kum saati kalın belli çıktı, 49 yılda tükendi marifetmiş gibi.
Böyle günlerde de yazı yazmak mümkün...
Ben telefon mesajı yazmayı pek beceremiyorum; Ankaragücü Başkanı Ahmet Gökçek’e “gizli ve ivedi” mesajımı bu köşeden yollayayım:
“Sevgili Başkan’ım, Aziz Yıldırım yanımda... Seneye bırakırsam, Ahmet Gökçek, Fenerbahçe’ye başkan olmak ister mi diye soruyor”!
Yemezler mi?
Peki menajer Ahmet Bulut’un ortağı Ekrem Okumuş’un kendi telefonundan Emre adına mesaj yollayıp, Ankaragücü futbolcusu Kağan Söylemezgil’i şikeye yönlendirdiğinden ve bu işin “Aziz Yıldırım’ın emriyle, Emre Belözoğlu eliyle” gerçekleştirildiğinden nasıl emin olabiliyor Ahmet Bey?
“Ortada hiçbir şey yok” diyen yok!
Mesaj ve o mesajı başkası adına çeken adam kapı gibi duruyor.
İstediği kadar “Şaka yaptım” desin, yakasına yapışacaksın.